Vatan Partisi ve diğerleri
Öncelikle bir konunun altını kalın kalemle çizmeliyiz. TBMM çatısı altında bulunan dört parti de ABD, NATO, AB ve de özellikle küresel sistemin ya doğrudan ya da dolaylı denetimi altında tutulmaktadır. Bu nedenle, izledikleri politikaların bu merkezlerle uyumlu olmasına özen gösterirler. Örneğin, milliyetçilik konusunda “attı mı mangalda kül bırakmayan!” MHP, Irak, Suriye ve Libya’ya yönelik politikalarında emperyalist ülkelerle arasında mutlaka ara kesitler arar. Türkiye’nin Kıbrıs gibi, Doğu Akdeniz gibi, Ege adalarının işgali gibi, sözde Ermeni soykırımı gibi ulusal sorunlarında bu partilerin sessiz kalmasının nedeni de budur.
HDP’ye için ise ayrı bir parantez açmalıyız. Bu parti, bütünüyle dışarıya dayanarak politika yapmaktadır. Zaten HDP, bu milletin bütün davalarında yabancıların yanındadır. İşte size Ermeni soykırımı yalanı! HDP bu toprakların ortak değerlerine saygı göstermediği gibi, yabancı merkezlerin her türlü planının gönüllü oyuncusudur. Şoven Kürt milliyetçiliğinden başka hiçbir söylemi de yoktur!
Türkiye’nin ve bu milletin bütün kutsal değerlerini her kesime karşı savunan ülkedeki tek cephe Vatan Parti’sidir. Bu nedenle asıl rakibi, TBMM’deki zayıf ve yetersiz 4 parti değil, kurulu sistem ve onun arkasındaki emperyalizmdir. Nasıl geçmişte kurucu atalarımız yedi düvele karşı şanlı bir direniş sergilediyse, Vatan Partisi de bugün Kuvayı Milliye ruhu ile vatanımıza ve milletimize karşı kurulan bütün tuzaklara göğsünü siper etmektedir.
Emekçi halkımızı ve çalışan kesimleri ezen mafya tarikat ekonomisi, ülkemizi bölünmeye sürükleyen kargaşa yönetimi, maalesef kurulu düzen haline gelmiştir. Bu düzeni bize dayatan sistem, TBMM’deki dört partiyle de bu çarkı çevireceğini düşünmektedir. Doğal olarak bu partiler arasında kendine göre öncelikleri vardır ama hiçbir partiyi kendisine tehdit olarak görmemektedir. Bu partilerin biri ya da bir partiler koalisyonu ile bir hükümet kurulması düzeni rahatsız etmez!
Ancak Vatan Partisi diğerlerinden farklıdır. Bu bozuk düzeni kökünden değiştirmek ve Türkiye’yi Ankara’dan yönetmek üzere yola çıkmıştır. Faiz ve rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçecek, gümrük duvarları ile yerli çiftçi, üretici ve sanayiciyi koruyacaktır. Kısaca milletin alın terini yabancılara yedirmeyecektir.
Vatan Hareketi aynı zamanda, Türkiye’nin içerdeki ve dışarıdaki ulusal çıkarlarını her ülke ve her ittifaka karşı sonuna kadar savunacaktır. Yapacağı bölgesel ittifaklarla emperyalist ülkelerin bölgemizdeki manevra alanı sınırlayacak, böylece ülke güvenliğini sağlam temellere dayandıracaktır. Vatan Partisi olduğu müddetçe, hiçbir kesim ülkemizi bölmeye cesaret edemeyecektir.
Vatan Partisi, Atatürk ilke ve devrimlerini ve altı oku hayatın her alanına yeniden sokacaktır. Atatürk, Vatan Partisi ile birlikte ülkenin semalarında yeniden doğacak ve bir güneş gibi ışığı ile tüm ülkeyi aydınlatacaktır. Ülkenin rotası Atatürk’ün çizmiş olduğu çağdaş ve aydınlık yol olacaktır.
İşte bu nedenle 1950’li yıllardan bu yana ülkemize yerleşen ve menfaat ağları kuran sistem doğrudan ya da dolaylı yöntemlerle Vatan Partisi’nin önünü kesmekte ve şeytanın bile aklına gelmeyecek sinsi girişimlerle yükselişini durdurmaya çalışmaktadır. Bazen psikolojik hareket usulleri ile birli kirliliği yaratmakta bazen de bu partiyi yok sayarak, toplumdan gizleyerek kirli çarkını döndürmektedir.
Ama bütün çabalar beyhudedir. Çürümüş düzen çökmektedir. Türkiye hızla “yönetilemeyen ülke” konumuna sürüklenmektedir. Koşullar vatandaşlarımızı Vatan Partisi ile buluşturmaktadır. Tünelin ucundaki ışık görünmeye başlamıştır. Vatan Partisi, mutlaka kısa zaman içinde kuracağı milli hükümetle bu ülkenin kaderine ortak olacaktır. Bu nedenle bir Vatan Partili için baraj diye bir şey yoktur. Vatan Partisi’nin her mensubu ülkesinin ihtiyacı olan her yerdedir. Ermeni soykırım yalanını buruşturup tarihin çöp tenekesine atarken, barajlar bizi durdurmuş muydu?
Düzen partileri sistemin sınırları içinde sıkışıp kalmışlardır. Bir taraftan, tam bağımsızlığın erdeminden dem vururken, diğer taraftan özenle seçilmiş sözcüklerle AB ile bütünleşmenin yollarını arıyorlar. AB üyeliğinin, egemenliğin Brüksel’e devredilmesi olduğunu herhalde unuttular! “Bağımsızlık benim karakterimdir!” diyen Atatürk ile AB’yi buluşturmak, belki Cumhuriyet’in yıkılışını seyreden AB muhibbi laik görünümlü sermayeye uygun düşebilir ama Atatürk’ün partisine hiç yakışmıyor! Kaldı ki Türkiye’nin AB’ye asla tam üye olmayacağını gezegen üzerinde bilmeyen kalmadı! Türkiye’yi tam üye yaptığı gün AB dağılır!
Ülkemize karşı yapılan kötülüklerin, düşmanlıkların esas kaynağını tespit edemeden, algı yönetimi ile estirilen tatlı rüzgârlara kapılarak ve herkese mavi boncuk dağıtarak politika yapanlar, sonuçta dönüp dolaşıp Batı trenine vagon olurlar.
Ülkemizin yangın yerine döndüğü yalın bir gerçektir. Bu olumsuz koşullarda taşın altına elini sokup sorumluluk alan cesur ve fedakâr insanlara ulusça sahip çıkmalıyız. Bu insanların dürüstlüğü, samimiyeti, yurtseverliği ve iyi niyetinden asla şüphe etmemeliyiz.
İdare-i maslahatı bir kenara bırakarak, devrimci ve radikal atılımlar yaparak yepyeni bir ulusal ve uluslararası denklemle halkın karşısına çıkma cesareti gösterebilenlerin bir seçenek sunma ve dolayısıyla başarı şansı olabilir. Bu kulvara giren tek parti de Vatan Partisidir. Vatan Partisi’nin yükselişi demek Türkiye’nin yükselişi demektir.
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr