Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Şirket

2018 yılının sonbaharından beri anlatmaya çalışıyorum. ‘Türkiye’nin bu ve gelecek yıllardaki en önemli gündem maddesi işsizliktir’ diyorum. İşsizlik zaten ülkenin kronik bir sorunuyken, niye bunu gündemin ön sırasına aldım?

Öncelikle o dönemde 3,5 seviyesinden 7’lere çıkan, sonra 5,5 – 6 TL dilimine oturan dolar kurunun şirketleri büyük ölçüde yıprattığını görüyorduk. Kırılan ödemeler dengesinden, daralan iç piyasa yapısına, stoktan yapılan ihracattan dünyada yükselen ticaret savaşları ve resesyon sinyallerine kadar her şey bize bunu anlatıyordu.

Bugün gelinen noktada şükür ki 7 TL seviyesinde bir dolar kurumuz yok. Ama herkes yüzde 80’lerde bir devalüasyonun etkilerini yok sayıyor. Serbest kur rejiminde teorik olarak devalüasyon olmasa da, netice de şirketlerin yıpranmasını da, gizli iflaslarını da görebiliyorsunuz.

Gerçek olmayan enflasyon maliyetlerini bile fiyatlarına yansıtamayan şirketler, üretim açısından hızla güçsüz bir noktaya koşuyor. Nitekim konkordato sürecinde tedarikçilerin mağduriyetini göz ardı eden yaklaşımın da bunu tetiklediğini söylemek mümkün.

Şimdi geldiğimiz noktada yükselen bir işsizliğimiz var. Kabul etmesek de, rakamlarla oynasak da yükselmeye devam edecek. Sadece belki de resmi olarak yine insanları işsiz saymamayı deneyecekler.

Fakat bu problemi ortadan kaldırmıyor. İşsizliği, eve ekmek götürememek olarak tanımlarsanız bence buna esnafı ve gizli iflas içerisindeki şirketleri de, çalışanlarıyla birlikte koymalısınız.

Temmuz itibariyle geldiğimiz noktada ise açılan şirket sayısı yüzde 57 artarken, kapanan şirket sayısının da yüzde 56 yükselişte olduğunu görüyorsunuz. Sadece aylık olarak baksanız bile çok dengesiz bir yapı kendisini gösteriyor.

Lakin meseleye bir de Ocak – Temmuz dönemi itibariyle bakarsak durum daha kötü. Açılanlar yüzde 11,9 azalırken, kapanan şirket sayısı yüzde 4,79 oranında artıyor. Bir ülkede şirket açılıp kapanmalarında bu kadar büyük bir sirkülasyon varsa sorun yaşanıyor demektir.

Hadi geçtim, hiçbir sorun olmadığını düşün. Yine de bu oranlar bize son derece plansız, gelişigüzel işyeri açılan bir ekonomimiz olduğunu anlatıyor. Ayrıca ülkede şirket açmanın son derece kolay, ama kapatmanın neredeyse 2 – 3 yıla yayılan bir süreç olduğunu da hatırlatmakta fayda var.

Yani açık gözükenler de açık olmayabilir; içlerinde kapanmayı bekleyenlerin olması yüksek bir ihtimal. Günün sonunda karşımıza iki zorunluluk çıkıyor. Bunlardan biri vakit geçirmeden planlı bir ekonomiye geçme zorunluluğumuz; ikincisi de işsizliğin birinci gündem maddesi olduğunu kabul ederek çare arama mecburiyetimiz.

Tabi üçüncü bir şık daha var. Yapıldığı gibi bunları görmezden gelirsiniz; olur biter. Ne diyordu rahmetli Demirel? “Meseleyi mesele yapmazsanız, mesele kalmaz.”

[email protected]

şirket