Bizler düşelim ama TSK daima yükseklerde kalsın!
Irak Başbakanı Haydar El Abadi, attığı tweet ile konuya bodoslamadan girdi: “The unauthorized presence of Turkish troops in Mosul province is a serious breach of Iraqi sovereignty! (Türk askerinin yetkisiz olarak Musul eyaletine girmesi, Irak’ın egemenliğinin ciddi bir ihlalidir!)” Musul’daki askerlerimiz, peşmergenin eğitiminde TSK’nın aldığı rolü yeniden gündemin ilk sırasına oturttu! Ve aynı zamanda yeni ve farklı tartışmaları da beraberinde getirdi…
İLK DUYDUĞUMUZDA NELER HİSSETTİK?
Konuyu ilk kez duyduğumda, hayretler içinde kalmıştım… Ulusal Kanal haber portalında 24 Kasım 2014 günü, yani yaklaşık bir yıl önce, “Peşmerge Bataklığında Değerleri ve Geleceği Kaybetmek!” başlıklı bir yazı kaleme aldım. Bu makalemden bazı kesitler sunalım:
Davutoğlu Peşmerge Eğitim Merkezi’ni ziyaret ediyordu. Görüntüler akmaya devam etti. Gözlerime inanamadım. Özel Kuvvetler mensubu bordo bereli üst rütbeli bir subay da orada bulunuyordu. Türk Ordusu, yakın gelecekte kendisi için en büyük tehdit olacak peşmergeyi eğitiyordu!
Bu görüntüleri Sözcü gazetesinin internet sitesinde izledim. Büyük bir şok ve hayal kırıklığı yaşadım. İçim sızladı; sanki yüreğimden bir parça koptu. Kendi ülkemde esir düştüğüm, üzerimize aniden kapıların kapatıldığı 11 Şubat 2011 günü bile bu kadar üzülmemiştim.
Sözcü gazetesi, kişisel düşünceme göre büyük bir gazetecilik başarısı olan ve manşetlere taşınması gereken bu görüntülü haberini fazla önemsemiyor ve küçük bir alanda sergiliyordu. Bir an için “Acaba ben mi abartıyorum?” diye içimden geçirdim. Ancak hemen gözüme çarpan ters orantı ve açık asimetri beni kendime getirdi. Bu kısa haber için üst üste ve yağmur gibi okuyucu yorumları gelmişti. Eleştiriler kurşun gibi ağırdı ve ihanete uğramış insanların duygularını yansıtıyor gibiydi.
Böyle bir eğitimi ABD Silahlı Kuvvetleri rahatlıkla verebilirdi. Ama muhtemelen TSK’yı bu bataklığa çekmek ve bu yüce kurumun içine virüs bulaştırmak istiyordu. Maalesef Türkiye, kendini cehenneme götürecek yolun kaldırım taşlarını bizzat kendisi döşüyordu.
Bu ahval ve şerait içinde peşmergeye kucak açmak akla, mantığa, coğrafyaya, stratejiye, jeopolitiğe bıçak çekmektir. Acaba TSK da Başbakan Davutoğlu’nun aşağıdaki görüşlerine katılıyor mu? Bunu bilmek her Türk vatandaşının hakkıdır: “Türkiye Kürt bölgesinin güvenliği için her türlü desteği verecektir. Bu güvenlik bizim için en öncelikli konudur. O yüzden peşmergelerin sınırımızdan Kobani’ye geçmesine izin verdik…”
Hatırlanacağı üzere Davutoğlu, “Ulus devletlerle hesaplaşma vakti geldi!” demişti. Yukarıdaki sözler hiç şüphesiz Irak ulus devleti ile hesaplaşma anlamı da taşıyor. Ancak gözden kaçırılmaması gereken başka bir sorun var. Matematik dili ile ifade edilebilecek kadar kesin ve açık olan bir durum ortaya çıkıyor: “Irak ulus devleti ile hesaplaşma aynı zamanda Türkiye ulus devleti ile hesaplaşmadır.”
Fakir milletimizin kursağından kesip verdiği vergilerle yaşatılan Türk Silahlı Kuvvetleri milli bir ordudur ve her zaman öyle kalmalıdır. TSK, sadece ve sadece ülkemizin hayati çıkarları için silaha sarılmalıdır. Türkiye’nin önündeki tartışmasız en büyük tehdit olan ve ülke bütünlüğümüzü hedef alan içerdeki ve dışardaki her türlü siyasi ve bölücü Kürtçülük ve bunu destekleyecek askeri unsurlara cepheden karşı çıkılmalıdır.
Uyguladıkları hatalı politikalarla emperyalizmin ağına takılan, özel durum, yaşantı ve ihtirasları nedeniyle baskı altında tutulan her kesim bu hatasının bedelini kendisi ödemelidir. TSK bu gibilerin kalkanı olamaz, olmamalıdır! Bataklıklarda macera arayanlar günün birinde bataklığa saplanıp kalırlar. Milletimizin gözbebeği olan TSK, tertemiz ırmakların aktığı yemyeşil vadilerdeki nadide çiçekler gibidir. TSK’yı bataklığın içine çekmek isteyenlere milletimiz izin vermemelidir.
Goethe (1749-1832) diyor ki, “Gerçek dost, düştüğünde sana yardım eden değil, seni düşürmemek için düşmeyi göze alan kişidir.” Bizler düşelim ama TSK daima yükseklerde kalsın!
KENDİMİZ ÇALIP, KENDİMİZ OYNAMIŞIZ!
Bir yıl önce bunları söylemişiz! Demek ki herkes bildiğini okumuş, kendimiz çalıp, kendimiz oynamışız! Fuzuli demiş ya, “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil!” Biz de, kâr etmeyeceğini bile ortaya bir iki soru atalım?
Kerkük için kıyamet kopuyordu! Tarihi olarak Türkmen şehriydi… Peşmerge Kerkük’e el koydu! Bu gelişme hangi yüksek stratejinin içinde yer alıyor?
Çok kısa süre önce peşmerge Tuzhurmatu’da Türkmen avına çıktı! Nasıl okumalıyız?
IŞİD kovulduğunda, ABD’nin Musul’u kime hediye edeceğini değerlendiriyorsunuz?
Barzani ülkemizin güneydoğusunu Kuzey Kürdistan olarak tanımlıyor? Bu durumda peşmerge eğitimine hangi açıdan yaklaşmalıyız?
Her askeri faaliyetin bir siyasi ve askeri hedefi olur? Acaba, buradaki hedeflerimiz nelerdir?
Peşmerge eğiterek ülkemize hizmet eden askerlerden üstün başarı gösterenlere ödül verilmeli mi?
BİRAZ DA LAF KALABALIĞI YAPALIM?
Tutarlı bir stratejiden yoksun taktik girişimler sinek vızıltısı gibidir… Stratejisi olmayan taktik olmaz! Hiçbir işe yaramadığı gibi kaynak israfına neden olur! Bazen size hiç beklemediğiniz yönlerden zarar verir. Atılan her taktik adım genel stratejiyi desteklemelidir. Stratejik hedefe hizmet eden taktik ve operatif girişimler birbirini tamamlar ve müşterek tesiri zirveye çıkarır.
Saatlerce düşündüm ama peşmerge eğitiminin ve Musul’da konuşlanmanın Türkiye’nin hangi stratejik hedefine hizmet ettiğini kestiremedim! Tabii ki bu benim yetersizliğim! Mutlaka bir büyük strateji (Grand Strategy) vardır… Ama naçizane yaptığım incelemelerde ibre hep ABD, İsrail ve Barzani’yi gösteriyor… Acaba pusulamın yanı başına kocaman bir mıknatıs mı koydular! Daha dikkatli olmalıyım; koskoca devlet ne yapacağını bilmez mi?
Türkiye’nin bu eylemini dünya şu şekilde okuyor: “Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünü değil, bağımsız Kürdistan’ı savunuyor!” Barzani’nin kaçak petrolünün, Irak devletinin muhalefetine rağmen dünya pazarlarına ulaştırılması, bu politikanın ekonomik boyutunu sergiliyor. Zaten Irak Hükümeti de olayı bu şekilde değerlendirdiği için çok sert tepki gösterdi!
Kırmızıçizgilerimizin üzerine beyaz boya çekenler şimdi de fırça ve boya kutusunu elimize tutuşturdu: “Kendi çizdiklerinizi önce beyaza boyayın, sonra da üzerinden ‘kırmızı-beyaz-yeşil’ şeritler çekin!” Tarihimizde çeşitli nedenlerle çok kötü durumlara düşmüştük ama böylesine hiç tanık olmamıştık! Bunu da mı görecektik!
Bugünlerde Anzak ve Gurka tarihine merak sardım! Birden aklıma takıldı: Acaba, “ peşmergeyi TSK eğitsin mi?” diye referanduma gitsek, Türk milleti nasıl bir karar verirdi?
Kapanışı bu gezegenden gelmiş geçmiş en parlak yıldız olan Ulu Önderimize bırakalım: “Komutanlık vazife ve mesuliyetini yüklenecek kadar omuzlarında ve bilhassa dimağlarında kuvvet bulunmayanların feci sonuçlarla karşılaşması kaçınılmazdır!”
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr