Mebusa zam, millete gam!
Soner Yalçın her yazısında ilginç bir konuyu neden-sonuç ilişkisi içinde ele alır, tarihi arka plâna da ışık tutarak, bizi gerçekle buluşturmaya çalışır. Yazıyı okurken düşüncelerin diyalektik yöntemle nasıl sıkı bir elekten geçtiğini görür, yepyeni bilgiler öğrenmenin mutluluğunu yaşarsınız. Ayrıca, gazeteci gözüyle kısa yazının içine haberleri öylesine ustaca sıkıştırır ki 5-10 dakika yazım sanatının keyfini sürerken, toprak altına sürülen bir çok bilginin avuçlarınızın içine konduğunu görürsünüz. Ben Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, Soner Yalçın gibi ustaların yazılarını okurken, yanımdan not defterimi asla eksik etmem!
Sözcü gazetesinde 22 Ekim 2014 günü yayımlanan, “17 Yıl Sonra Yüce Divan” başlıklı yazısındaSoner Yalçın, kamuoyunun biraz uzak durduğu hassas bir konuyu, bambaşka ve yepyeni bir bakış açısıile önümüze koydu. Yazının kısa bir bölümünü nakledelim:
“Yan ödemelerle milletvekili maaşı 23 bin 200 liraya geliyor. Birilerinin bu ayıba “artık yeter” demesi gerekiyor. Son 30 yıldaki siyasi kirliliğin sebebi paranın hegemonyasıdır. Hayatın merkezine parayı koydular; neoliberalizm politikayı paraya bağladı. Kimileri sırf gelecek kaygısıyla milletvekili olmak istiyor. Öyle ya; TBMM’ye adımı atar atmaz emekli oluyorsunuz ve milletvekilliğiniz sona erince, her ay 8 bin 190 lirayı cebe indiriyorsunuz. Özlem Türköne bugün 36 yaşında ve milletvekilliği emekli maaşı alıyor.”
Soner Yalçın araştırmacı kimliği ile bizlere bir mukayese zemini sunmak için dünyaya ama özellikle demokrasi şampiyonu ülkelere bakıyor. Soner Yalçın’ı dinlemeye devam edelim:
“Peki… Bu iş dünyada nasıl? Avantaya hayır!İngiltere’de milletvekillerine kıyak emeklilik var mı? Yok. Fransa’da milletvekili memur gibi 55 yaşından sonra emekli olabiliyor. Yan ödeme filan yok.
İtalya, İspanya, Hollanda’da böyle. Norveç’te 65 yaşında emekli oluyor. Yan ödeme yok.
İsveç’te, Danimarka’da, Avusturya’da milletvekillerinin emeklilik hakkı yok.”
Soner Yalçın, bu verileri ortaya koyduktan sonra bir analiz yapıyor: “ Bir gerçek var ki milletvekilinin bu paralarla midesinden kurulu düzene bağlı hale getirildiği ortadadır. Biliniyor ki bu çarpık düzen sonucu onlarca milletvekili seçildikleri bölgeye adım atmıyor. Niye atsın, milletvekili seçilmenin yolu belli; listeyi yapan lidere biat etmek!Evet para, siyaseti zehirliyor. Bunlar, demokratik rejimin çürümüşlüğünü gösteriyor. Siyaset paranın gölgesinden kurtarılmalıdır.”
Bu değerlendirmeyi okuduktan sonra günümüz Türkiye’sini gözümüzün önümüze getirelim. Sorunlar karabulutlar gibi ülkeyi sarmış. Boğazımızı sıkan hayat pahalılığı her geçen gün yaşamı daha da çekilmez hale getiriyor. Ülkede iç barış bozulmuş, huzur ve istikrar Kaf dağının ardında. Belirli bölgelerde devlet otoritesi fiilen ortadan kaldırılmış. Ulusal çıkarlarımızı hiçbir yerde koruyamıyoruz! Peki, bütün bunlardan birinci derecede vekillerimiz sorumlu değil mi? Onların bir kısmı ülkeyi yönetiyor, diğerleri de yapılanları denetliyor. Yasaları onlar çıkarıyor. Bu durumda mebuslara, onlarca ayrıcalığın yanı sıra zam üstüne zam vermek ne anlama geliyor!
Türkiye’deki en büyük sorunun adalet ve hukuk sistemi olduğu konusunda neredeyse toplumun tüm katmanları uzlaşmış durumda. Yargı sistemine olan güven Türkiye tarihinde hiçbir zaman bu kadar aşağılara düşmemişti! Anayasa resmen ve göstere göstere ihlal ediliyor. Bölücülük ve gericilik neredeyse kanuni denetimin dışına çıkacak! Sanki yasalar Güneydoğu’da başka, ülkenin diğer bölgelerinde başka yorumlanıyor.
Balyoz, Ergenekon, Odatv, Poyrazköy, Askeri Casusluk, Şike, Gezi Olayları, Deniz Feneri, 17/25 Aralık soruşturmalarında yargının çizdiği rotalar belli. Hele bir de Habur mahkemesi vakası var ki bin yılın olayı! Bölücübaşı’nın mitinglere konuşma göndermesine bile müsamaha gösterildi. Gezi olaylarında hayatlarını kaybedenlerin aileleri yargılanıyor. Hukuk, tam anlamı ile zalimin sopası oldu. BM İnsan Hakları Konseyi, Türkiye’yi “İnsanların Keyfi Olarak Tutuklandıkları Bir Ülke” olarak ilan etti. Ülkedeki hukuk ihlalleri onlarca uluslararası kuruluşun raporlarına yansıdı. Ama tüm bu olumsuz gelişmelere karşın, yargı mensuplarına hem deHSYK seçimleri öncesinde zam vaat ediliyor.
Ülke ve içinde yaşayan insanlar, yozlaşan adaletin baskısı altında onlarca ağır sorunla boğuşurken ve fakirlik yaygınlaşırken, bir kesim halkın parasıyla ödüllendiriliyor.Burada tam anlamı ile bir ters orantı, bir asimetri var. Bu durum ise Soner Yalçın’ın işaret ettiği gibi, sistemin tıkandığını gösteriyor. Nehir doğal yatağından akarak denizle buluşamıyor. İlave kanallar açılıyor, nehir tabanı derinleştiriliyor. Sistem ancak, para ile doldurularak sıkıştırılan payandalarla ayakta durabiliyor ama bu da onu her geçen gün daha da çürütüyor ve toplumdan uzaklaştırıyor.
Meclis sıralarını, bütün ayrıcalıkları elinin tersiyle iten ve kalpleri bu topraklar için çarpan vekiller, mahkeme kürsülerini Adalet Tanrıçası Themis’in torunları olan yargıç ve savcılar doldurduğunda, daha mutlu ve huzurlu olacağız. Bu bir ütopya mı?
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr