Mitomani mi; işbilmezlik mi?
Kişilerin toplumda yer edinebilmek ve dikkat çekebilmek adına söylediği yalanlar ve daha sonra bu yalanlara kendisinin de inanması… Psikolojide mitomani böyle tarif ediliyor.
Eminim ki birçoğunuzun aklına hemen siyasetçiler geldi. Onlarda da bu etki var mıdır takdirinize kalmış ama bir kesim var ki bence artık teşhis zamanı geldi de geçiyor. Medya ya da eski tabirle basın..
Sürekli bir idare-i maslahat içerisinde Tevfik Fikret’in Süleyman Nazif’e yazdığı Yeis başlıklı mektuba rahmet okuturcasına açıkça toplumu kandırıyorlar. O kadar çok örnek var ki; sadece en sonuncusunu vereyim.
Turizm… Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve sokaktan rastgele birini çevirin ve turizm sektörünün ne durumda olduğunu sorun. Pandemi dahil gündemi takip etmeyen bir kişi bulursanız durum belki değişir ama yüzde 99 durumun sıkıntılı olduğunu size söyler.
Fakat güzide meslektaşlarımızın sınır istatistikleri açıklandıktan sonra haberi veriş şekli ne? Gelen yabancı turist sayısı 21 ayın zirvesinde ve geçen yıla oranla yüzde 367 artış var.
Doğru mu? İstatistik olarak doğru; yemin etseniz başınız ağrımaz. Geçen sene neydi? 2020, yani pandemi şokunun tüm dünyada yaşandığı yıl. Peki bu açıklamada okunacak haber bu mu?
Çünkü nispeten çıkış yakaladığımız 2019 senesiyle mukayese ettiğimizde yüzde 34’lük bir düşüş gerçeğiyle karşı karşıyayız. Sizin istatistik üzerinden sanal mutluluk çıkarmanız ve Ankara’dan fırça yemekten kurtulmanız kimseyi ilgilendirmiyor.
Zira bu sektörde kat görevlisinden işletmecisine, tedarik sağlayıcıdan kredi kullandırana kadar bir dizi kesimin ihtiyacı olan sahte mutluluklar değil, gerçeklerle yüzleşerek süreci yönetmektir.
Enflasyondan işsizliğe, büyümeden turizme kadar aklınıza hangi konu gelirse medyanın tavrı bu oldu. Eskiden bazı fiili baskılar yaşandığını biliyorduk. Şimdi durum daha kötü. Otosansür yapar hale geldi.
Ya önünü gelen bir haberi okumayı bilmeyen çapsızlarla ya da mitomani yani yalan söyleme hastalığına kapılmış o yalanlara da inanmış insanlar ve kurumlarla karşı karşıyayız. Dördüncü kuvvet olması gereken medya bu haliyle çözümün bir parçası değil, sorunun tetikleyicisi haline geliyor. Ve inanın şu an içinde bulunduğu durum iç acıtıyor.
Bir gün siyasiler geçecek, bugünler unutulacak ama medyanın içine girdiği bu pespayelik tarihe geçecek. Tıpkı Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul Basını’nın geçtiği gibi… Çok yazık.