Soner Polat
Soner Polat Köşe Yazısı

Tezkere üzerine özet bir durum muhakemesi

Bugün hep birlikte empati yapalım ve kendimizi TSK’daki kurmay bir subayın yerine koyalım. Önümüze muğlak, sapla samanın birbirine girmiş olduğu bir tezkere gelmiş olsun. Açık, kesin, sınırları belli ve çerçevesi çizilmiş hükümler olmamasına karşın, yine de siz bir rota çizmelisiniz! Askeri hazırlıkların yürütülmesi için bu tezkerenin kabul edilebilir bir plâna ya da bir harekât emrine yansıtılması gerekiyor.

Öncelikle sıcak çatışmaların yaşandığı bölgedeki tüm oyuncuların durumunu taktik açıdan irdelemeye çalışalım:

ABD, Batı ve İsrail:İslam Devleti (eski IŞİD) ile savaşı bölge ülkelerinden oluşturulacak bir koalisyon gücüne devretmenin hesaplarını yapıyor. Bu kesim sadece hava desteği sağlamayı düşünüyor. Ama yine de bu gücün komutasını üstlenmeyi, en azından karar mekanizmalarında belirleyici olmayı arzu ediyor. Bu arada IŞİD ile savaşta ön plâna çıkarmayı düşündükleri Kürt güçlerine (Peşmerge, PKK/PYD) silah, malzeme ve eğitim desteği sağlıyorlar.

Irak Merkezi Hükümeti:Irak Ordusu’na ama özellikle bu Ordu içindeki Şii askerlere dayanarak ve güvenerek İŞID’e karşı koymaya ve ülkesinin toprak bütünlüğünü korumaya çalışıyor.

Suriye Hükümeti:Ülkesinin toprak bütünlüğünü savunmak için Suriyeli muhaliflerden oluşan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), El Nusra, IŞİD ve PYD’ye karşı mücadele veriyor. Ama zaman zaman muhalif güçler arasında çatlaklar yaratabilmek ve kendisini hedef alan Türkiye gibi bölge ülkelerine karşılık vermek için konjonktürel işbirliğine de yönelebiliyor. Örneğin, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeden kuvvetlerini çekerek, PYD için de facto bir hâkimiyet alanı yarattı!

İslam Devleti (IŞİD): Suriye ve Irak’ta radikal İslami esaslara dayanan cihadist bir devlet kurmayı hedefliyor. Irak ve Suriye rejimlerinin yanı sıra PKK/PYD ve Peşmerge ile savaşıyor. Zaman zaman ÖSO’yu hedef alıyor. El Nusra ile mesafeli ilişkiler içinde bulunmakla birlikte, Lübnan Hizbullah’ına karşı ortak eylemler de yapabiliyorlar.

El Nusra: El Kaide’nin Irak ve Suriye kolu olarak tanımlanabilir. Suriye rejimine karşı mücadelede ÖSO’nun önüne geçerek radikal unsurları öne çıkarmayı ve Müslüman Kardeşler ideolojisini hâkim kılmayı istiyor.

Özgür Suriye Ordusu (ÖSO): Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirerek, Suriye’de Sünnilerin merkezi konumda olacakları yeni bir rejim tesis etmek istiyor.

PKK/PYD : PYD, PKK’nın Suriye kolu olarak faaliyet gösteriyor. PYD’nin YPG (Halkın Savunma Kuvvetleri) adı verilen silahlı kanadı fiili olarak IŞİD ile çatışmalara katılıyor.

Hizbullah: Lübnan’da konuşlu Şii tabana dayanan bu örgüt,Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı desteklemek için çatışmalara müdahil oluyor.

Şimdi de stratejik düzeyde bir analiz yapmaya gayret edelim:

ABD ve Batı’nın görünürdeki hedefi, İslam Devleti ile insanlığın yüksek idealleri uğruna mücadele etmek. CNN, BBC gibi kitle iletişim devleri de kullanılarak bu yönde dünya çapında kamuoyu oluşturuluyor. Ancak arka plâna baktığımızda, karşımıza bambaşka bir tablo çıkıyor. IŞİD ortadan kalktığında, Kerkük ve Musul’u da içine alan bağımsız Kürdistan’ın önü iyice açılıyor. Suriye’de PKK/PYD, Türkiye’ye komşu geniş bir alanı kontrolü altına alıyor. Akdeniz’e kadar uzanan Kürt koridoru önünde birkaç küçük engel kalıyor. Suriye’de zaten uzun süredir yıpranan rejim, bölgede konuşlanacak koalisyon gücü nedeniyle yepyeni sorunlarla boğuşmak zorunda bırakılıyor. Irak ise Kürtlerin denetimden çıkması ile bir dağılma sürecine giriyor. Daha önce güney sınırlarını Irak ve Suriye gibi iki komşu devletle paylaşan Türkiye bambaşka gerçekliklerle baş başa kalıyor.

Türkiye açısından baktığımızda, tezkerenin ülkenin stratejik çıkarlarının korunmasından ziyade ABD’nin zorlaması ve iç siyasi mülahazalarla yazılmış bir metin olduğu görülüyor. Tezkerenin esas itibarıyla Esad rejimini hedef alması ve daha önce sessiz kalınan IŞİD’in de tehdit kapsamına alınması bu görüşümüzü destekleyici bir mahiyet taşıyor. Kazanda kaynayan tezkere çorbasının içine, birbirleri arasındaki ilişkiler hiç dikkate alınmadan, Esat, PKK/PYD, İslam Devleti, uluslararası sorumluluklar (Koalisyon gücüne destek olarak anlıyoruz!) gibi unsurların atıldığını görüyoruz.

Sahadaki gerçekleri göz önüne aldığımızda, bu çorbayı içmek pek mümkün görülmüyor. Çünkü Koalisyon Gücüne katıldığımızda ya da bağımsız olarak IŞİD ile mücadele ettiğimizde, bir tehdit olarak gösterdiğimiz PKK/PYD ile ittifak yapmak zorunda kalıyoruz. Suriye rejimini askeri olarak hedef almak ise Türkiye’yi başka bir ülke ile savaşın içine çekiyor.

Şimdi yeniden kendimizi kurmay subayın yerine koyalım. Bu durum karşısında ülkemize yönelik risk ve tehditleri saptamaya çalışalım:

PYD EşbaşkanıSalih Müslim’in “Batı Kürdistan” olarak tanımladığı, Suriye’de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgenin PYD/PKK denetiminde karşımıza ikinci bir terör üssü olarak çıkma riski vardır.

Sözde Kürdistan’ı Akdeniz’e bağlayacak ve Türkiye’deki bölücü girişimleri de cesaretlendirecek bir koridor açılması ihtimal dâhilindedir.

IŞİD başarılı olursa, radikal dinci ve terörist bir oluşumla sınırların paylaşılması riski vardır.

Suriye hedef alınırsa, bu ülke ile savaşa girme ihtimali vardır.

Irak ve Suriye parçalanırsa, meydana çıkacak otorite boşluğunun nasıl doldurulacağı belirsizdir ve Türkiye’nin mevcut konjonktürde olayları yönlendirebilme olanakları kısıtlıdır.Bağımsızbir Kürdistan’ın Türkiye’nin güneydoğusu için kalıcı bir istikrarsızlık kaynağı olacağı aşikârdır.

Görüldüğü gibi, içinde bulunduğumuz durum son kerte karmaşık, muğlak ve belirsizdir. Bu koşullar altında uygun bir yol bulmak Albert Einstein için bile Kaf dağının ardındadır. Bu koşulları yaratan TSK değil, bizim verdiğimiz oylarla Meclis’i donatan iktidar ve muhalefet partileridir. Bu konuda ülkedeki en masum kurum TSK’dır.

Tüm dünyada iktidar partilerinin, uluslararası dengeler çerçevesinde ülkelerinin çıkarlarını savunmak için her türlü yola başvurarak siyaset yapması doğal ve olağandır. Uygulanan yöntemlerin içine örtme ve aldatma da sokulabilir. Uluslararası baskılardan kurtulmak için eylemle desteklenmeyen söylemler de olabilir. Ancak bu tür manevraların tezkere öncesine kadar sürdürülmesi ve bu noktada nihai kararın verilmesi gerekir. Çünkü tezkere, ülkelerin silahlı kuvvetlerini, oyun oynamak için değil, silah kullanmak için sınırların dışına sürdüğü bir yetki belgesidir. Tezkere bir kez yürürlüğe konulduktan sonra siyaset silahla yapılır. Bu nedenle, sınırı terk eden bir askeri birlik neyi niçin yapacağını, dostunu, düşmanını bilmelidir.

Kişisel düşünceme göre bu tezkere çerçevesinde ulusal çıkarları gözeten bir askeri bir plânlama yapılamaz! Atılan her adım geri teperek bize ağır bir fatura çıkarır. IŞİD’ye karşı başarı PKK/PYD’ye, PKK/PYD’ye karşı başarı IŞİD’ye yarar.Attığımız her mermi emperyalizmin yelkenlerini şişirir.Dış gürültülere kulaklar tıkanarak, ihtiyatlı ve kontrollü bir şekilde “bekle, gör, harekete geç!” politikası izlenmelidir.

TC Hükümeti’nin yönettiği Türk Devleti, öncelikle aşağıdaki soruların cevabını TSK’ya net bir şekilde bildirmelidir.

Suriye ile savaşa girme riski göze alınmış mıdır?

PKK/PYD’nin Suriye sınırımızda ikinci bir terör saldırı bölgesi yaratmasına izin verilecek midir?

Akdeniz’e uzanan bir Kürt koridoru kabul edilecek midir?

Irak ve özellikle Suriye sınırımızda kendilerini devlet olarak tanımlayan IŞİD ve türevi radikal dinci oluşumlaramüsamaha gösterilecek midir?

Kuzey Irak’ta Kerkük ve Musul’u da sınırları içine alan bir Kürt devletinin kurulmasına onay verilecek midir?

Bu sorulara açık, kesin ve net bir yanıt vermeden TSK’yı ülke sınırlarının dışında kullanmak Rus ruleti oynamakla eş anlamlıdır. Biz kendimize göre nedenlerle görmek istemesek de, hem bölge dışı Batı devletlerinin hem de bölgedeki aktörler olan Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, PKK/PYD, IŞİD, El Nusra ve ÖSO’nun çıkarları, Türkiye’nin menfaatleri ile örtüşmemektedir.

Kafasını karmakarışık bir hale getirdiğimiz kurmay subay ve ardındaki TSK’nın, yüzyıllar içinde oluşan kurumsal birikimi, sorumluluk bilinci ve sağduyusu ile bu sancılı dönemi ülkemiz için en az kayıpla atlatacak şekilde en uygun plânlamayı yapacağına inanıyorum. Ama mucize beklemeyelim. Böyle bir durumda, ancak kayıpların yönetiminde başarılı olabiliriz! Kazanacağımız hiçbir şey olamaz! Ne ektiysek, onu biçiyoruz. Bu kargaşanın sorumlusu TSK değil, verdiğimiz oylar nedeniyle bizleriz! Kendi düşen ağlamaz!

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

tezkere üzerine özet Durum