Almanya’nın ders alınacak endişesi
Size 3,3 trilyon doları aşkın hacmiyle dünyanın dördüncü büyük ekonomisinden bahsedeceğim. Hani bizi kıskandıklarını düşündüğümüz, ama Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı’nın gidip ekonomik yardım istediği ülkeden... Almanya...
Dünyadaki üretim ekonomisinin önemli aktörlerinden biri olan, AB’nin ekonomik ve bağlantılı olarak siyaseten en çok söz sahibi olan ülkesinden söz ediyoruz. Yaşlanan nüfusuna rağmen, satın alma paritesine göre 2050 yılında 9. sırada olması beklenen bir ülke.
Bugünlerde çok endişeli... Neden biliyor musunuz? Hayır, söylendiği gibi bizim yarattığımız mucizelerden (!) değil. Yapılan araştırmalara göre gelecek yıl da büyümesi öngörülen bu ülke 253 milyar avro dış ticaret fazlası veriyor. Peki neden endişeli?
İşverenlerin yeni makine, bilgisayar ve teknoloji yatırımları zayıf. Baktığınızda işverenlerin para kazanıyorlar; ucuz krediye ulaşıyorlar; ama yatırım konusunda isteksizler. Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre işverenlerin kazancı 1991 ile mukayese edildiğinde üç kat arttı. Ama yatırımlarda avro bazında dörtte bir düzeyine düşüş var.
Peki, bu kadar kazanç elde eden, ihracat rekorları kıran, dış ticaret fazlası veren Alman işveren neden yatırım yapmıyor. Şüphesiz bunda Çin başta olmak üzere doğu ülkelerine kaydırılan yatırımların da payı var.
Ama bize anlatıldığı gibi dünyada ekonomik bir sıçrama olacaksa, arz fazlası yoksa, yani işletmeler kapanma riskiyle karşı karşıya değilse, işsizlik en önemli sorunların başında gelmiyorsa, yatırım yaparak ekonomiyi büyütmek mümkünse neden yapmıyorlar?
Bunun yanıtında hamaset yapanlar, hem dünyayı okumuyor; hem de kendisini dev aynasında görüp, gelişmeleri görmezden geliyor demektir. Çünkü Alman iş insanı, dünyada finans krizinin derinleşeceğinin, kredilendirme mekanizmasının artık tüketimi desteklemeyeceğinin ve birçok işletmenin hayat çizgisini noktalayacağının farkında.
Hiç kimse dolduramayacağı kapasiteler için yeni yatırımlar yapmak istemiyor. Şimdi dönüp bizim buradan bir ders çıkarmamız gerekir. Eğer üretim ekonomisine geçeceksek, planlama, analiz yapmamız, öncelikler belirlememiz, kıt kaynakları doğru yönlendirmemiz ve boşa para harcamamamız gerekiyor.
Tarihin garip bir cilvesine bakın ki kazanç oranı düşerken, birim ihracatı artan, daha çok mal satıp, daha az para kazanarak, fonlardaki parayı kimin aldığını bilemediğimiz bir şekilde piyasaya pompalayıp, bankacılığına ilişkin riskleri arttıran Türkiye gerçeğiyle eş zamanlı bir durum var.
Bizler tüm bunları yaparak çeyrek bazda yüzde 5 büyümeye övgüler düzerken, Almanya bu yapının ‘hazırı tüketme’ sorunu yarattığını düşünerek endişeleniyor. Sizce de buradan alınacak ders yok mu?
Hangi Almanya endişeleniyor? Bizdeki kapasitesi beşte bir oranında olduğu halde güneş enerjisinde rekor kıran Almanya. Güneş panelleriyle üretilen elektrik, toplam üretiminin yüzde 12,3’üne ulaştı.
Biz ne yapıyoruz? Jeotermal olan yere törenle doğalgaz döşüyor; dolmayan kapasitelere rağmen yatırım baskısı yapıyor; inşaatlarla ülke ekonomisini kurtaracağımızı zannediyor; kendi kurguladığımız rakamlarla övünüyor; el parasını paylaşamıyoruz. Tebrikler Türkiye...
Çetin Ünsalan