Vatana ihanet
Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz tartışmaları üzerinden yürüttüğü iktidar kavgasında sınırları zorlayacak noktaya geldi. Son olarak bu konuda kendisi gibi düşünmeyenleri vatan hainliği ile suçladı.
Dediği şu: “Vatanı satmak yüksek faizle, kötü yönetimle, emeği heba etmekle olur.” Peki, bu doğruysa, 12 yıl boyunca bu ülkede bilinçli bir şekilde yürütülen kumar ekonomisini nereye koyacağız? Görevsiz, borç alınarak yapılan barajları ne edeceğiz?
Haraç mezat satılan fabrikaları, demir kumbaralara biriken tasarruflarla dikilen ağaçları, bir bakanın çıkıp ‘babalar gibi satarım’ dediği işletmeleri nasıl tarif edeceğiz? Yabancılara dağıtılan ekonomik imtiyazları, kişisel rant peşinde koşanlara yol verilmesini ne edeceğiz?
Dünya pazarı daralırken, tek vardiya hesaplanan kapasitelerini dolduramayan işletmelere, plansızca ‘borç al, yatırım yap’ baskısını nasıl açıklayacağız? Yine plansız, programsız şekilde dış kaynak kullanarak inşaat sektörüne destek verip, 1 milyon konut stoku yaratılmasını ve toprağa gömülen milyarlarca doların faizine neden olunmasını ne yapacağız?
Ülkede bankacılık sisteminin kanunları ihlal edercesine kredi vermesine olanak tanınmasını, 431 miyar dolara ulaşan döviz pozisyon açığını, tüketicinin her seferinde bankalar karşısında yenik düşürülmesini hangi sıfata sığdıracağız?
Faiz vatana ihanetse, 12 yıl boyunca Türkiye’nin ödemek zorunda kaldığı 600 milyon TL, yaklaşık 300 milyar dolarlık faizin sorumlusu kim? İktidarın yürüttüğü ekonomi politikasında hedefe ulaşmak adına yapılan bir işlemi, böyle amacını aşan ifadelerle tanımlayacaksak, politikayı yürütenin kendisini nasıl tanımlayacağız?
2003 – 2014 yılında ödenen toplam faizin, bir önceki 12 yılda ödenenin 5 katına çıkmış olması gerçeğini nasıl açıklayacağız? Merkez Bankası bunu tek başına mı yaptı?
Sınır bilmez bir biçimde konuşanların ülkede doların ateşini yükseltmesini ve bunun çok kısa bir süre içinde reel sektörün borç maliyetine 17,5 milyar dolar ilave yapmasını hangi başlığın altına yerleştireceğiz?
Şu ülkede rastgele insanları yolda çevirin. ‘Faiz iyi bir şey mi’ diye sorun. İstisnasız herkes ‘kötü’ olduğunu söyleyecektir. Hiç kimse ne borcunun faizinin yükselmesini ister; ne de iş yaparken yüksek maliyetle finansman kullanmayı...
Fakat ekonomik gerçekler, uygulanan yanlış politikalar, bugün için tercih noktasında açmazları da beraberinde getirdiyse, bu açmazı aşmaya uğraşana mı, açmazı yaratana mı kızacağız?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sanırım yanındaki takıntılı birkaç şahsın da katkısıyla, olayı çocukça bir tartışmanın içine çekmeye ve hakaret etmeye başladı. Bence de ödenen yüksek faiz, sağlıklı bir durumu sergilemiyor.
Ama ben yapılanlara yanlış tercih, işbilmezlik, hatalı ekonomi politikaları, ekonomik cehalet, yanlış tercihler gibi tanımlamaları daha uygun buluyorum. Fakat Cumhurbaşkanı bu düşüncesinde ısrarlıysa, altında kendisinin de imzası olan politika nedeniyle özür dilemelidir.
Yaratılan politikayı uygulamakla yükümlü birilerini kurban etmek çok anlamlı olmuyor. Gelin biz bu çıtayı insaf ölçüsüne çekelim; böyle kelimeler kullanmaktan imtina edelim de birilerinin de özür dileyip, o koltuktan kalkmaya yüzü olsun.
Bu gösterilen tavır, en hafif tabiriyle ayıp… Hiç olmazsa zekâmızla alay etmeyin.