Ekonomik cinayet
Cinayetin iktisadi olanı olur mu demeyin. Eğer bir konuda önlem alınmıyorsa, gerekli ortam sağlanmıyorsa, yaşanan her ölüm cinayettir. Hatta ilgisizliğinizi devam ettirir ve hatta bunları ‘kader, güzel öldüler ya da iş bilmezler’ gibi tanımlamalar ile açıklarsanız taammüden vasfını bile kazandırırsınız.
Ne yazık ki Türkiye’de son dönemde ‘başarı ekonomi’ ya da ‘sendikal haklar’ palavralarının gölgesinde sürekli insanlar ölüyor. İşçi kazaları bir yanda, esnaf intiharları öte tarafta… En acısı da bunlar yokmuş gibi davranılarak olay doğallaştırılıyor. Oysa dağılan leblebi tenekesi değil. İnsanlar hayatını kaybediyor, yuvalar dağılıyor.
İster vatandaş olun ister bürokrat, ister iktidar olun ister muhalefet, eğer bunda herhangi bir sakınca görmüyorsanız, sizin insanlığınız rafa kalkmış demektir. Rakamlar ekonomisinde sanal başarılarının aktarıldığı ülkede, kimse nedense bu rakamlarla ilgilenmiyor.
Dün akşam yine Bilecik’te belediyeye ait bir inşaat çöktü ve bir işçi yaralandı. Şöyle bir geri çekilip, bilançoyu ele aldığınızda durumun nasıl bir vahamet taşıdığını da görüyorsunuz. 2012 yılının ilk üç ayında madenden çadıra, barajdan inşaata kadar her alanda trajediler yaşandı. Peki ne yapıldı?
İş sağlığı ve güvenliği konusunda bu hafta meclis genel kuruluna getirilmeye hazırlanan ve yeni hak kayıplarına neden olacak, vakaları değil, şikâyetleri ortadan kaldıracak bir düzenleme yapılacak. Oysa sadece son 2 seneye bakınca tablo hiç hoş değil.
2010 yılında 43 kişi hayatını kaybetti. 2011 senesinde 79 maden işçisi öldü, 117 kişi yaralandı. 2012’de ocak ayında 62 işçi, şubatta 42 işçi, mart ayında 59 işçi hayatını kaybetti. Hepsinin nedeninde de bir zihniyet, taşeronlaşma ve önemsememe ile ihmal olduğunu görüyorsunuz.
Peki sorun sadece işçilerde ve iş kazalarında mı? CHP Aydın milletvekili mart sonunda Meclis Genel Kurulu’nda bir konuşma yaptı. Aydın örneğinden yola çıkarak, ülke genelinde yaşanan esnaf intiharlarını gündeme taşıdı. Herkes açılan işyerleriyle ilgileniyor da, kapanan ya da borcundan dolayı kapanamayan işyerlerini konuşmuyor.
Tezcan’ın verdiği bilgiye göre 2011 senesinde ülkede ekonomik sıkıntılar nedeniyle kapanan iş yeri sayısı 435 bin 520. Aydın özelinde ise bu rakam 3 bin 622. İntihar edenlerin içinde marangoz ustası da var, sanayici de. Bu da en az iş kazaları kadar kritik bir sorun. Zira bu insanlar bilerek ve kasten canlarına kıyıyorlar.
Yani ortada büyük bir yalan rüzgârı esiyor. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın hazırladığı Türkiye’nin harcama raporu da büyük çelişkiyi ortaya koyuyor. Yani borç içindeki vatandaşın da durumu farklı değil. Ulaşmaya çalıştıkları ise uçurum niteliğinde. En zengin yüzde 20 ile en fakir yüzde 20 karşılaştırıldığında vahim tablo ortaya çıkıyor.
En yoksul aile yılda bir, en zengin aile 7 ayakkabı alabiliyor. Yoksulların alabildiği araba sayısı sadece 377, zengin kesimin ise 651 bin 144… Bir Ramazan günü eve gelip, eşine ‘akşama ne yiyecek var’ dediğinde, yiyecek tek lokma ekmek olmadığını öğrenip, içeri odaya geçerek intihar eden vatandaşı da, çocuğunu emziremediği için yavrusunu kay.beden anneyi de unutmadık.
Fakat işin en acısı bunların gündeme gelmiyor olmasıdır. İnsanlar ölüyor, aileler dağılıyor, sonra da birileri çıkıp ‘başarıdan’ bahsediyor. En ürkütücü olan ise yaşananlar karşısındaki iktidarın tavrı… Borcu olana ‘müsrif’, batan işadamına ‘işbilmez’ iş isteyene ‘provokatör’, çalışırken ölenlere de ‘güzel ölenler’ tanımlaması yeterince açık.
Bildik bir hikâye vardır. Çocuğuna adam olamazsın diyen babasını, vezir olduktan sonra ayağına çağıran çocuğun hikâyesi. Ne olmuştu babanın yanıtı: “Ben vezir olamazsın demedim, adam olamazsın dedim.” Anlayana…