AKP'nin değişen Suriye ve PYD/PKK politikasına nasıl bakmalıyız?
Yazıya jeopolitik bir yasa ile başlayalım. Koşullar oluşunca savaştan kaçamazsınız. Sadece başkalarının yararına ertelersiniz. Ancak bu kez de savaşı çok daha ağır koşullarda kabullenmek zorunda kalırsınız. Kadim Roma metinlerinde bile bu konu yer alır.
Avrupa’da siyaset bilimin öncüsü kabul edilen NiccoloMachiavelli (1469-1527), 16’ncı yüzyılda aynı konuyu şu şekilde betimler. “Haklı bir savaştan kaçarsanız, başkalarının hatırsız ve onursuz bir ödülü olursunuz!
Doğa bilimcisi Charles Darwin’in (1809-1882) Evrim Teorisi, devletler için de geçerli olan jeopolitik bir yasa niteliğindedir. Tıpkı canlılar gibidevletler de varlıklarını sürdürmek için bütün yaratıcılıklarını kullanır ve değişen koşullara uygun adımlar atarlar. Bir devletin boğazı sıkılıyorsa, niteliksiz yöneticilere sahip olsa bile, o devlet beklenmedik şekilde doğru hamleler yapmaya başlar!
Eğer devlet batarsa herkes enkazın altında kalır. Mal mülk elden gider. Millet başkalarının kölesi olur. Yönetim kademelerini yabancılar doldurur. Hawai bağımsız iken büyük toprak sahibi olanlar, ABD’nin egemenliğinde otellerde garson oldular. Devlet bu yalın gerçeklerin bilinciyle, bazen canlılar gibi içgüdüsel olarak kendini savunmaya geçer.
Savaş-Barış ikilemi konusunda dünyada şimdiye kadar yazılan en çarpıcı eser Prusyalı General Clausewitz’e aittir. Harp Üzerine adlı ünlü eserinde Clausewitz (1780-1831), savaş ve barışı birbirlerini tamamlayan süreçler olarak tanımlar. Dünyada politik mücadele süreklidir, asla kesintiye uğramaz! Savaş ve barışta yalnızca politikanın kullandığı vasıtalar değişir. Her savaşın içinde barış, her barışın içinde savaş vardır.
Günümüzde iki ordu bir meydan muharebesi için karşı karşıya gelmez. İki büyük donanma dar bir deniz sahasında kozlarını paylaşmak için tertiplenmez. Ama mücadele hiç bitmez. Jeopolitik fay hatlarının hareketlendiği zamanlarda, tetiğe basılmadan kriz yönetimi devreye girer. Krizi bir sanat gibi yetkinlikle yönetentarafın tetiğe basmaya ihtiyacı kalmaz! Bu alanda en vazgeçilmez iki temel sütun, “kararlılık” ve “süratli reaksiyon”dur.
ABD’nin Suriye sınırında bir PKK devletçiği kurup Türkiye’ye dayatması, hiçbir açıdan dostluk ve müttefiklik kapsamında değerlendirilemez! ABD Başkan Yardımcısı Demokrat Parti’den Joe Biden ve arkasına silah lobilerini alan Cumhuriyetçi Parti’den güçlü Senatör John McCain, hiçbir ahlaki kurala bağlı kalmadan açıkça Büyük Kürdistan’ın kurulması için çalışmalar yapmaktadır.
Bu ise kısaca, Türkiye’nin bölünmesi için düğmeye basıldığı anlamına gelmektedir. Hangi açıdan bakarsanız bakın, karşımızda dikkate alınması gereken, ciddi bir tehdit vardır. ABD devletinin örtülü desteği olmasaydı, asla işi bu boyutlara taşıyamazlardı!
ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’in Türkiye’ye atanmadan önce Senato’nun Dış İlişkiler Komitesi’nde sorguya çekilmesi tam bir ibret vesikasıdır. ( Senator John Mcaingrills US AmbassadortoTurkey John Bass, youtube, 13 Kas 2014) Bu kısa videoyu herkese tavsiye ederim!Senatör McCain, Büyükelçi’ye AKP Hükümeti ve Cumhurbaşkanı’nın totaliter bir çizgiye kaydığını ısrarla söyletmek istemiştir. Büyükelçi yuvarlak cevaplar verince,Ankara’ya atamasını engellemekle tehdit etmiş, çaresiz kalan Büyükelçi, gönülsüz olarak McCain’in istediklerini söylemiştir.
Bu sorgulama ABD’de politika oluşturma süreçlerini bilen Amerikalı uzmanlar tarafından şöyle yorumlanmıştır. ABD ve ona yön veren çevreler bu açıklamayı PKK’ya ve Kürdistan’a verecekleri desteğin bahanesi olarak kullanacaklardır. (USA shouldfind an excusetostealterritorybelongingtoitslong time ally, Turkey…)
ABD ve Batı emperyalizmi Tayyip Erdoğan ve AKP nefretini, içte ve dışta ülkemizi bölecek sinsi projelere dönüştürmek için tam gaz yol almaktadır. Önce bu sayede PKK’yı Meclis’e soktular; şimdi de totaliter sözcüğünü kullanarak, sözde ezilen PKK ve Kürdistan’ın önünü açıyorlar!
Siyasi olarak tükenen Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti ile kıran kırana mücadele etmek başka bir şeydir, bu maksatla Türkiye’yi bölmek isteyen çevrelerin değirmenine su taşımak ise bambaşka bir şeydir. Birincisi, emperyalizmin ağına takılmamak kaydıyla şerefli ve onurlu bir direniş iken, ikincisi ihanet çizgisine yaklaşan soysuz bir girişimdir.
Bu ayırımın farkında olmadan, sağduyu ve aklıselimi terk ederek sadece duyguları ile hareket edenler emperyalist merkezlerin sahnelediği oyunların ücretsiz figüranları olurlar.
Mevcut koşullarda Türkiye’nin önündeki en önemli ve en öncelikli görev, Kürdistan’ı yaşatacak ve ülkemizi bölecek “ABD-İsrail Koridoru”nu, ne pahasına olursa olsun engellemektir. Devletin kendini savunma refleksi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP Hükümeti, en azından tepki göstermeye başlamıştır. Hükümet yanlısı basın bu konuda milli bir yayın çizgisi izlemektedir. Gelişmeleri Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu pek hayra alamet değil!” diyerek özetlemiştir.
Attığı hesapsız, ilkesiz ve plansız adımlarla bu sonucu yaratan AKP Hükümeti’nin kısa dönemde tutarlı, sağlam ve köşeleri olan bir politika belirlemesini beklemek fazla gerçekçi olmaz! Bölgede sanıldığından daha fazla zemin kaybettiği içinhareket alanı da daralmıştır. Ama milli bir çizgide inandırıcı adımlar attığı takdirde, bölge ülkeleri ve gerideki Avrasya güçlerinin güvenini kazanabilir.
Önümüzdeki bu ciddi tehlike, ancak bir Türkiye Cephesi oluşturularak savuşturulabilir. Siyasi ve ideolojik görüşü ne olursa olsun, Türkiye’yi bölecek ABD-İsrail Koridoruna karşı olan her kişi, kurum ve kuruluş bu cephede buluşmalıdır!Bu cephe siyaset üstü ve siyaset dışı bir vatan cephesidir.Vatan Partisi bu cephede yerini almıştır.Bu cephede sipere yatan herkesve her kesimle Vatan Partisi omuz omuza mücadele verir!
ABD-PKK/PYD Cephesi ile ABD-İsrail Koridorunu doğrudan destekleyenler ya da sessiz kalarak dolaylı olarak destekleyenler kısa, en fazla orta dönemde bu ülkenin gündeminden çıkacaktır!
Türkiye Cephesi sadece iki adım atarsa, kesinlikle kazanır.
ABD’nin hiçbir hukuki temeli olmayan Suriye’deki PKK devletçiğini ve ABD-İsrail Koridorunu tanımadığını, tanımayacağını KARARLILIKLA bütün dünyaya ilan eder.
Bu sinsi ve uğursuz tertibi bozmak için SÜRATLE, HİÇ VAKİT KAYBETMEDEN sembolik de olsa fiili bir adım atar!
Hepsi budur. Bu açık bir irade beyanıdır. Gerisi çorap söküğü gibi gelir!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr