Soner Polat
Soner Polat Köşe Yazısı

Kimin eşkıya, kimin kahraman olduğuna tarih tanıklık edecek

Diplomasi bir incelik ve zarafet sanatıdır. Sözcükler bile o kadar ustalıkla seçilir ki yerin dibine sokulan kişi, ilk bakışta övüldüğünü zanneder. Bu kanaat tüm dünyada çok yaygın olduğu için, birçok iş yeri ismini diplomasi dili ile belirler. Hotel Ambassador (Büyükelçi Oteli), Diplomat Dining Lounge (Diplomat Restoranı) gibi.

Dışişleri Bakanlıkları ilgili ülkenin dış dünyaya açılan kapısıdır. Bu nedenle her attıkları adımda o ülkenin ve insanlarının değerlerini, duygu ve düşüncelerini, özlemlerini ilgilendiren hassas konularda dikkatli bir dil kullanırlar. İç ve dış hukuk açısından tartışılır bir boyut taşısa da bu konularda yapılan bir açıklama, o ülke kamuoyunun ezici bir çoğunluğunun kalbini kırmayacak ve iç dünyasında tahribat yapmayacak bir dozaj ve içerikte seçilir.

İhtilaf konusu olan herhangi bir olay ile ilgili olarak muhatap devlet, diplomasi kurallarının bütünüyle dışında, iç hukuku zorlayıcı ve talimat verici bir tavır takınmışsa, Dışişleri Bakanlığı bu konu ile ilgili demecinde daha da dikkatli ve kontrollü bir üslup kullanmalıdır. Aksi bir davranış, gerçeklerle bağdaşmasa da, ülkeler arasında bir hiyerarşi varmış gibi bir izlenim doğurur. Şunu duyar gibi oluyorum, “Amiralim, sadede gel, ne diyorsun?”

Bilindiği üzere ABD, 2003 yılında Türk askeri üzerinden Türk devleti ve Türk milletinin başına çuval geçirdi. Bu topraklara bağlı hiçbir Türk vatandaşı bu utanç veren olayı unutmadı ve yıllar geçse de unutacak gibi görünmüyor. Bu hain ve kalleşçe olaya tepki olarak Türkiye Gençlik Birliği (TGB), 13 Kasım 2014 günü İstanbul’da üç ABD askerinin kafasına çuval geçirdi.

İçtenlikle inanıyorum ki bölücüler ve siyasi Kürtçüler dışında, gericiler de dâhil – Bu listenin içine Tuncay Özkan’ı da koyuyorum.- Türk milletinin ezici bir çoğunluğu, dilinden dökülen ne olursa olsun, içinden “Oh olsun!” diye geçirdi.

Şimdi Türk Dışişleri Bakanlığı’nın eylem sonrasında yaptığı ilk açıklamayı hatırlayalım: “Basında yer alan haberlerden, İstanbul’u ziyaret eden bazı ABD görevlilerine karşı, barışçıl protesto kisvesi altında, bugün bir saldırı düzenlendiği anlaşılmaktadır. Hoş görülmesi mümkün olmayan bu saygısız eylemi kınıyoruz.” Bu açıklama kendi içinde bir belirsizlik taşımaktadır. Çünkü “saldırı” sözcüğü kullanılmakta ve çok geniş bir alana çekilebilecek bu kavramın içi boş bırakılmaktadır.

Diplomasi dışında kalması gereken ABD Savunma Bakanlığı (PENTAGON) bile devreye girmiş ve şu açıklamayı yapmıştır: “Sokaktaki eşkıyalar tarafından yapılan bu saldırıyı çirkin buluyor ve kınıyoruz. ABD Donanması ve Büyükelçilik bu konuyu Türk yetkililer ile birlikte araştırıyor.” Herhalde ABD Donanmasının ülkemizdeki bir adli olayı araştırma yetkisinin olmaması gerekir.

ABD makamları her vesile ile Türk yetkililerin bu olayı ciddiye almalarından ve gereğini yapacağından duydukları memnuniyeti ifade etmişlerdir.

Daha sonra topa giren Türk Dışişleri Bakanı, “Bu çok çirkin eylemi güçlü ve açık bir biçimde kınadığını, Türk makamlarının konuya ilişkin kapsamlı bir soruşturma yürüttüğünü ve sorumluların yaptıklarının bedelini ödeyeceğini” ifade etti. Bakan’ın ilave sözleri oldukça ilginç ve dikkat çekici: “Türk halkının her daim kendilerine ve onların silah arkadaşlarına kadim dost ve ortakları olarak evlerini ve kalplerini açmaya devam edeceklerini temin ederim!” Amerikancılık ve ABD’nin ülkedeki imajı konusunda ilgilenen kişi ve kurumları bu yönde yapılan kamuoyu anketlerini incelemeye davet ediyorum.

Bir ses de ta uzaklardan Washington’dan geldi. Bakanından aldığı pası yumuşak bir vuruşla boş kaleden ağlara gönderen Büyükelçimiz Serdar Kılıç, söyledikleri ile Amerikalıların yüreğine su serpiyordu: ABD’li askerlere yapılanlardan dehşete düştüm. Türk halkının duyarlılığını yansıtmayan saygısız…”

Kişisel düşünceme göre, Türk Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamaları talihsizdir ve ileriki dönemlerde hukuk ve uluslararası ilişkiler ders notlarında yerini alacaktır.

Türk Deniz Kuvvetleri'ni, ülkemizin Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarını koruduğu için tüm kuralların dışında ismen zikrederek suçlayan Avrupa Birliği için tek ses çıkmamıştı. Ege’de anlaşmalarla devredilmeyen ada ve adacıklardaki Yunan devlet uygulamalarına karşı da sessiziz!

Hukuki açısından bakarsak, Anayasa’ya göre Türkiye bir hukuk devletidir ve ortada yasa dışı bir eylem varsa, bununla ilgili her türlü işlemi yapmak Türk bağımsız yargı organlarının görevidir. Hiç kimse ya da kurum Anayasa’dan almadığı bir yetkiyi kullanamaz.

Uluslararası ilişkiler açısından ele alındığında, bir büyük devletin, başka bir devletin yargı alanına giren bir konuda yürütme organından sözler alması gibi bir izlenimin ortaya çıkmasının çeşitli sakıncaları vardır. Tüm dünya bunu içişlerine müdahale olarak algılar. Ayrıca uluslararası ilişkilerdeki en temel ilke mütekabiliyettir.

Unutulmamalıdır ki konunun gerçekte siyasi boyutu eylemsel boyutunun çok üzerindedir. Eylem durup dururken ortaya çıkmamış olup Kuzey Irak’taki ABD küstahlığına verilen bir cevap niteliğindedir.

Türk bağımsız yargı organlarının tüm bu gelişmelerin ve her türlü iç ve dış baskının dışında, ülkedeki geçerli yasaları göz önüne alarak bu olayı soruşturacağına inanıyorum. Türk milletinin de beklediği budur.

Kraldan çok kralcı olanlar, “herkesi kör âlemi sersem” zannetmesinler. Bu büyük millet her şeyi görüyor ve neyin ne olduğunu da çok iyi biliyor.

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

kimin kimin kahraman olduğuna tarih tanıklık edecek