Bülent İbrişim
Bülent İbrişim Köşe Yazısı

Beyaz Avustralya tarihinin kara lekesi: 'Çalınmış kuşaklar'

………. 1934 yılında Annem ve kuzenimle birlikte posta ofisinin önündeydik. Birileri bizi tutup arabaya koydu. Broom kasabasına götürdüklerini söylediler. Yaklaşık on beş kilometre sonra durdular ve annemi arabadan attılar. Annemin arkasından inmeye çalıştık ve sonra ağlamaya başladık. Bizi tutup arabanın arkasına fırlattılar ve hareket ettiler. Annem bir müddet çığlık çığlığa ümitsizce arabanın ardından koştu. Sadece yedi sekiz yaşlarındaydık. Broom’da bizi bir yere kilitlediler. İki gün sonra da bir tekneyle Perth’e götürdüler.

Bu alıntı, 1997 yılında “Avustralya İnsan Hakları ve Fırsat Eşitliği Komisyonu” tarafından yürütülen ve Aborijin ve Torres Adalı çocukların ailelerinden koparılması soruşturmasının sonuçlarını kapsayan “Onları Eve Getir” adlı rapordan [1] aktarılmıştır.

İlk kez 1981 yılında Avustralya Ulusal Üniversitesi tarih profesörü Peter Reid tarafından kullanılan “çalınmış kuşaklar” (stolen generation) tanımı, çocukken hükümet, çeşitli kurum ve kiliselerce ailelerinden ve toplumlarından zorla alınan Aborijin ve Torres Boğazı Adalı melez yerli çocukları kapsamaktadır.

Beyazın üstünlüğü inancı temelinde çıkarılan yasalara dayanarak gerçekleştirilen ve yerli toplumun beyaz Avustralyalı toplum içinde asimile edilmesini amaçlayan bu uygulama, 1909 tarihinde başlamış ve 1969 yılına kadar sürmüştür.

Bu çocukların çoğu bazı dinsel kurumların yanı sıra beyaz ailelerinin yanına yerleştirilmiştir. İlk yıllarda küçük erkek çocuklar çiftliklerde kızlar ise evlerde hizmetçi olarak çalıştırılmıştır.

“Onları Eve Getir” adlı rapor, her on yerli çocuktan üçünün bu uygulamaya maruz kaldığını ortaya koymuştur. Ayrıca bu uygulamanın çocuklar ve aileleri için yarattığı ruhsal ve fiziksel son derece olumsuz etkiler örnekleriyle sergilenmiştir.

Araştırma çalınan çocukların tüm aileleriyle, topraklarıyla ve kültürleriyle bağlarının koptuğunu göstermiştir. Raporda, çalınan bir başka yerlinin şu ifadelerine yer verilmiştir.

“Asla yok olmayacak bir acı. Etrafta koltuk değnekleri, yara bantları ile dolaşmıyoruz ama bu bizim acı çekmediğimizi göstermez. Korkarım son nefesimize kadar sürecek bir acı olacak”.

Bu acının tarihi çok uzaklara dayanmıyor. 1969 yılına kadar devam eden bir uygulama ve çalınan kuşaktan pek çok kişi halen hayatta.

1997 tarihli bu raporda ayrıca: “Bu uygulama Avustralya tarihinde kara bir lekedir. Ve Avustralya hükümeti yapılanların sorumluluğunu üstlenmelidir” ifadesine yer verilmişti. Acıların iyileştirilmesi için ilk atılacak adımın resmi bir özür olması gerektiğinin önemle vurgulanması toplum içinde uzlaşma ve özür dileme tartışmalarını yoğunlaştırdı.

Bazı kesimler, ailelerinden zorla koparılan ve çalınmış kuşaklar olarak tanımlanan yerli çocuklar sonuçta hem sağlık, eğitim hem de sosyal ve ekonomik olarak diğer yerli çocuklardan daha iyi durumda değil mi? O zaman özür dilemek gerekir mi? diye sorular da ortaya attılar.

Kuşkusuz bu uygulamayı yapanlar, yaptıranlar da böyle düşünüyorlardı.

Sadece ırk temelinde yerli kuşakların ailelerinden çalınmalarında esas

amaç bu melez yerli çocuklarının beyaz toplum içinde eritilmeleri asimile edilmeleriydi.

Brisbane’da yayımlanan Mayıs 1937 tarihli Telegraf gazetesinde şu habere yer verilmişti.

“Batı Avustralyalı emniyet yetkilisi Mr. Nevill şu görüşleri dile getirmektedir. , önümüzdeki 100 yıl içinde kıtamızda saf siyah insan kalmayacak ama melez sorunu devam edecektir. Bu nedenle saf yerlileri tecrit edip, melezleri beyaz toplum içinde eritme, asimile etme fikri yaşamalı, belki yüzyılımızı alır ama sonuçta bu ırk yok olacaktır.”

Zaten bu anlayışa raporda da değiniliyordu;” ..yerli çocuklar sadece deri renklerine göre çalındılar. Derisi diğerlerine göre biraz daha açık olanlar, kardeşleri alınmazken alındılar”.

Peki çalınan kuşakların hepsi iddia edildiği gibi bırakılanlardan daha iyi durumda mıydılar? Kesinlikle hayır. Bir çoğu gerekli giysi, yiyecekten yoksun, fiziksel, duygusal ya da cinsel tacizle karşılaştılar. Bir beyaz ailenin yanına verilenlerden yüzde 25’i fiziksel tacize, yüzde 20’si cinsel tacize uğradıklarını, kiliseler ya da kamu bakım yurtlarına verilenlerden de her altı yerli çocuktan birisinin fiziksel ve on kişiden birisinin de cinsel tacize uğradıklarını belirttiler.

Komisyon’ ana rapor yanında hazırladığı “Toplum Rehberi” adlı raporunda özetle:”Yerli aile ve toplumlar ağır insan hakları ihlallerine uğramıştır. Bu ihlaller yerli halkın günlük yaşamlarını etkilemeye devam ediyor. Bunlar, Avustralya’nın değerli ve vazgeçilemez mirası için yaşamsal önem taşıyan yerli aile ve toplumları ve onların kültürlerini yok etmeyi amaçlayan bir soykırım eylemiydi” ifadeleri kullanılıyordu. [2]

Günümüzde tüm eyalet ve bölge hükümetleri yerli çocukların zorla ailelerinden alınmaları yönündeki geçmişteki uygulama ve politikaların ırkçı temelde olduğunu kabul etmektedir. Ancak resmi kayıt ve belgeler yetersiz olduğundan ve doğru bilgiler içermediğinden kaç çocuğun alındığı konusunda doğru rakamlara ulaşmak olanaksızdır.

Muhafazakar ve liberal çevrelerin tüm direnmelerine karşı, 13 Şubat 2008 tarihinde dönemin Federal Başbakanı İşçi Partili Kevin Rudd tüm geçmiş hükümetler adına resmi olarak özür dilemiştir.

Bu özür kuşkusuz yerli olan ve olmayan Avustralyalılar arasındaki karşılıklı saygıya dayanan yeni ilişkinin inşası yönünde önemli bir adım olmuştur.

Ancak, yerli olan ve olmayan Avustralyalılar arasında ortalama yaşam süresi arasındaki 17 yıllık fark azaltılabilecek mi? Bu toplumda içki ve uyuşturucu bağımlılığı önlenecek mi? sosyal ve ekonomik hemen her alanda karşılaştıkları dezavantajlar giderilecek mi?

Kısacası, beyaz adamın kıtaya geldiği 1788 tarihinden bu yana hastalıklar ve katliamlarla nüfusları çok aza inen yerli halk için refah ve fırsat eşitliği ne zaman ve ne ölçüde sağlanacak?

Birisine özür dilerim demek, kendi sorumluluğu olsun, olmasın olanlardan ötürü onun duygularını paylaşmayı ifade eder. Geçmişi bertaraf edemez, belki semboliktir ama en azından bir daha olmaması ve ilerlemeyi gerçekleştirici özelliği vardır.

Ne denli insanca bir davranıştır. Acı duyuyorum, çünkü sen acı çekiyorsun diyebilmek.

[1] "Human Rights and Equal Opportunity Commission: Bringing them Home: Appendices". 1997.

[2] “Community Guide" (PDF). Bringing Them Home. Human Rights and Equal Opportunity Commission. 1997.