Önce ateş et, sonra nişan al
Kredi Garanti Fonu (KGF), teminatı altında verilen kredilerin doğru noktaya ulaşması için çalışma içinde olduğunu açıkladı. Hedeflenen, sunulan kredilerin hem amacı dışında kullanılmasını engellemek, hem de alanları yakın takibe almak.
Doğru mu, doğru… Fakat sizce de bu işte bir terslik yok mu? 2017 yılının ilk yarısında Türkiye ekonomisinin büyümesini bile etkileyecek oranda para dağıtımı yapılırken, hatta kefalet için borçsuzluk gibi bir ilkesi olmasına karşın, bu kural gevşetilirken neredeydi?
‘Ne olacak bundan sonra dikkat eder’ diye düşünülebilir. Ama bunu dediğiniz nokta neresi? KGF Genel Müdürü İsmet Gergerli’nin 18 Aralık 2017 tarihli beyanatı esas alındığında, 220 milyar TL, yani 220 katrilyon 365 bin firmaya dağıtıldıktan sonra…
Bu krediler hangi esasla, kimlere, hangi gerekçelerle ve nasıl dağıtıldı, bilmiyoruz. Çünkü ortada bunun takibi için sağlıklı ve şeffaf bir mekanizma olmadığı gibi, ekonomi yönetimi de rastgele yöntem için çırpındı.
Şimdi de önlem almanın yolu aranıyor. Neden? Çünkü bir çoğu alınan paraları özel amaçlarla kullanırken, önemli bir bölümü de bankayla mahsuplaştı. Belki bankalar nefes aldı, fakat katma değere dönme ihtimali sıfırlanan bu durumda da kredilerin geri ödenmesi tamamen tesadüflere kaldı.
Buna en hafif tabiriyle ‘önce ateş edip, sonra nişan aldı’ derler. Aslında bunu sadece KGF teminatlı kredilerde görmüyoruz. Türkiye’nin teşvik sistemine baksanız da durum aynı. Hak edene de etmeyene de, mesela sadece bir bölge sınırına girdiği için teşvik vermenin de bundan farkı yok.
Gerçekten hak eden işletmeler finans kurumlarına başvurduğunda ise kimse projeleri veya yaptıklarıyla ilgilenmiyor. Mal varlıkları ya da teminatlar soruluyor. Yani finans sisteminde krediyi mala, kamu sisteminde de inisiyatife bağlamış durumdayız.
Bu yüzden ısrarla Türkiye’de proje bankacılığının eksikliğine dikkat çekmeye çalışıyorum. Elbette bu tip bir finans sistemi kurabilmek için, önce planlı bir ekonomi hedefiniz olması, ona gidecek sapmaları da tespit ederek yedek planlarınızın da cebinizde bulunması gerekiyor.
Envantersiz Türkiye neye, nereye, nasıl ve neden yatırım yapacağını bilmiyor. Bu durumda da uygulanan sistemde iki sonuç ortaya çıkıyor. Ya ‘ne yapacaksın’ değil, ‘neyin var’ diye soruluyor ya da ‘kim aracılığıyla geldin’ suali gündeme geliyor.
Genel teşvik sistemi ise toptancı bir biçimde, bir sınır dahilinde gerekli gereksiz herkese teşvik vaat ediyor. Bu da altı boş çuvala para atmak veya nefese muhtaç adamın ağzını kapatmaya dönüyor.
Yıllar önce terörle mücadele çerçevesinde emek veren bir arkadaşım, askerde yaşadığı bir tespiti aktarmıştı. Diyordu ki: ‘Teröristler ilk geldiğinde rastgele ateş açıyor. Ateşe karşılık yine rastgele verilirse, tacize devam ediyorlar. Ama silah sesleri tek tek geliyorsa, orada keskin nişancılar veya uzman personel olduğunu düşünerek kaçıyorlar.”
Sadece bu örnek bile bize ne yaptığınızın değil, hedefe ulaşan ne yaptığınızın önemli olduğunu anlatması bakımından önemli. Çünkü şimdi ülkenin gündeminde şu soru var:
KGF kullanılarak para dağıtıldı ve rakam bazında bir büyüme yakalandı. Peki bundan sonra ne olacak ve o sunulan kredilerin geri ödemesi gerçekleşecek mi? Yanıt mı? Parayı alanın sütüne ve gücüne kalmış.
Çetin Ünsalan