Silivri notları
Türkiye’de hukuk ve adalet adına tartışmalı delillerle, sehven yüklenen cep numaraları ile, siyasetçisinden askerine, gazetecisinden üniversite hocasına kadar aydınların savunma hakkının dahi gasp edildiği bir ilçe oldu Silivri...
Fakat tarih 13 Aralık’ı gösterdiği gün, ortaya öyle bir fotoğraf çıktı ki, içeride ve dışarıda yaşananları ayrı ayrı yorumlamak gerekiyor. Dün yayın sonunda Gazeteci dostum Can Karadut’un yorum istemesi üzerine şöyle bir tanım yaptım ve halen de aynı fikirdeyim.
13 Aralık günü Silivri’de içeride fakirlik, dışarıda zenginlik vardı. Gerçekten savunma hakkını gasp eden, uzaktan yakından hukuk ile bağdaşmayan, insanlara adeta tutsak tavrı takınan ve hukuksuzluğun farkında olarak tedirginlik yaşanan bir salonda, hukuk adına, Türkiye adına büyük bir fakirlik yaşanıyordu.
Yayın sırasında içeriden gelen haberler, orada bir yargılamadan çok, zaman kazanmaya yönelik ve insanları durumunu bir oldu bittiye getirme izlenimi taşıyan bir salonda, hukuk adına adaletsizlikle karşı karşıya bırakıldığını ortaya koyuyordu.
Savunma avukatlarının ara verildikten sonra içeri sokulmamaya çalışılması, söz istedikleri halde, tutanaklara söz istemediler diye yazılması bile adalet adına nasıl bir manzara olduğunu dışarıya yansıtıyordu.
Milletvekilinden gazetecisine çıkan herkes söz birliği etmişçesine aynı sözleri tekrarladı: ‘Burada siyasi bir dava var. Hukuktan bahsetmek mümkün değil.’ Zaten uygulamalar da yasalara ve uluslararası hukuk anlayışına ters düşen manzarasıyla bunu doğruluyordu.
İçeride ‘adalet istiyorum’ diyerek haykıran aydınlar da, sizi tanımıyoruz diyen yargılananlar da Silivri’de hukuk adına nasıl bir fukaralığın olduğunu gözler önüne seriyordu.
Peki ya dışarısı? İşte orası da tam bir zenginlik göstergesiydi. Her görüşten, farklı siyasal yaklaşımlardan partiler, sivil toplum örgütleri, hiçbiriyle ilgisi olmayan 7’den 70’e kadın, erkek, genç yaşlı vatandaş, ‘vatan ve vatansever’ anlayışta birleşmiş ve uluslararası bir kurgunun bozulması için tekrar ‘Çılgın Türkler’ olarak tavır sergiliyordu.
Bu saatten sonra oradan ne karar çıkarsa çıksın, dışarıdaki zenginlik en azından bazılarına hesaplarının bozulduğunun altını çizen ay yıldızlı bir bayrağı açıyordu. Keskin soğukta ısınan yürekler, burasının Libya, Mısır, Tunus olmadığını, burasının Anadolu toprağı olduğunu bir kez daha dünyaya haykırıyordu.
Ne yazık ki bazı meslektaşlarımızın halen durumu kurtarmaya çalışan tavırları bile Türkiye’nin dört bir yanından gelen, gelemese de ekranlarının karşısına geçerek olayları izleyen Anadolu’yu tatmin etmekten uzaktı.
13 Aralık’ta Silivri’de hukuk, gazetecilik, adalet her şey tartışmalıydı. Ama içeride yargılananların dik duruşu, dışarıda onlara destek vermeye gelen halkın kararlılığı tarihe imza atacak kadar tartışmasız ve açıktı.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr