Finansal güvenlik kime emanet?
Ekonomi basınında bazı isimler vardır. Bunların analizleri, söyledikleri ‘ne yapacaksın, bu kadar biliyor’ diye yorumlanır. Çünkü ajans kaynaklı ya da sunulan gündemle uğraşırlar. Bu da çoğu zaman fırsatları ya da riskleri günü geldiğinde görmelerine neden olur.
Çoğu zaman yaptıkları haber de bıyık altı tebessüm ile karşılanır. Adına felaket tellalı deyip, 12 sene hakarete uğradıktan sonra, bunca yıl geçip, araç duvara yaklaşınca bakanların söylenenleri ilk defa söylüyormuşçasına doğrulayıp, beyanat verdikleri bir grup daha var. Onları da geçiyorum. Ne de olsa onlar felaket tellalı…
Bir de bilip de söylemeyenler grubu var ki en tehlikelisi bunlar. Aslında bu grup, kötümserler ile gerçekçi olanlar arasındaki farkı çok iyi bilirler. Söylenenlerin doğru olduğunu da görürler. Ama makam, mevki uğruna iktidarların suyuna gidip, tersini dile getirirler.
Hangi grupta olduğu sizin takdirinize kalmış, eski ekonomi gazetecisi bir Başbakan Baş Danışmanı var. Yiğit Bulut…Bulut, Star Gazetesi’ndeki köşesinde ‘finansal güvenlik’ten bahsetti.
2001 yılında yaşananları anlatıp, dönemin iktidarının hatalarını ortaya koydu. Bir çoğu da doğru… Ama eksik… 99 Depremi, deprem sonrasında gelen bağışların sonra borç hanesine yazılması gibi bir çok detay var; ama girmeyeceğim. Eksik olunca da geçmiş yüzyılın grafikleriyle ekonomi okumanın hatasına düşerek, iktidar mensubu olarak durumu çarpıtıyor.
Zaten iktidar yanlılarının en büyük zaafı bu. Geçmişle uğraşmaya o kadar dalmışlar ki, dünü konuşmaktan yarını göremiyorlar ya da görmek istemiyorlar. Dünden ders çıkartmakla ya da esinlenmekle, dünde kalmanın farkını anlayamıyorlar. Duvara doğru hızla giden bir aracın sürücüsünün, kafasını çevirip arka koltuktakiyle muhabbet hali gibiler.
Finansal güvenlik önemli mi? Elbette önemli. Atatürk’ün söylediği gibi ekonomik bağımsızlık olmadan, tam bağımsızlıktan söz edilemez. Ama Yiğit Bulut’un o zaman şunun da yanıtını vermesi gerekmiyor mu? Türkiye’nin finansal güvenliği kime emanet?
Reel sektör tarafında ihracatçı firmalar tek tek yabancılara satılırken, borsasının hakimiyeti yabancıların eline geçmişken, bankacılık sektöründe yabancı payı ezici üstünlük sağlamışken, ülke tüketim ekonomisi ile büyüsün diye vatandaş gırtlağına kadar borçlandırılmışken, bugünü ve yarını konuşmamız gerekmez mi?
Tüm bunların sorumlusu, mensubu bulunduğu iktidar iken hangi finansal güvenlikten bahsediyor? Neden mi? Reel sektör gırtlağına kadar dış borca batmış durumda. Şu an itibariyle net pozisyon açığı 170 milyar dolar sınırında. Bu durumda finansal güvenlik mümkün mü?
Finans piyasasını saymıyorum bile… Tamamıyla yabancıların eline ve kontrolüne geçmiş. Bankacılık sektörü, sanal efelenmeleri bir kenara bırakırsanız, ülkede istediği gibi at oynatıyor. Bu iktidarın beraber yürüdüğü yollardaki çıkar grupları ya da Başbakan’ın deyimiyle faiz lobisi, para kesilince, şimdi mi akıllarına geldi?
Bulut 2001 yılındaki tablodan söz ediyor da, 12 yıllık iktidar sonucunda gelinen duruma değinmiyor. Bıraksın hamaseti de şu tablo hangi politikayla oluşturulmuş olabilir, ona değinsin. O kadar çok örnek verilebilir ki… Ama sözü uzatmamak için daha taze taze yayınlanan, İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın derlemesini aktarayım:
“Kamunun toplam borcu net 378,8 milyar lira artarak 257 milyar liradan 636 milyara yükseldi. Başka deyişle ilk 80 yılın sonundaki borç bakiyesi 257 milyar lira olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son 11,5 yılda bunun yaklaşık bir buçuk katı kadar net borçlanmaya gitti, toplam borç 2,5 katına çıktı.
Kamu ve özel sektörün 2002 sonunda 129,6 milyar dolar olan toplam dış borcu, 386,8 milyar dolarla üçe katlandı. 2002’de 3 bin 896 TL olan kişi başına kamu borcu, Erdoğan’la 8 bin 296 TL’ye, kişi başına bin 963 dolar olan dış borç ise 5 bin 45 dolara çıktı.
Sürekli borçlanmaya ve tüketmeye teşvik edilen vatandaşların kredi borçları 127 kat artışla 1,9 milyardan 253 milyara, kredi kartı borçları da 4,3 milyardan 77,7 milyara yükseldi. 2,5 milyon kişi borcunu ödeyemediği için kara listeye girmiş durumda.
Erdoğan döneminde kârın yurt dışına aktarılması teşvik edildi. Aralık 2002-Nisan 2014 arasında dış kredilere ödenen faizler, yabancıların Türkiye’deki doğrudan yatırım ve portföy yatırımlarından elde ederek ülkelerine aktardıkları kârlar ve Türkiye’de elde ettiği ücret ve primlerden aktarmalar şeklindeki toplam kaynak transferi 170 milyar doları aştı.”
Elde ne var ne yok satılmasından, Yiğit Bulut’un da ekranlardan tüketin diye bağırırken, bizim ‘hangi parayla’ diye sorduğumuzda yediğimiz hakaretlerden, aynı isimlerin bugün gereksiz tüketimden ve tasarruftan bahsetmesinden söz etmek sanırım anlamsız.
Yani işin özü şu: Finansal güvenlik son derece önemli ve kritik bir konu. Yiğit Bulut burada haklı. Ama dünü konuşmak yerine, bugün nasıl daha az güvenli hale geldiğimizi anlatsa, hatta tribüne oynamak yerine, Başbakan’a hatalarını söylese daha yerinde olur. Belki o zaman sıra çözüme gelir.
Malûm bu iktidar safa yatmayı seviyor. Yıllarca ortağıyla ülkenin kemiklerini kırıp, sonra da ‘çok safmışız’ diye ortaya çıkan da bunlar. Ama bilmiyorlar ki, insanlar o kadar saf değil. Diyelim ki onlar saf. O zaman durum daha vahim. 12 yıldır ülkeyi saflar yönetiyor.
Acaba başka hangi saflıkları yaptılar?
Çetin Ünsalan