Ekonomide paranoid kişilik bozukluğu
“Genelde paranoid kişilik bozukluğuna sahip olan kişiler farklı sebeplerle bir şüphe geliştirirler ve dışarıya bu şüphelerinin anlattıklarında bu şüphelerini belirli bir mantık çerçevesinde anlatabilme kabiliyetine sahiptirler.”
Tıp bilimi paranoid kişilik bozukluğunu ya da hepimizin bildiği adıyla paranoyayı böyle tanımlıyor. Ne yazık ki Türkiye ekonomisine yönelik algı türü, yaklaşımlar ve olayları açıklama biçimi ülkece bizi bu hastalığın pençesine düşürmüş gibi gözüküyor.
Çok büyük problemlerimiz var. Fakat bunun sebeplerini ararken, sürekli bir savunma mekanizması içinde dıştan gelen etkilere takılıp, kendi yaptıklarımızı görmezden geliyoruz.
Bir kısır döngü içerisinde sürekli sorunlar büyütüyor ama her seferinde de hatalı olanın başkası olduğunu söyleyen ekonomi yönetimi üzerinden, ülkece rahatsızlık boyutunda meseleyi ıskalıyoruz.
Kimler geldi kimler geçti? Fırsatçılardan spekülatörlere kadar bir dizi dış gücümüz oldu. Ama hiçbiri dolardaki kadar hayatımıza girmedi. Şimdi geldiğimiz noktada yine doların enflasyon yarattığını ve bunun da faiz lobisi ve dış güçlerinin oyunu olduğunu konuşmaya başladık.
Bizimle uğraşan olabilir mi? Elbette olabilir. Dünyanın her ülkesi kendi çıkarlarına uygun olarak gelişmeleri avantaja çevirmenin yollarını arayabilir. Biz de yapıyoruz. Ama sorunları buna bağlamak, kendi kusurlarını görmezden gelmek artık tıbbi teşhis ihtiyacına kadar gider bir hal aldı.
Öncelikle enflasyonun temel nedeni dolardaki yükseliş değil. Dolardaki yukarı yönlü seyir, sadece enflasyonun ivmelenmesine neden oluyor. Asıl problem üretimsizlik, aşırı ve maliyetli borçlanma ile fakirleşmedir.
Düşünsenize, Türkiye son derece planlı bir ekonomiye sahip olsa, tarımdan sanayiye, teknolojiden hizmetler sektörüne kadar katma değerli işlere imza atsa, dış ticaret fazlası verse, kasası eksi bakiyede değil de artıda olsa, dünyadaki herkesin yatırım yapmak için yarıştığı bir ülke özelliği sergilese, gırtlağına kadar borçlanmasa, elde ne var ne yok satmaya kalkmasa, üç kuruş için imtiyaz dağıtmasa bunları yaşar mıydık?
Böyle bir ekonomik tablo içerisinde dış güçler diye tabir edilen kesim üzerimize gelse, oyun oynamaya kalksa ne kadar sonuç alabilirdi?
Fakat üretimsizleştiyseniz, üreteni ürettiğine pişman ettiyseniz, insanları tüketim ekonomisi üzerinden borca batırdıysanız, özelleştirme adı altında elinizdeki tüm değerleri sattıysanız, borcunuzu ve ekonominizi bir yıl döndürmek için, her yıl 200 milyar dolara ihtiyaç duyacak noktaya getirdiyseniz dış güçlerle bunu açıklamak mümkün mü?
Dolar dış güçler bizime uğraştığı için değer kazanmıyor. Yani ortada değer kazanan bir dolar yok. Hızlı değer kaybeden TL ve Türkiye ekonomisi gerçeği var. Sorunu veçareyi yükselen kurda değil, değer yitiren TL’de görmediğiniz ve bu konuda hatalarınızla yüzleşmediğiniz sürece bu filmi çok seyredersiniz.
Kim olduğu dahi net söylenmeyen, mit gibi simgeleştirilen, buna karşı ne yapıldığı sorunun yanıtının bile böylece ortada olmadığı bir dış güçler masalı üzerinden hataları örtemezsiniz.
Bizde ne derler? Mühür kimdeyse Süleyman O’dur. O zaman bu eser de bizzat yöneten ya da yönettiğini düşünürken hata yapanlara aittir.