Nasıl diye sormayın
Türkiye’nin yılın ikinci yarısına ilişkin öngörülerimi paylaşacağım. Ama ben de modaya uyup, canımın istediği gibi ya da gönlümden geçtiği gibi ifade etmeyi tercih edeceğim.
Önce büyük sürprizle başlayayım. Dolar / TL kuru yılın sonunda 2 TL seviyesine kadar düşer. Ayrıca Körfez’den gelecek 200 milyar dolar ile ödemelerimizi yapıp, cari açığımızı da finanse ederiz. Turizmden gelecek gelir de bütçe açığının azalmasını sağlar.
Büyüme ile ilgili olumsuz öngörüler tamamen çökeceğinden, ülkemiz bu sene sonunda yüzde 7 ile önemli bir ivme yakalar. Ayrıca piyasaya giren 230 milyar dolarlık sıcak parayla birlikte enflasyon yüzde 2’ler seviyesini görür.
Avrupa Birliği müzakerelerin tekrar başlaması için kapımıza gelir ve şartlarını tamamen kaldırdıklarını, bundan böyle Avrupa Birliği kriterlerinin Türkiye’ye uydurulmasıyla sorunun aşılmak istendiğini açıklar.
ABD terörist faaliyetler konusundaki desteklerinden dolayı büyük bir pişmanlık duyarak, 150 milyar dolarlık alım anlaşması yapar. Rusya, stratejisini değiştirip, ülkesinde üretim yapma sevdasından vazgeçerek, tüm ihtiyaçlarını Katar gibi Türkiye’den karşılayacağını açıklar.
Çin, dijital devrim ve dördüncü sanayi devriminde terbiyeyi aşan hareketleri nedeniyle politikasını değiştirip, bu konuda Türkiye ile birlikte çalışacağını açıklar.
Tarım sektörümüzde istihdam patlaması yaşanırken, üretimimizin aşırı yükselmesi nedeniyle iç piyasadaki fiyatlar düşer. Böylece hem üreticiye hem de enflasyona artı katkı sağlar. Bunda yeni Bakan Fakıbaba’nın kurban fiyatlarıyla ilgili yaklaşıma çok kızacağını söylemesi etkili olur.
İstihdam seferberliği başlatılan alanda işsizlik yüzde 1’e geriler. Yeni piyasaya sürülmesi planlanan yerli (!) otomobil, daralan dünya otomotiv pazarına rağmen siparişleriyle sektörü alt üst eder.
Elimizde milyarlarca dolar harcayarak yaptığımız ve biriken gayrimenkuller bir anda erir. Hepsi birden satıldığından ülkeye çok ciddi anlamda ikinci bir para girişi olur. Vatandaşların hepsi de birer ev sahibi olmak için bankalara başvururlar.
Faiz oranlarını 0,25 – 0,50 aralığına çeken bankalar birden bire kredi verecek proje ve birey bulma problemi yaşarlar. Ardından oluşan piyasa devinimiyle birlikte sendikasyonlarını da rahatlıkla öderler ve yeni sendikasyon kredisi için talepte bulunmazlar. Zira bu arada mevduat oranlarında da patlama olur.
Listeyi uzatabilirim ama kısaca dert üstü murad üstü kıskanılan ülkemizin her yanından başarılı sonuçlar fışkırır. Her konuda dünya mutlak başarımızdan söz eder. Şimdi diyeceksiniz tüm bunlar hayal mi?
Bilemem ve hatta nasıl diye de sormayın. Yetkili makamdakilerin her gün bu ve benzeri çıkışlarına nasıl diye sormayanların, sorgulamayanların, bir gazeteciye bunu sorması adil mi? Bence değil.
Çetin Ünsalan
ulusal.com.tr