Dış Ticaret Meclisi kurulsun
Türkiye İhracatçılar Meclisi seçimleri geride kaldı. İsmail Gülle, yeni başkan oldu. Öncelikle kendisine hayırlı olsun diyorum. Fakat gelecek dönemde üzerine düşen bir sorumluluğu da arkasından hatırlatıyorum.
Türkiye’de ihracat yapan firmalar, tüm zorluklara rağmen satış rakamlarını arttırıyorlar. Ben onlara yeni dönemin ‘Şu Çılgın Türkler’i diyorum. Çünkü her şeye rağmen mücadele ediyorlar ve ülke ekonomisine katkı sağlamaya çalışıyorlar.
Her şeye rağmen diyorum, zira bu ülkede üretici olmak yeterince zorken, bu üretimlerini uluslararası pazardaki rekabette satmak bir o kadar daha zor. Ortada bir başarı varsa, bunun da takdir edilmesi gerekir.
Fakat meseleye salt ihracatçı açısından bakarsak yanılırız. Türkiye’de çok uzun zamandır dış ticaret kavramı bir kenara itildi ve ihracat meselesine odaklanıldı. Burada da birim kazançlar anlamında çok büyük sorunlar var.
Aslında popüler gündeme katma değerli üretim olarak yansıyan bu sorun, günümüzde vadeli ihracat yapıp, peşin ithalat ara malı ve hammaddesiyle bizi zorlayan makasların başında geldi.
Esasen bir önceki dönemde Mehmet Büyükekşi ve yönetimi bu konuda başta İnovasyon Haftası olmak üzere farklı projelerle bir açılım sağladılar. Lakin şimdi bir adım öteye gitmemiz gerekiyor.
Bir firma tek başına girdileriyle giderlerini mukayese ederek kendi başına kazançlı olup olmadığını anlayabilir. Fakat bunu ülke ekonomisi açısından masaya yatırırsak, büyük oranda zarardayız.
Son açıklanan verilere göre Haziran ayı itibariyle 12 aylık dış ticaret açığımız 86 milyar 574 milyon dolar oldu. Neredeyse takribi 60 milyar doları aşan bir cari açık için zemin hazırlayan bir fotoğraftan bahsediyoruz. Şayet bu yapıyı değiştirmezsek, belki firma firma değil ama ülke bazında satarken batmaya devam edeceğiz.
O yüzden geçmiş yönetimin biriktirdiklerini temel alıp, gelecek süreçte TİM yönetiminin bir açılım yapması gerekiyor. Belki de Türkiye İhracatçılar Meclisi’ni bir üst kademeye taşıyıp, işi müsteşarlık bazında tartışılan bir konu olmaktan çıkararak, ithalatı da içine alan Türkiye Dış Ticaret Meclisi’ni oluşturmanın çalışmaları başlatılmalıdır.
İthalat da, ihracat kadar bu ülke ekonomisinin gerçeğidir. Ama ne kadar doğru bir ithalat politikamızın olup olmadığını çözmek ve bununla yüzleşmek durumundayız. Perşembe Pazarı’ndaki toptancıların bile ithalatçı olduğu bir hale geldik. Oysa geçmişte ithalatçı olmak kredibilitesi yüksek bir kavramdı ve güçlü firma anlamına gelirdi.
Meseleyi hem bu ucuzluktan kurtarmalı, hem doğru envanter çalışmalarıyla neyi ithal edip neyi etmeyeceğimizi belirlemeliyiz. İthalatçılığa da yeni kriterler oluşturmalıyız. Böylece gerçek ithalatçı firmalar da, merdiven altı firmaların rekabetinden korunacaktır.
Bu bir Türkiye meselesidir ve bu konuda görevin ülkede ihracatçıyı en iyi şekilde toplayan TİM’e düştüğüne inanıyorum. Şayet bu iki konuyu birleştiremez, aynı potada politikalar oluşturup, dengeyi kuramazsak, hem dolar ihtiyacımızın sonu gelmeyecek, hem de satarken kaybetmeye devam edeceğiz.
Şimdi Gülle yönetiminden, bir önceki yönetimin yaptıklarının üzerine katkı sağlayarak bu büyük çatıyı oluşturmasını bekliyorum. Başlangıç noktası da Türkiye’de uzun yıllardır sakat hale gelen bir bakış açısını kırmaktan geçiyor.
Bir ülkenin ürettiğini satıp, para kazanması önemlidir. Bunu da, dış ticaret konusu ihracattan ibaretmiş gibi yaprak elde edemeyiz. Yerli tedarikten, doğru teşvik mekanizmalarına kadar ithal edilen ürünleri yurtiçinde edinmenin, olanak yoksa da her önüne gelenin ithalatçı olmasının engellenmesinin bir yolunu bulmalıyız. Aksi takdirde bu yol, çıkmaz sokak.
ulusal.com.tr