Özerklik denilen şey...
Türkiye bugünlerde siyasilerin sayesinde yerel yönetimlerin özerkliğini tartışıyor. İktidardan ana muhalefete ve elbette HDP’ye kadar herkesin gündeminde bu var. Şimdi burada çok da konuşulmayan bir yanını ele almak gerekiyor.
İki tip özerklikten bahsediliyor. Birincisi HDP’nin üzerinde durduğu bir tür ara kopuş, diğeri de yerel yönetimlerin hizmet anlamında güçlendirilmesi... İktidarın hangisine yakın durduğu, açılım sürecindeki icraatlarıyla belli olsa da, arada mehter takımı edasıyla iki ileri bir geri gündeme uygun, söylem geliştiriliyor.
Fakat hafta sonunda CHP Olağanüstü Kurultayı’nda dile getirilen özerkliği ele alacak olursak, burada iyi niyetle düşündüğümüzde, insanlara hizmetin daha hızlı ve kolay gitmesi söyleminin üzerine kurgulanmış bir durum söz konusu. Altını çiziyorum, iyi niyetli düşündüğümüzde... Böyle olmasını temenni ediyorum.
Esasen akılları karıştıran temel konu da buradan çıkıyor. Yerel yönetimlerin hizmet anlamında güçlenmesiyle, açılım adı altında yürütülen ve Büyükşehir Yasası ile de desteklenen kaynakların kullanımını da esas alan iki kavram birbirinin içinde tartışılıyor.
Üniter yapıyı tehdit edecek hiçbir oluşumun kabul edilebilir tarafı yok. Bunun pazarlıkları gözümüzün içine baka baka yapılsa bile... Ama niyeti bu olmayıp, insanlara daha iyi hizmet gitsin diye yerel yönetimlerin güçlendirilmesini bu haliyle savunanların da atladığı bir şey var.
O zaman neler olabileceğini tüm önyargılardan arınarak izah etmeye çalışalım. Diyelim ki, son derece iyi niyetliyiz. Kimsenin Türkiye’nin bölünmesiyle ilgili derdi yok. Hepsini kuruntu ediyoruz. Amaç yerel yönetimlerin daha etkin, yerinde çözümler üreten, bunun için de Ankara’dan kaynak beklemeden, kendi gelir kurgusunu oluşturan bir yapıya kavuşması...
Aslında bu konuda ilkesel olarak kimsenin itirazı yok. Diyelim ki, gerçekten de niyet bu... Ama mevcut koşullar buna da olanak tanımıyor. Türkiye’de bilhassa yerel yönetimlerin dış kaynak kullanımının önü açıldıktan ve belediyeler seçim finansmanı aracı görülerek, kara delik haline dönüştürüldükten sonra bunun uygulanması çok riskli.
İddia ediyorum, şu an yerel yönetimler nedeniyle oluşan, BİT’ler veya belediye teşebbüsleri üzerinden denetim dışı kalan, iki senedir denedim dışı olan ve Sayıştay raporlarının oluşturulmamasıyla üç sene daha karanlıkta kalacak olan yerel yönetimlerin borç yapısı, ülkenin en büyük kara deliğidir. Sosyal güvenlik sistemi, yanında leblebi çekirdek kalır.
Büyükşehir Yasası ile getirilen alacak / verecek davasındaki yetkilendirmeler, finansal özerklik ile getirilecek olan bire bir ilişkiler şu duruma neden olacak: Örneğin bir belediye dışarıdan herhangi bir proje için fon kullandı. Daha sonra ödemelerini yapamadı.
Bugünkü koşullarda fonların muhatabı merkezi yönetim... Fakat akıllardaki sistem, bütçe şeffaflığı içinde yapılmazsa, haciz mekanizmasına dönüşebilir. Fon ya da finansal kuruluş diyecek ki “Tamam, madem ödemenizi yapamıyorsunuz, şu arsayı, şu kaynağı bize devredin.”
Bu anlattığım hayal değil ve muhtemelen bu kafayla gidilirse gerçekleşecek. Yani Türkiye’nin kaynaklarını bütün olarak ele geçiremeyenler, borç para verip, parça parça kaynak devri yapabilecekler.
Kim bilir belki de alacaklarına karşılık, belediyelerin gelirlerine el koyma şansları doğacak. Bunun adı düyun-u umumiye’dir. Tekrar başa dönersek... Gerçekten özerklikten anladığınız, adem-i merkeziyetçi bir yapı ise, bugünlerde bu fikrinizi gözden geçirmenizi tavsiye ederim.
Yerel yönetimlerin bütçeleri, gelir ve harcamaları şeffafça ortaya konulmadan, rahatça dış borç bulabilmesinin önünü açıp, belli kriterler geliştirmeden geçilecek bu yapı, Türkiye’yi felakete götürür. Elbette niyetiniz gerçekten insanların daha etkin hizmet alması ise... Buna itirazım yok.
İktidarın açılım adı altında sürdürdüğü ve HDP ile kardeş kardeş üniter yapıyı sarsacak bakış açısının ise tartışılacak ve konuşulacak bir yanı yok. Biri bugünkü haliyle olası düyun-u umumiye ise, diğeri Sevr’dir.
O nedenle neyi kast ettiğinizi açıkça ortaya koyun ve iyi niyetli taraftaysanız, bu bahsettiğim mali bilanço şeffaflığı oluşmadan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çalışmasını askıya alın. Çünkü bu tavır kendi kalesine gol atan ve sonra da gol attığına sevinen, ama detayı kaçıran bir futbolcu edası...
Çetin Ünsalan