Atatürk dünyada tektir!
Kişisel düşünceme göre, Atatürk’ün öne çıkan en önemli üç özelliği, antiemperyalist duruşu, devrimciliği ve yer kürenin her yerinde insanlıktan yana tavır almasıdır… Dünyanın O’na tapmasının nedeni de budur.
ATATÜRK BATI’YI DEĞİL, ÇAĞDAŞLIĞI SAVUNUR?
Sistem Atatürk’ümüzü emperyalist Batı taraftarı olarak bize yutturmak istiyor! Ancak Atatürk’ün koyduğu hedef Batılılaşma değil, Çağdaşlaşmadır… Eğer, Ulu Önderimiz TBMM’de temsil edilen 4 parti gibi Batı yanlısı olsaydı, AB resimlerini devlet dairelerinden kaldırmak ister miydi?
Atatürk, emperyalizm ve emperyalist ülkelerin kâbusudur. Savaş meydanlarında ilk kez O’nun karşısında diz çökmüşler ve O’nun ulusal fikirleri nedeniyle sömürgelerini kaybetmişlerdir… Bu nedenle O’nun avukatı insanlığın ortak vicdanıdır!
Atatürk sadece ülkemize değil, dünyaya ve insanlığa mal olmuş dünyadaki tek önderdir… O’nu küçültmeye kalkanlar sadece kendilerini küçültür ve acınacak birer sürüngen konumuna düşerler. Dünyanın ortak vicdanı, onlar için üzülmez; onları kınamaz; onlara sadece acır!
BÜYÜK DEVRİMCİ ATATÜRK
Bu eşsiz insanın 77’nci ölüm yıldönümü münasebetiyle Amiral Vehbi Alpman’ın gönderdiği bir iletiyi sizlerle paylaşmak istiyorum:
1934 yılı, Haziran ayı... Ankara, önemli bir konuğu ağırlamaya hazırlanıyor. İran Şahı Rıza Pehlevi gelecek ve Atatürk devrimlerini inceleyecek. Atatürk, yakın arkadaşlarını Çankaya Köşkü'nde topluyor. "Şah için nasıl bir program yapalım?" diye soruyor. Kimi Orman Çiftliği'ne götürmeyi öneriyor, kimi "Merinos'u gezdirelim" diyor.
Beğenmiyor önerileri Atatürk: "Bütün bunlar İran'da da var. Onlarda olmayan bir şey yapmalı, farkımızı ortaya koymalıyız." Aklında bir şey olduğu belli... Sofradakiler merakla bekleşirken kararını açıklıyor: "Opera yapacağız!“
İşte ilk Türk operası Özsoy'un doğuş sahnesi bu... Operanın konusunu da Atatürk belirliyor. İranlıların Şeyhnamesi'nden esinlenmiş bir destan planlıyor:Öykü, Hakan Feridun'un ikiz oğulları Tur ile İraç üzerine kurulu... İkizler doğduğunda şeytanın gazabı onları birbirinden ayırıyor…Ayrı yollara gidip birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Ama yüzyıllar sonra buluşup kardeş olduklarını anlıyorlar!
Tıpkı "ayrı yollara giden ikizler" Türkiye ve İran gibi... Yazması için Münir Hayri Egeli'yeveriyorlar. Librettoyu (Libretto, opera, operet, oratoryo, bale, müzikal gibi sahne eserlerinin yazılı metinlerine verilen addır. Müziğin sözü olarak tanımlanabilir)Egeli yazıyor. Sonra besteci arayışına girişiliyor. Adnan Saygun akıllarına geliyor. Saygun, devlet bursuyla gönderildiği Paris'ten yeni dönmüş. Musiki Muallim Mektebi'nde hocalık yapıyor. Henüz 27 yaşında... Librettoyu okutuyorlar kendisine...
"Şah geliyor. Bundan bir opera yapacaksın" diyorlar. Seviniyor Saygun... Daha önce hiç operası yok Türkiye'nin...Soruyor: "Solist var mı?“ "Yok!" "Koro var mı?" "Yok." "Orkestra var mı?" "Yok." "Ne kadar vaktimiz var?" "Bir ay!"
Mucizevi bir öyküdür bu...Bir ayda, 27 yaşındaki o adam, hem de Riyaseti Cumhur Orkestrası şefinin engelleme çabalarına rağmen solistleri bulur, orkestrayı, koroyu kurar,eseri besteler ve Türkiye'nin ilk opera eserini yaratır…
O uykusuz geceler için sonradan şöyle yazacaktır." Ah bu çalışma! Zaman kısa, imkânlar son derece sınırlı! Ama içimiz coşkun…Yalnız benim değil, bütün görev almış arkadaşlarımın içi şevkle kaynıyor…
Acaba o atılım üstüne atılım yıllarında, içimizde duyduğumuz dinmekbilmez heyecanı, sönmek bilmez ateşi şimdiki kuşaklar nasıl duyuyorlardır?
Atatürk, gelişmeleri uzaktan takip eder. Bir ara Sovyet sefiri Karahan'a "Sen anlarsın, git bir bak!" deyip provalara yollar. İyi haber alınca kendisi de gidip izler bir provayı...
Ve Özsoy, 19 Haziran 1934 gecesi, iki devlet adamının huzurunda sahnelenir…
Atatürk, bu mucizenin yaratıcılarını gece Çankaya Köşkü'nde ağırlar, kutlar ve engellemeye çalışanlara, "Bu bir devrimdir!“ der…
7 Eylül'de Adnan Saygun'un 100’üncü doğum yıldönümü kutlandı. Saygun'u ya da Özsoy'u anımsayan kaç kişi var bugün?
Ya da daha zor soru: "O devrim yıllarının dinmek bilmez heyecanını, sönmek bilmez ateşini" şimdikiler duyuyorlar mı dersiniz?
ATAMIZI ÖZLÜYORUZ…
Mao, 1935 yılındaki“Uzun Yürüyüş” öncesindeŞankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinliye şöyle seslenmişti: Ben, Çin'in Atatürk'üyüm!Dünyada eşi benzeri olmayan, büyük liderlerin örnek aldığı bu anıt insan, ne mutlu bize ki bizden biri, bir Türk! “Hayattaki en büyük servetinin Türk olarak doğmak olduğunu!” söylemişti… O’nu özlüyor, sevgi, saygı, rahmet, minnet ve tazimle anıyoruz…
O’nun ilke ve devrimleri için yaşayacak, O’nun idealleri uğruna öleceğiz…
Ne Mutlu Türk’üm Diyene!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr