10 yılda bir Türkiye kaybettik
Öyle bir medya düşünün ki, aralara sıkışan ve varlığıyla tartışmalara neden olan Davutoğlu’nu, Fransa’daki yürüyüşün önderi olarak göstersin… Sözün bittiği yer ama insan yine bu çarpıklığı dile getirmeden duramıyor.
Bu işin sonunda korkarım fatura bize kalacak ama, hayırlısı… Siyaset cephesinde medya / iktidar ilişkisi adına durum böyleyken, ekonomi cephesi çok mu farklı? Yandaş diye tabir ettiğimiz medya organları bir haber pompaladılar.
Türkiye, son 10 yılda 1,2 trilyon dolarlık ihracat yapmış… E sonra dediğinizi duyar gibiyim. Hayır; sonrası yok. Yapmış… En çok da otomotiv, hazır giyim ve kimyevi madde satmış. İçlerinden hazır giyimi ayırıyorum. Otomotiv yerli katkı payı ve teknoloji oranındaki bize ait olma oranı çok düşük. Kimyevi madde ise, direkt hazır hammadde satışı anlamına geliyor.
Yine de her şeye rağmen elde edilmiş 1,2 trilyon dolardan bahsediyoruz. Güzide medyamız ballandıra ballandıra iktidarına layık olmaya çalışıyor. Fakat kritik soruyu hiç gündeme taşımıyor. Peki ne kadarlık ithalat yaptık? Çünkü dış ticaret dediğiniz şey alım ve satımdan oluşur. Cebe gireni konuşuyorsunuz da, cepten çıkana niye bakmıyorsunuz?
Ben üşenmedim, geriye dönük rakamları inceledim. TÜİK verileri baz alındığında gerçekten de ihracat rakamı buna yakın. 1 trilyon 185 milyar 324 milyon 468 bin dolar. Ekim 2014 itibariyle ulaşılan seviye bu. 2012 yılına kadar zaten açıklanan TÜİK verileri toplu halde mevcut. 2013 ve 2014 Ocak – Ekim de zaten taze bilgiler. Ama yine de yuvarlayarak 1,2 trilyon dolar diyebiliriz.
Peki aynı kriterlerle, ithalat rakamını hesapladığınızda, resmi rakamlara göre karşımıza çıkan tablo ne? 1 trilyon 882 milyar 979 milyon 184 bin dolar. Aynı mantıkla yuvarlarsak 1,9 trilyon dolar.
Peki bu bir ticaret olsa, aradaki zarar nedir? 700 milyar dolar… Türkiye’nin ekonomik büyüklüğünün 800 ile 900 milyar dolar arasında olduğunu düşünürseniz, 10 yılda bir Türkiye kaybetmişiz. Bunu ne yapacağız?
Koyun bunun üzerine tarihi borçlanmamızı ve rekorlar kıran özelleştirmelerimizi; sonuç ne oldu? Sonuç şu: Yağcılık yapmayacaksın kardeşim. Yapıyorsan da gazeteciyim diye geçinmeyeceksin. Sen ver iki gerçekleşmeyi de, halk yorumunu yapar.
Hadi gazetecilikten anlamıyorsunuz da, matematik de mi bilmiyorsunuz? Çünkü sergilenen manzara bana bir fıkrayı hatırlatıyor.
“Çok zengin bir adamın oğlu matematik dersinden sürekli çakıyormuş. Hocası son sınavı, tezahüratla moral verilsin diye stadyumda yapmaya karar vermiş. Stat tıklım tıklım dolmuş; izleyenler müthiş bir tezahürat yapıyor. Hocası kolay bir soruyla başlamayı düşünmüş ve ilk soruyu yöneltmiş. ‘2 kere 2 kaç eder?’
Çocuk düşünmüş; düşünmüş ve ‘4 eder’ demiş. Stadyumda derin bir sessizlik olmuş. Ardından bütün stat hep bir ağızdan başlamış bağırmaya: ‘Hocam bir şans daha ver.” İşte Türkiye’de de ekonomi söz konusu olunca düzey bu.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr