Büyümenin altında ne var?
Türkiye 2021 yılı ilk çeyrekte yüzde 7’lik büyüme açıkladı. Doğru olduğunu kabul edersek, ki TÜİK açıkladığı için hata payı koymakta fayda var, büyük ölçüde baz etkisinden, biraz da ekonominin bir önceki yıla göre hareketlenmesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Moral değer anlamında kıymetli olmakla birlikte, hareketlenme vurgusunu açmakta fayda olduğu kanaatindeyim. Neden? Baz etkisine hiç girmeyeceğim. Zaten geçen yıl yaşadıklarımız, kredi teklifinden başka destek görmeyen herkesin malumu bir konu.
Asıl büyümeyi oluşturan maddelere mercek tutmak gerekir. Harcama yöntemi esas alınarak sunulan grafik bu konuda bize çok şey anlatıyor. Mesela büyümeyi sağlayan en önemli iki başlığın tüketim harcamaları ile makine ve teçhizat alımı olduğunu görüyoruz.
Tüketim harcamalarını zaten daha önce kaleme almıştım. Geçen yıl ile 2021 ilk çeyrek arasında artan borçluluk oranı yüzde 36 ile tüketici cephesinde 900 milyar TL’ye dayandı. Bunun yüzde 70’e yakın dilimini de ihtiyaç kredisi ve kredi kartı harcamaları oluşturuyor. Yani tüketim harcamalarında borçla büyümeye katkı sağladık.
Bu borçlar ödenebilecek mi; göreceğiz. Aksi bir durumda bankacılık sektöründen bireylerin iflasına ve tetiklenen işsizliğe kadar çok sayıda sonucu hayatımızda buluruz. Nitekim bu yüzden de alacakları sorunlu kısma atma işlemi ötelendikçe öteleniyor. Bu konuda daha fazla yorum yapmaya gerek yok. Gidişat belli.
Asıl makine ve teçhizat yatırımlarına dikkat edelim. Hazine ve Maliye Bakanı Elvan da zaten bunun dinamo etkisi yarattığını ve payının yüzde 50’nin üzerinde olduğunu ifade etti.
Bu noktada durum kritik. Bilişim harcamalarının artmış olması çok kıymetli. Fakat bunun iç açılımlarına mutlaka bakmalıyız. Daha doğrusu detaylı bir biçimde açıklanmalıdır. Bilişim konusundaki harcamalar tüketime yönelik mi, üretim malına yönelik mi yapılmış?
Şayet tüketim ise bunu tüketici harcamaları içinde okumamız gerekir. Ama üretime yönelikse, yani dijitalleşme adına yapılmış yatırımlarsa çok kıymetli. Bunun doğru ve gelecekte faydası dokunacak bir yatırım türü olduğunu ifade edebilirim.
Ama makine ve teçhizat yatırımları mevcut üretim tarzına ilave niteliğindeyse, yani eskimiş bir makine parkının yenilenmesi değil de, mevcut kapasiteye ilave şeklindeyse; dikkat! Bu noktada başımız çok ağrıyacak anlamına gelir.
Konjonktürel iş potansiyeline güvenerek, hali hazırda dolduramadığımız kapasitenin üzerine yeni kapasite koyduysak ve bu hatların yatırımı dijital ekonomiye uyum için değilse, önümüzdeki süreçte üreticinin maliyetlerinin bu nedenle daha çok artacağını, doldurulamayan kapasitelerinin ÜFE baskısını yükselteceğini ve hayatımıza iflaslar, işsizlik ve enflasyon olarak döneceğini söyleyebiliriz.
Bu nedenle sorumlu noktadaki birimlerin bununla övünmek yerine, yatırım türüne ve kapasite yönetimine mercek tutması, yeni ekonomik modele yönelik yatırım yapılmasını temin etmesi gerekir.
Çünkü bir yandan da büyümenin içindeki dış ticaret yapısı bize alarm veriyor. İhracatımızın artması ve ithalatımızın azalması ilkesel olarak güzel bir nokta. Ama üretim modellememizde yerli tedarik oranlarına yönelik bir dönüşüm yaptığımızı hatırlamıyorum.
Bu nedenle de büyümenin içindeki dış ticaret fotoğrafı, sadece fiktif bir dış ticaret açığı kapanmasını değil, daha önce üretilmiş ve stokta bekleyen ürünlerin ihraç edildiğini bize anlatıyor.
Velhasıl kelam yüzde 7’lik ilk çeyrek büyümesine tavrımız geleceğimizi de belirleyecek. Hamaset yapıp, kuru bir övünme malzemesi de yapabiliriz; doğru okuyup nerelerde acil önlem almamız gerektiğini de bulabiliriz. Şimdi lütfen dönüp medyadaki açıklamalara bakın ve hangisini tercih ettiğimizin kararını siz verin.