Tek tefeci bankalar mı?
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, tefeci mantığıyla çalışan bankalara gereğini yapacaklarını söyledi. Bu ülkede bankaların zaman içerisinde insanları, firmaları önce borçlandırıp, sonra da hangi koşullarda sıkıştırdığını biliyoruz.
Ülkedeki tüketici kanunları ihlal edilirken, bugün yakınanların şikâyetleri nasıl görmezden geldiğini, yüksek faizlerle kredi kartlarında mağdurlar oluşurken, tüketimden vergi toplamak adına insanların borca batırılmasını nasıl alkışladıklarını henüz unutmadık.
Sadece bankacılık sektörünün bile Türk bankaları olmaktan çıkıp, ağırlıklı biçimde yabancıların eline geçmesiyle Türkiye’deki bankalar haline geldiği bir ortamda acaba bu kimin eseri?
Fakat bugün geldiğimiz faiz, enflasyon ve kredilendirme başlıklarında, ne yazık ki bankaların sistemin tamamını değiştirmeden yapabilecekleri çok şey yok. Eğer paranın bir maliyeti varsa, siz istatistiklerle ne kadar oynarsanız oynayın, o maliyeti ortadan kaldıramıyorsunuz.
Yani faiz saplantısı içinde sürekli içi boş söylemlerle ‘düşür’ diye bağıranlar bir şeyi yanlış biliyor. Faiz düşürdüğün için enflasyon düşmez. Faiz bir enflasyon maliyetini karşılama biçimidir ve enflasyon düşerse faiz geriler.
Vatandaşı bazı istatistik oyunlarıyla aldatıp, yalan yanlış enflasyon rakamlarıyla ortada dolaşmanız, parayı uluslararası piyasadan toplayan bankacılar ve alacaklıları için pek bir anlam ifade etmiyor.
Ortada öylesine büyük bir samimiyetsizlik var ki, yıllarca yüksek uygulanan faizlere başlarını çevirdiler; bankaların projelere değil, tüketime kredi vermesini desteklediler; kurallara uymamalarına göz yumdular; daha kısa süre önce tüketici kanununu bankaları mağdur etmeyecek biçimde düzenlediler; şimdi çıkmış naylon kahramanlık yapıyorlar.
Eğer dert vatandaşın, işadamının mağduriyeti ise ve tefeci arıyorsak, sadece bankaları verip kurtulamazsınız. Sular idaresinden belediyelere, vergi dairesinden işsizden sigorta primi isteyen SGK’ya kadar hepsini işin içine sokmanız gerekir. Bunların birçoğunun da belediyeler üzerinden iktidar partisine ve kurumlar üzerinden de yürütmeye bağlı organlar olduğu hatırlatırım.
Eğer ilke insanları haksız yere ve güçlerini, haklarını zorlayarak sömürmek ise; insanlardan deprem vergisini toplayıp onu yola yatıran bankadan daha mı masum?
Deprem toplanma alanlarını imara açan, rant uğruna güvenlikten mülkiyet hakkına kadar her şeyi göz ardı eden bankadan daha mı masum?
İstanbul’dan örnek verelim. Artık hiçbir yere tek vasıtayla gidilemiyor. İnsanların ücretleri bu oranda zamlanmazken, ulaşım giderlerinin neredeyse ortalama iki katına çıkmış olması bankacıların yaptıklarından daha masum bir hareket mi?
Mükellefleri vergi dairelerine çağırıp, neden ödeyemediğini sormayıp, ortada mal ve hizmet olmadan fatura kestiren ve salma vergi çıkaran, bankacıdan daha mı masum?
Gerçek dışı verilerle, insanları gerçeğine yabancılaştıran, üç tane ilan ya da reklam almak için, bütün içinde önemli, ama asla lokomotif olamayacak ve hızla batığa koşan inşaat sektörünü, onu destekleyen ekonomik zihniyetini görmezden gelen medya, siyasetçi, bankacıdan daha mı masum?
O yüzden gerçekten, samimiyetle bir şeyleri düzeltmek istiyorsanız, önce hepsini konuşacaksınız. Çünkü bu sistem tam bir kara düzen ve siyaset de, bankalar da yıllarca bundan beslendi. Şimdi kimse kalkıp saflık edebiyatı yapmasın.
Çetin Ünsalan