Göçmen sorununun kaynağı ABD ve AB'dir
Türkiye'ye yönelik göçün esas kaynağı olan emperyalizmi, yani ABD’yi saptamazsak yapacağımız hiç bir tahlil, analiz bizleri çözüme götürmeyecektir.
Bu nedenle, Türkiye'ye yönelik göçün bir numaralı sorumlusunun ABD olduğunu, özellikle vurgulamamız gerekmektedir.
Belirtmekte fayda var; ABD göçmen sorunu ile saldırmış olduğu ülkeleri sadece bölüp parçalamakla kalmıyor, aynı zamanda böldüğü ülkenin insanlarını göçe zorlayıp komşu ülkelere tehdit unsuru olarak da kullanmaktadır.
ABD bunu yaparak, parçaladığı ülkeyi hedef aldığı gibi, o ülkenin insanlarını da kullanarak göçün olduğu tüm bölgeyi, komşu-yakın ülkeleri de krize sokup, zayıflamasına neden olmaktadır.
Üstelik ABD bunu ilk defa yapmıyor. Amerika bunu daha önce I.Körfez Savaşı'nda yaptı. Latin Amerika'da yaptı. Sonraki yıllarda Suriye'de ve Myanmar gibi bir çok ülkede yaptı ve yapmaktadır.
Bu nedenle, Suriye'den Türkiye'ye gelen göçü bu şekilde okumak gerekmektedir.
Öte yandan göçmen krizinde diğer bir önemli sorumlu ise; Avrupa Birliği’dir.
2016 yılında Avrupa Birliği ve Türkiye arasında yapılmış olan Göçmen Antlaşması'na göre, Türkiye'ye bir takım sözler verilmiş ve bu sözlere itimat ederek, Türkiye görevlerini yerine getirmiştir.
Fakat, Türkiye verdiği sözleri yerine getirmesine rağmen, Avrupa Birliği Türkiye'ye verdiği sözleri yerine getirmemiştir.
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu zamanında, AB ile yapılan Göçmen Antlaşmasına göre; vize serbestliği, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, terörle mücadele, göçmenlerin Suriye’ye geri dönmesine yönelik gibi konular da vardır. Fakat bu sözlerin hiç biri AB tarafından yerine getirilmemiştir.
Türkiye yaklaşık 10 yıldır göçmenlerle ilgilenmektedir. Türkiye bu 10 yılda, 40 milyar dolardan fazlasını göçmenler için harcamıştır.
Avrupa Birliği yetkilileri, Dışişleri Bakanlığımıza bağlı diplomat ve büyükelçilerimizin her türlü uyarılarını dikkate almamakta, kulaklarını kapamaktadırlar.
Üstelik Avrupa Birliği, Türkiye’ye vermiş olduğu sözün yarısını bile yerine getirmezken Yunanistan’a her türlü yardımlarını sürdürmektedir. Buradan anlıyoruz ki, Avrupa Birliği açık bir şekilde Türkiye'ye dostane davranmayıp, çifte standart örneğini uygulamaktadır.
Diğer taraftan, Türkiye'nin elini kolunu bağlayan önemli bir konu ise, özellikle Suriyeliler ile yüzlerce yılı kapsayan tarihsel geçmiş ve kader birlikteliğidir. Selçuklulardan beri, biz bu insanlarla sosyo- ekonomik durumumuzu, tarihimizi, yaşantımızı, kültürümüz paylaştık. Kız alıp verdik, kanlarımız karıştı ve hala daha kanlarımız karışmaktadır. Biz Suriyelilere yabancı davranamayız. Elbette, Türkiye Suriyeliler için elinden geleni yapmalıdır.
Ancak, bu durum Suriyelilerin, Türkiye'de veya başka bir ülkede kalmaları çözüm değildir.
Esas çözüm, Suriyelilerin kendi yurtlarına ve vatanlarına dönmeleri ile mümkündür.
Esas çözüm, Suriyelilerin kendi vatanlarında huzur içinde yaşamaları ile mümkündür.
Esas çözüm, Suriye’de Türkiye’nin kontrolünde, Birleşmiş Milletler korumasında Güvenli Bölge ilan edilip, yeni yaşam ve iş alanları, konutlar, okullar, hastaneler yaparak bu insanların ülkelerine dönüp, ülkelerini yeniden inşa etmeleri ile mümkündür.
Fakat, Türkiye'nin bu noktada tek başına sorumluluk üstlenmesi ülkemizi çok zorlayacaktır. Aslında esas çözüm, bir çok ülkenin göçmen sorumluluğunu ortak üstlenmesiyle mümkündür.
Ancak belirtmekte fayda var. Böyle bir soruna neden olan ABD'den böyle bir yardım beklemek baştan yanlış olacaktır. Çünkü, ABD'nin hedefi göçü yaratmaktır.
2016 yılında Göçmen Antlaşması hatasını tekrarlayıp, çözümü tekrar Avrupa Birliği'nden beklemek de yanlış olacaktır. Çünkü, Dışişlerimizden Avrupa Birliği'ne her türlü uyarı yapılmasına rağmen AB, bu uyarılara kulak asmamış, göçmen sorunu ile Türkiye'yi baş başa bırakmıştır.
Bu noktada denenmeyen sadece bölge ülkeleri kalmaktadır. Netice göçmen dediğimiz bu insanların çoğunluğu o ülkelerin kendi vatandaşlarıdır. Dolayısıyla bölge ülkelerine durumun ciddiyeti anlatılıp ikna edilip, göçmen sorunun çözümü için, dostluk temelinde ortak çalışma alanları yaratılmalıdır.
Daha önce, dünyanın öbür ucundaki Çin'deki bir virüsün nasıl "kelebek etkisi" yaratıp tüm dünyayı etkilediğini çok iyi gördük. Zamanla virüs, sadece Çin'in değil tüm dünyanın, insanlığın ortak sorunu haline geldi.
Aslında göçmen sorunu da tüm insanlığın ortak bir sorundur.
Göçmen sorunu çözülmediği takdirde, aynı Çin'deki koranavirüs gibi tüm bölgeyi, Avrupa'yı hatta tüm dünyayı etkilemeyeceğini nereden bilebilirsiniz?
Artık dünyanın öbür ucunda bir felaket yaşandığında, ilgisiz kalıp "Bu sorun ülkemin dışında , dolayısıyla beni ilgilendirmiyor." denilemez. Çünkü dünyanın öbür ucundaki o sorun, bir şekilde sizin ülkenizi bulup etkiliyor. Göçmen sorunu sadece Türkiye'yi değil, önce bölge ülkelerini sonra ise, AB ülkelerine derinden etkileyecektir.
Sonuç olarak, Suriyeliler bizim kardeşimizdir, ama önemli olan, onların kendi vatanlarında huzurlu bir şekilde yaşamalarıdır.
Her ne olursa olsun, Suriyelilerin kendi vatanlarına dönmesinin yöntemini bulmak zorundayız. Çünkü göç sorunu sadece Türkiye'yi derinden etkilemekle kalmaz, tüm dünyayı etkileyen bir sorun olarak kalır ve bu durum en çok emperyalizmin işine yarayacaktır.