Siyasetçi, Gümrük Birliği’nden uzak dursun
Avrupa’da alınan karara baktığımızda anlıyoruz ki, Gümrük Birliği ile ilgili yeni bir kavşağa geldik. Şimdi yürütülecek çalışma, belki de önümüzdeki dönem, iktisadi kaderimizi yeniden belirleyecek. Şayet yeni olumsuzluklar yaşamak istemiyorsak, siyasetin bu meseleden uzak durması gerekiyor. Peki, hangi açıdan?
Elbette AB ile olan ilişkileri yine siyaset mekanizması götürecektir. Burada devam etmek, etmemek bir tercihtir. Gümrük Birliği’nin dışına çıkmak da öyle... Fakat istesek de istemesek de ortada imzalanmış metinler var. O metinleri nasıl imzaladılar, o zaten başlı başına bir dram.
Tazminatı ödeyebiliyorsanız bunu masaya koyarsınız. Ben şahsen AB’nin önümüzdeki süreçte daha parçalı hale geleceği için, bu işlerin tazminatsız da halledilebileceğini, ama şu an erken olduğunu düşünüyorum.
Fakat dün de bugün de siyasetçinin performansıyla, metinlerin kapağını açmadan yaptığı tartışmalar ve attığı imzalar nedeniyle hangi mağduriyetleri yaşadığımız ortada. Bu nedenle işin politikasında olmalılar; ama teknik tartışmadan uzak durmalılar.
Siyasete kalırsak sürekli kendini aşıyor. 80’lerde, 90’larda, 2 binlerde AB’ye girdik dediler her seferinde çırak çıktık. 2 binlerde söz karşılığı imza atmaktan, 90’larda metni okumadan imzalamaya kadar her türlü saçmalığı yaşattılar bize.
Nitekim AB bakanlığı kurulurken, başmüzakereci ile bakanın neden aynı kişi olmaması gerektiğini, o süreçte Dr. Can Baydarol ile programlarda masaya yatırmıştık. Çünkü bu bir, iyi polis, kötü polis oyunu…
Ama ikisi aynı kişi olunca, müzakereci olarak gösterilen tavır, siyasetçi olarak farklı açılımlara neden olabiliyor. Yapmadılar; gelinen nokta ortada. 90’lara hiç girmiyorum. Zira onların attıkları imzaların bile farkında olmadıklarını faturasıyla öğrendik.
Bu nedenle şimdi yeni bir sürece girerken, mutlaka siyasetin dışında, AB’yi, yapıyı, kuralları, hakları, sunulan ya da talep edilen imtiyazların sonuçlarını, müktesebatı çok iyi bilen bir teknik kadronun oluşturulması ve siyasetten uzak tutulması gerekir.
Olaya üst perdeden bakılmalı. AB’de olalım olmayalım tartışması değil bu. Fiili bir durumdan bahsediyoruz. Şöyle olmuştu, böyle olmuştuyla da ancak sakız çiğneriz. Peki, neden böyle bir hususun üzerinde duruyorum.
Çünkü ‘avantajlı olacağız’ diye satılan işin taslağında sadece iki başlık bile can sıkmaya yeter. Mesela isteyen herkes düzenleme geçerse, AB’den ikinci el araç ithal edebilecek. Yani birinci eli ya da kendi ülkemizde yüzde 80 ithal malla ürettikleri yetmedi, bir de ikinci el pazarını tüketmenin yolu aranıyor.
Yine neredeyse büyük ölçüde yabancıların elinde olan sigorta pazarına da açılım yapıyorlar. Avrupa’dan kasko poliçesi teklifi almak mümkün olabilecek. Elbette başlıklar da bunlardan ibaret olmayacak. Ayrıca bunlar ne getirir, ne götürür onu da bilmek mümkün değil.
Sadece 24 yıllık bir gazeteci olarak, bu tanıdık bir koku ve hoş değil. İşte tam da bu nedenle, işin mutlaka ehil ama namuslu kişiler tarafından yürütülmesi, siyasete kurban edilmemesi gerekiyor. Zira siyasette dün başka konuşan, bugün başka konuşabiliyor. Ama teknik uygulamada attığınız imza kalıyor.
Sonra yine elimizi kolumuzu teslim edip, hava fişeklerle kutlama yapmayalım. Faturası ağır oluyor.
Çetin Ünsalan