Yol gitmek için değildir
Türkiye’de iktidarın son dönemde en çok kullandığı argümanların başında ‘yol, köprü’ yaptık vurgusu geliyor. Hatta bazen kendilerini o kadar kaybediyorlar ki, konuyla ilgisi olsun ya da olmasın bundan bahsediyorlar.
Burada hiç şimdi tek yol yapıp, var olanın üzerine asfalt döküp duble yol diye maliyetlendirilmesinden bahsetmeyeceğim. Onun ayrıntılarına girersek çıkamayız. Elbette bir ülkede ulaşım önemlidir. Yollar, ulaşım araçları ve aklınıza gelebilecek her iş kıymetlidir.
Ama bunların ekonomik olarak nitelendirilebilmesi için güzelliğinin yanında, aynı zamanda yatırım değeri olması gerekir. Yani yol gitmek için değil, ekonomiye artı değer katmak için yapılır.
Eğer yaptığınız yolda ya da ulaşım hatlarında ekonomi yaratamıyorsanız, bu sadece dünyanın en lüks harcaması haline dönüşür. Ne yazık ki bizde de biraz durum böyle. Daha önce yazmıştım. Avrasya Tüneli.. Mühendislik açısından güzel bir iş olabilir; ama fayda maliyet hesabına bakılırsa tartışılır.
Çünkü belediyenin resmi kayıtlarına göre ulaşımda denizin üstünü ulaşımda yüzde 5 kullanırken, denizin altına borç parayla ve geç geçme öde şeklinde, yapanın cebine de krediyi kamu bankalarından sağlayarak yol yaparsanız, bu pek akıllı işi olmuyor.
Nitekim daha önce Metrobüs’ün havadan ya da yer altından raylı olması gerektiğini tüm uzmanlar dile getirirken, apar topar seçime yetiştirilmiş ve aradan 4 yıl geçtikten sonra anca belediye başkanından bu yöntemin yanlış olduğu itirafı gelmiştir.
Özetle yol ekonomi yaratmalıdır. Eğer sizin ülkenizde insanlar halen işlerine giderken saatlerce yollarda sürünüyorsa, çalışma alanlarına vardıklarında verimlilikleri dip yapıyorsa, yaptığınız işi mercek altına almanızda fayda var demektir.
Ulaştırma Bakan Yardımcısı Yüksel Coşkunyürek, 14 yılda ulaştırma yatırımlarının 304 milyar TL olduğunu söyledi. Bu da kaba bir hesapla 82 milyar dolar eder. Bunun üzerine 60 milyar dolara varan ve ağırlığı da yola harcandığı söylenen özelleştirme gelirlerini koyun. Peki bu kadar ekonomi yarattık mı?
Seçmen ya da siyasetçi ağzını bir kenara bırakıp, gerçekleşmelere bakalım. Toplam ihracatımız 143 milyar dolar olabilirdi. Oysa hesaplamalara göre 2015 sonunda 292 milyar dolar olması gerekiyordu. Demek ki hesapta büyük bir sapma var.
Cari açığımız 2002 yılında 600 milyon dolar iken, bugün 32,5 milyar dolara ulaştı. Özel sektörünüzün 2002 yılında 43 milyar dolar olan borcu 210 milyar doları aştı. İşsizlik çift haneli rakamlara yerleşti. Hane halkının toplam borç içindeki payı yüzde 4,5 seviyesinden yüzde 60’lara vurdu.
Esnaf sayısı TESK verilerine göre yüzde 50 azaldı. Borsadan bankacılığa, iç pazardan finansmana kadar her alanda hakimiyet yabancılara kaptırıldı. Sadece ithal ete 6 yılda 4,4 milyar dolar ödedik. 24 milyon icra dosyanız var. Dolar bazında maliyetlerinize baktığınızda 2002 yılında 1,58 iken bugün 3.70 seviyesinde geziyor.
Merkez Bankası rezervlerine bakıyorsunuz 107 milyar dolar gözüküyor. Ama kullanılabilir olan altın ve nakit para olarak sadece 35 milyar dolarınız var. Demek ki yol ekonomi yaratmamış. Bu yolları 5,7 milyar dolara satmaya kalktığımızı ise hatırlatmak bile istemiyorum.
O zaman kuru övünmeleri bir kenara bırakıp yoldan otele, ne yaparsak yapıp, onun yatırım malı hüviyetinde olup olmadığına bakmamız gerekiyor. Unutmayın ekonomiyi yaratmayan, sadece harcama ve borç yaratır.
Çetin Ünsalan