Libya'da paramızla rezil olmak!
Hasdal askeri cezaevinin avlusunu rüzgâr bıçak gibi kesiyordu. Sağanak yağış da eklenince, iki Cem Amiral (Cem Gürdeniz ve Cem Çakmak) ile birlikte voltayı daha fazla sürdüremedik. Soğuk, donuk ve kasvetli cezaevi koğuşuna dönmek zorunda kaldık. Sıcak çayla ısınmaya çalışırken, televizyonda bir alt yazı geçmeye başladı. Bütün koğuş televizyonun karşısında donduk kaldık! Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Uğur Yiğit, Libya harekâtına katılmak üzere Deniz Kuvvetlerine ait gemilerin yola çıktığını bildiriyordu.
Henüz TBMM’den, Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince, “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine” ilişkin teskere bile geçmemişken, gemiler denize açılmıştı. Daha sonra bu gemilerin, Haçlı donanmasını anımsatan “Andrea Doria” isimli sancak gemisindeki İtalyan amiral emrinde görev yaptığını öğrendik. En çok sayıda gemiyi biz tahsis etmemize rağmen, komutayı el oğluna vermiştik. Açık sözlü olan eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Libya harekâtına, hiç kıvırmadan, lafı eğip bükmeden, “Bu bir Haçlı seferidir!” demişti.
Amiraller olarak durumu değerlendirdiğimizde, çok yanlış bir karar alındığını, bu harekâtın Türkiye’ye bir fayda sağlamayacağını, aksine ekonomik zararlara neden olacağını, Batı’nın amacının Libya petrolünü yağmalamak olduğunu, Türkiye’nin bu girişiminin, geçmişte, “Cezayir’in bağımsızlığına karşı çıkması gibi” Arap dünyasında kalıcı bir olumsuz etki yaratacağını gibi sonuçlar çıkarmıştık!
Yanlışlıklar komedyası kesintisiz devam etti. Davutoğlu mevcut uluslararası kuralları da aşacak yeni ve yaratıcı (!) yöntemler keşfediyordu: “Libya’nın dondurulmuş finansal değerlerinin Libya halkına verilmesi lazım. Bu konuda Türkiye olarak kendi yöntemlerimizi geliştirdik. Bu yöntemleri kullanmaya devam ederiz.”
Yaratıcılıkta sınır tanımayan AKP Hükümeti’nin bulduğu emsalsiz formülü Başbakan Yardımcısı Ali Babacan öylesine güzel açıklıyordu ki hayranlıktan (!) gözlerimiz büyüdü!
“Libya’daki Ulusal Geçiş Konseyi’ne üç ayrı 100 milyon dolar sözü verdik. Biri TİKA bütçesinden proje finansmanı şeklinde. İkinci 100 milyonluk dilim kredi olarak nakit. Maaş dağıtımı gibi öncelikli konularda kullanıldı. Üçüncü 100 milyonluk dilim ise yine kredi ve gıda, ilaç, yakıt gibi ihtiyaçlar için verildi. Karşılığında Libya’nın Türkiye’deki hesaplarını teminat olarak aldık. Bu rakamdan çok yüksek hesapları var. Sayın Davutoğlu gittiğinde paranın çoğu dağıtılmıştı. Aslında hepsini birden istediler ama ben, ‘uçak düşer müşer’ diye vermedim. Çünkü yüz milyon dolar nakit yaklaşık 1100 kg. Önce on milyon dolar gönderdik, 100 kg. tutuyordu. Sonra üç kez 30’ar milyon dolarlık dilimleri burada teslim ettik”.
Bu arada Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç koroyu tamamlıyordu: “ Libya’nın yeniden imar ve inşasına, devlet kurumlarının kapasitelerinin geliştirilmesine destek sağladık!”
Film mutlu sona (!) doğru hızla yaklaşıyordu. Türkiye’deki ilgililerin kasılmaktan omuzları genişlemişti! Ama birdenbire rüzgârlar yön değiştirmeye başladı. Evdeki hesap çarşıya uymamış, işler karışmıştı! Televizyonlar son dakika haberleri geçmeye başladı. Şok, şok, şok! “Beyda kentinde olağanüstü toplanan Libya (Tobruk) Geçici Hükümeti Türk şirketlerini Libya’dan çıkarma kararı aldı!” Şok, şok, şok! Türk Dışişleri, Libya’daki vatandaşlarımıza “ülkeyi acele terk etmeleri!” talimatı veriyor…
Sakın üzülmeyin! Devletimiz her türlü tedbiri alır! Bakın yine devreye giren Dışişleri Bakanlığı Sözcümüz Tanju Bilgiç, çark manevralarının kitabını yazıyor ama “Allah’ı var”, mesajını da çok güçlü bir şekilde veriyordu: GAP’ı gaptırmam! “Türkiye’nin ve vatandaşların anlaşmalardan ve sözleşmelerden kaynaklanan haklarının korunmasıyla, firmaların alacaklarının tahsili ve zararlarının tazmini konuları Libya makamları nezdinde izlenmeye devam edilecektir!” İzleyin Beyefendi, izleyin!
Sizi bilmem ama ben firmaların ve Libya’da hayat kavgası veren yurttaşlarımızın yerinde olsam hiç endişe etmem! Türkiye, mevcut yaratıcı (!) yöneticileri ile “kendi yöntemlerini” geliştirerek bu sorunu mutlaka çözer! Şapkadan tavşan bile çıkarır…
Hangisine yanalım? Harabeye dönen Libya’ya mı? Ölen on binlerce Müslüman'a mı? Türk vatandaşları ve Türk Şirketlerinin acıklı haline mi? Zalim Haçlı’nın emrine verilen gemilerimizin düştüğü duruma mı?
Gemiyi, uçağı, kilogram hesabıyla parayı gönderen biz; petrolü, kaynakları yağmalayan onlar! Yeniden imar numaraları ile kendi şirketlerini Libya’ya sokan onlar; milyonlarca dolarlık kayıplarla ülkeden kovulan benim iş adamım, ekmeğinden olan benim vatandaşım! İleri demokraside ileri dış politika!
Dünyanın her ülkesinde devlet ve Silahlı Kuvvetlerin yönetimi bilgi, deneyim, ulusal bilinç, jeopolitik akıl ve stratejik vizyon gerektirir. Bu vasıflara sahip değilseniz, iyi niyetle de olsa duvara toslarsınız!Libya’ya gittiğinizi sanırken, “uçak düşer müşer” diye sizi Ankara trenine bindiriverirler!
Ben olsam gözümle görmediğim mesafenin dışına çıkmam! Baksanıza aklın yolu bir! Süleyman Şah Türbesi’ni sınırın 197 metre yakınına taşıdılar! Her Türk’ün gurur duyacağı (!) tarihi bir başarı (!) hikâyesi! Stratejik derinlikte boğulmaktansa, stratejik sığlıkta şambreli belimize geçirerek yüzdüğümüzü sanmak evladır!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr