Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Ders niteliğindeki alkiş

Gezi merkezli çıkış Türkiye’nin gündemini belirlemeye devam ediyor. Bir parkın yok olmaktan kurtarılması, hukuksuzca ortadan kaldırılmasının önlenmesi için başlayan tepki, iktidarın başının kendisini kaybederek vatandaşa hakaret etmesiyle bambaşka bir boyuta taşındı.

Herkes sorun yaşadığı noktadan, yılların getirmiş olduğu susturulmuşluk baskısını ortaya döktü aslında. İşin protesto yanına bakıldığında ise kimileri çalışma koşullarından, kimi fikir özgürlüğünden, kimileri yok sayılmaktan kaynaklanan sıkıntılarıyla, ama hepsi ortak tema olan Gezi Parkı çerçevesinde meydana koştular.

Taksim’den çıkıp, diğer semtlere ya da illere baktığınızda gösterilerin yapıldığı merkezlerin dışında, gerçekleşen tencere eyleminde kadınların önü çekmesi de doğru okunmalıdır. Çünkü tencere tava eyleminin tek bir anlamı var: Geçim sıkıntısı… Bunu yapanlar da teyzeler, ablalar, kardeşler ağırlıklı olunca mesaj buradan yükseliyor.

Fakat ısrarla bu bastırılmışlığı anlamak istemeyenler oluyor. Dün kamu çalışanları yollara döküldü. Taksim’e çıkarken grevdeki THY çalışanları, Tarlabaşı’ndan Taksim’e 657 protestosuyla yürüyen memurları alkışlamaya başladılar.

Yolun bir tarafında yürüyüş olduğu için otobüsü gelmeyenler, diğer tarafında işten atılan arkadaşları başta olmak üzere yasal haklarının peşinde koşanlar. Tüm bunların ortasında etrafıma baktım.

Duraktakiler hayretle yürüyenleri seyrederken, birkaç kişi de bu sebeple otobüsün gelmemesi nedeniyle yakınmaya başladı. Fakat bir de ne göreyim? Tepebaşı durağının Taksim istikametine yaklaşık 40 metre mesafede turistler hakkını aramak için yürüyüş yapanları alkışlıyorlardı.

İşte bu iki fotoğraf, hak aramanın, vatandaş olmanın, kendisiyle ilgisi olmasa, hatta mağduriyetini bile yaşasa işin ilkesine destek vermenin yurttaşlık, insanlık kültürüyle alakası olduğunu bana bir kez daha gösterdi.

Elbette sadece o turistler değil. Dolmabahçe’den Taksim’e giden yol kapatıldığında, trafikte röportaj yapılan ve “Bekleyeceksek, bunun için bekleyelim, sorun değil” diyen sürücü de, araçlarıyla ilerlerken hak arayışına kornalarıyla destek verenler de bu kapsam içinde değerlendirilmelidir.

Peki diğerlerindeki bu donuk bakışın sebebi ne olabilir? Bırakın turisti ‘başkasının derdiyle dertlenmek, ona omuz vermek’ bizim en klasikleşen ve bilinen Anadolu kültürü özelliğimiz değil mi? Peki memleketinde böyle düşünen, büyükşehirde neden farklı hale geliyor?

İşte bunun yanıtını da yüzde 20 şehirlerde yaşarken, kentleşmenin yüzde 80’e hazırlıksız dönüştürüldüğü Türkiye gerçeğinde aramak lazım. Ortaya çıkan deformasyon, insanların aklını karıştırıyor ve hareketlerine yansıyor.

Ama tüm bu olumsuzluklara süngeri de pırıl pırıl bir gençlik çekiyor. Her görüşten hak aramak, vatandaş olmak, asil olduğunun farkına varmak noktasında gençlik meydanlarda derdini anlatmaya çalışıyor.

Sizden ricam bir kültürün oluşumunda mihenk taşı olabilecek bu gelişmeyi çok görmeyin. Araya girebilecek kötü niyetlilere dikkat çekip, tarih yazan bir gençliği yok saymayın. Onları dövmeyin; dinleyin. Çünkü çok güzeller ve yarın bizi bu gençlerin içinden çıkanlar yönetecek.

Bir söz vardır güzel Anadolum’da. Ne ekersen onu biçersin. Dayakla nefret tohumları ekmek yerine, kulak vererek, iyiyi kötüden ayırarak, devleti temsil ettiğini unutarak, ayrım yapmadan herkese aşırı güç kullananı cezalandırarak, gerekirse yaptığınız hatanın siyaseten bedelini ödeyerek, ekilen vatandaş olma bilincini tırpanlamayın.

Belki o zaman onlar bu ülkeyi yönetirken, herkesi dinleyebilen siyasetçiler olabilirler.

Çetin Ünsalan

ulusalkanal.com.tr

ders