Seferberliği iç piyasadan başlat
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek Gaziantep’te yaptığı konuşmada iktisadi seferberlik üzerinde durdu. Kast edilenin ihracat seferberliği olduğunu vurgulayan Şimşek, yaptığı hamaseti bir kenara bırakırsak ihracatın önemini hatırlattı.
Ben de Şimşek ile aynı fikirdeyim. Türkiye’nin daha çok mal satmaya, ayaklarının üzerinde durmaya ihtiyacı var. Fakat filmin tek karesi üzerinden yorum yapmak, o film hakkında bilgi vermez.
Günümüzde dünya pazarlarındaki daralmayı, sanayi kuruluşlarımızın rekabet etmekteki maliyet dezavantajını, komşularla yok hale gelen ticaretini, üretimdeki ithal ikame yapıyı, üreticinin, bağlantılı olarak ihracatçının finansal açmazlarını ele almazsanız, bu hamaset olur.
Güzel sözler herkesin ruhunu okşar; ama sonuç vermez. Öncelikle ekonomi yönetimi ve iktidar, Şimşek nezdinde şunun farkına varmak zorunda. Bu kadar sık hata yapan, ticaret yaptığı ülkelerle tutarsız ilişkiler yürüten, dış siyasette sistematik hataları alışkanlık haline getiren ülkelerin mamullerinin, uluslararası pazarda şansı olmaz.
Ekonominin gerçeklerini ve dış siyasetteki hataları görmezden gelerek işi iyimserlik, kötümserlik seviyesine indirmek, yani halen finans piyasaları jargonuyla konuşmak da anlamlı değil. Açıkçası topu taca atmaktır.
Bu işin ihracat boyutu. Fakat bundan daha da önemlisi, evine sahip olmayanın, uluslararası pazarda şansının olmayacağıdır. Çünkü bu zincir tartışmaya açık değil. Önce iç piyasanıza hakim olacaksınız; sonra komşularınızla ticaret yapacaksınız; orta uzaklıkta, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere ulaşacaksınız, en son da Afrika gibi geleceğin pazarlarında aktör olmanın yollarını arayacaksınız.
Türkiye birinci dilimi tamamen yabancıya kaptırmış. İkincisi çok büyük sorun içerisinde, üçüncü dilimdeki ülkelerle aklı zorlayan kavgalara giriyor ve son basamaktaki ülkelerle de ticaret geliştirerek açık kapatacağını zannediyor. Afrika ve benzeri pazarlarda Çin başta olmak üzere neredeyse köşeler kapıldı.
Peki bu fotoğraf içerisinde ağlayalım mı? Bu bir tercih. Ama ben daha akılcı olanı öneriyorum. İlk basamaktan başlayalım. Kimseye ekstra, yani birim maliyetlerini arttıracak yatırım yapmak konusunda ısrar etmeyelim. Atıl kapasitelerini doldurabilecek iş ortamları yaratalım.
İç piyasada yerli ürünü özendirici çalışmalara önem verelim. Mesela Tüketici Birliği Federasyonu’nun başlattığı ‘Yüzde 100 Türk Malı’ kampanyası çok önemli. Üstelik buradaki tanımda, ülkemiz üzerinde katma değer yaratan, istihdam sağlayan, vergi veren yabancı kuruluşlar da tarif kapsamına alınıyor.
Hükümet bu tip kampanyalara sahip çıkıp, kamu gücüyle özendirici teşvikler uygulayarak, uyguladığını da takip ederek, vergi ve benzeri teşvikleri bu noktaya yönelterek, önce iç piyasasındaki yerli ürün hakimiyetini sağlayarak işe başlamalı.
Tüm bunlar yapılırken de daha önce yazılarımda da dile getirdiğim Türk dış Ticaret Konseyi’ni devreye sokmalı. Hatırlatma için, o yazılarımda hatırlatma yapayım:
“…Türk Dış Ticaret Konseyi (TETRA) hayata geçirilecek. Benzer modellerin Uzakdoğu’nun başarılı ekonomilerinde işlediği görülüyor. Örneğin Japonya JETRA (Japan External Trade), Güney Kore KOTRA, Çin CETRA ile yıllardır sistemi uyguluyor. Hatta bu oluşumların ülkemizde de temsilcilikleri olduğu biliniyor.
Bu konsey, önemli pazarlarda ekonomi elçiliği şeklinde yapılandırılacak. Bu elçiliklerden pazar hakkında bilgiden, reklam, pazarlama, fuarcılık, lojistik, gümrükleme, depolama gibi birçok hizmeti almak mümkün olacak. Ayrıca konseye bağlı bu temsilcilikler, gıda marketleri, hızlı gıda tüketimi, mobilya, halı, hizmet gibi sektörlerin zincirlerinin kurulmasını da koordine edecek.
Yani ülkeden giden işadamı ve sektörleri kaderlerine terk edilmeyecek. Koordineli bir biçimde pazarlarda etkin olması sağlanacak. Uluslararası pazarlama, sonuç alınabilmesi için kritik noktalardan birini oluşturuyor…”
Neticede yapılacak çok şey var. Ama bunu böyle gelir geçer laflarla, iş olsun diye ya da göstermelik teşvikleri sunup topu taca atarak başaramayız. Akılcı yöntemlerle sistem kurmalıyız, ama tartışmasız dış siyasetimizi buna göre şekillendirmeli ve önce iç piyasaya, yani evimize hakim olmalıyız. Evinde güçlü olmayanın, dışarıdaki başarısı sadece tesadüflere bağlı kalır ve geçici olur.
Çetin Ünsalan