Çamur deryasında cadı avı
Geçtiğimiz günlerde reel sektörün çok saygın bir yöneticisi ile sohbet ediyordum. Yıllarını üretime, mesleki eğitime, ekonomik gelişmeye adamış ‘önce insan’ diyen bir profesyonelden bahsediyorum. Bana söyledikleri ‘malumun ilanı’ niteliğindeydi.
50 yıllık meslek hayatında, profesyonel yönetici olarak birçok saygın kuruluşta çalıştığını belirten bu dostum ‘İş hayatımın hiçbir döneminde piyasalarda böylesine büyük bir durgunluk, bu denli bir tıkanma yaşamadığını’ anlattı.
Ama bunlardan daha ürkütücü olan ise son cümleydi: “En kötüsü ise kimsenin korkudan sesini çıkaramıyor olması…” 2010 referandumunda herkesin safını belli etmesi talebi, sivil toplum kuruluşlarının oyunun rengini açıklaması baskısı, bitaraf olanın bertaraf olacağının bizzat Sayın Başbakan tarafından dile getirilmesi aslında bu tablonun nedenlerini açıkça ortaya koyuyor.
Yine 2008 senesinde dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, halkın iradesi karşısında herkesin ‘ram etme’ zorunluluğunun bulunduğunu belirtmesini de hatırlayalım. Oysa halkın iradesine saygı göstermek gerekiyorsa da, ram etmek zorunluluğu bulunmuyor. Ayrıca dert ‘demokrasi’ ise, yüzde 1 ya da altında oy oranı da halkın iradesi değil midir?
Fakat iktidar, freni patlamış bir kamyon gibi, kendisini eleştiren, muhalif olan herkesi altına alma hedefiyle tam gaz ilerlerken, önündeki büyük duvarı görmezlikten geliyor. Bu ‘işletme körlüğü’ ile duvara toslayacakları çok açık; ama parti içinde de kimse sesini çıkaramıyor.
Seçim bir istatistiktir ve partilere oy oranlarına göre ülkeyi yönetme yetkisini geçici olarak verir. Kimi yönetime iktidarda katılır, kimi muhalefette… Kimi meclis içinde olur, kimi meclis dışında… Ama bir tek basının görevidir hesapsızca ‘kral çıplak’ demek. O basının da büyük oranda tatilde olduğu herkesin malumu…
Şimdi yeni bir kanunu Türkiye’nin gündemine getiriyorlar. Terörün finansmanını önleme başlığı altında geçirilmek istenen, ama hiçbir mahkeme kararına ya da delile dayanmadan insanları, kurumları terörist ya da terör destekçisi olarak niteleme keyfiyeti veren, dünyadaki emsallerinin ötesine geçerek yetkileri ve kapsamı genişletilmiş bir düzenleme…
Dün oy oranlarına ram edilmesini bekleyenler, bugün yaptıkları yanlışların da görülmeden biat edilmesini talep eder aşamaya geldiler. Yazının başında aktardığım tespite bakarsanız, iş dünyasının bundan böyle sesini çıkarması daha da zorlaşacak.
Çünkü eskiden çamur atılıp izi kalırdı, şimdi anlaşılan o ki çamur deryasında cadı avı başlatılıyor. Eleştiren, yanlış yapıldığını dile getiren herkes terörist muamelesi görme tehdidiyle karşı karşıya… Şirketlerin ekonomilerine el konulması gündemde…
Eminim ki bu gidişatın ‘demokratik olmadığını düşünen’ AKP’liler de vardır. Bunun tek partiyi da aşarak, tek adam yönetimine geldiği bir noktada adama ‘Peki Esad’ın suçu ne’ demezler mi? İftira hem suç, hem de günah değil mi? Nasıl bir ileri demokrasiymiş? İlerle ilerle bitmedi. Ama ben şimdiden iktidarı uyarayım: Tünelin sonundaki ışık tren…
ulusalkanal.com.tr