Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

İstikrarlı yalpalama

Teşbihte hata olmazmış, bir söz vardır ya; hem kekeme hem geveze diye; işte bizim ekonominin verdiği fotoğraf da bu. Aynı gün içerisinde yapılan açıklamalar birbiriyle öyle bir çelişiyor ki, vatandaşın aklı iyice karışıyor.

Mesela Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında vergi gelirini en çok artıran ülke olduğu duyuruluyor; ama aynı zamanda tahakkuk eden vergiyi tahsil edemediği için yapılandırmaya giden ve umduğunu bulamayan iktidar, önce 31 Aralık’a ötelediği başvuru süresini, ikinci kez uzatıyor. Yeni tarih; 2 Şubat 2015…

Peki sizce nasıl oluyor? Verginin tamamına yakınını, gelir farkı gözetmeksizin dolaylı yoldan hortumlayan Maliye, reel sektörü finansçılara kurban ettiği için hem vergi gelirini artırıp, hem de tahsilât yapamıyor da ondan.

Bu arada gelir diye gösterdiklerinin çoğunun da tahsil edilmediğini, kâğıt üzerinde durduğunu söylemekte fayda var. Bu yolla bütçe görüşmelerinden sonraya bırakılan bir şüpheli alacak kaleminden söz edebiliriz.

Söz dolaylı soygundan açılmışken, gelir adaletsizliğinden rekorumuz tescilleniyor. Aynı OECD içinde Meksika’dan sonra en adaletsiz ikinci ülke oluyoruz. Finansman sıkıntısı çektiğimiz için tabiri yerindeyse leş fiyatına bedelli askerlik çıkarıyoruz, bakanlar da, uzmanlar da en büyük sıkıntının tasarruf açığı olduğunu belirtiyor.

Fakat sonra bir bakıyoruz tasarrufların milli gelire oranı 5,5 yılın zirvesinde olarak açıklanıyor. Üstelik piyasalar tahsilât sıkıntısından kavrulurken… Peki, madem bu kadar yüksek tasarrufumuz var; neden birileri sağda solda para dileniyor?

Merkez Bankası’nın rezervleri düşüyor; ama dolara yenilmemekten bahsediliyor. Borsa yükseliyor; sonra IMF raporu borsada en çok işlem gören hisseler bankaların olmasına karşılık, finansal ısınmaya dikkat çekiyor. Enflasyon iki haneye dayanıyor (resmi olarak, gerçekte zaten öyle); iktidar çıkıp 2015’te enflasyonun yerlerde sürüneceğini iddia ediyor.

Ülkede büyümeden bahsediliyor; bütçe görüşmelerinde bunu övünç kaynağı yapanlar çıkıyor; ama Türkiye’nin 17. büyük ekonomide sıra kaybetme riski beliriyor. Çünkü söylenenin tersine rakiplerin durumunun bizden iyi olduğu ya da bizim söylendiği gibi iyi olmadığımız anlaşılıyor.

Cari açıkta düşüş övünç kaynağı yapılıyor; ama aynı zamanda sanayinin üretiminin de gerilemesi açıklanamıyor. Oysa yanıt basit. Bugüne kadar ithalat ve sıcak parayla büyüdüğünüz ve bu nedenle cari açık verdiğiniz ve dış ticarette de ithalata bağımlı üretim modeline sahip olduğunuzdan, ekonomi kötüye gittikçe cari açık da düşüyor. Ama nasıl finanse edileceğini kimse konuşmuyor.

Örnekler çoğaltılabilir. Çelişkiler yumağında bir hayat sürüyoruz. Şüphesiz akşam evine çorba götüremeyen işsiz adamın, israfta tepe noktasına varan kaçak bir sarayı, yolsuzluk iddialarını savunmasından daha büyük bir çelişki var mıdır; bilemiyorum.

Ama işin özü şu: Ekonomi gittikçe ısınıyor ve artık çarpıtılmış veriler de bunu gizleyemiyor.

Çetin Ünsalan

ulusalkanal.com.tr

istikrarlı