Soner Polat
Soner Polat Köşe Yazısı

Dünya her şeyin farkında, biz mışıl mışıl uyuyoruz ve herhalde bu nedenle, IŞİD’miyoruz!

“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil!” Bu filozofça sözler ünlü şair Fuzuli’nin (1483-1556)’in bir şiirindeki dizeler. Sanki Cumhuriyete ve bu topraklara gönül veren binlerce ülke sevdalısının duygu dünyasını yansıtıyor. Bendeniz de bu halet-i ruhiye içinde, tüm kıtalarda dağıtımı yapılan ve haftada 1,5 milyon tiraja ulaşan “The Economist” dergisini (Ağustos 2-8, 2014, sayfa 21) mütevazı köşeme konuk ettim. Bakalım onlar söyleyince bir tesiri olacak mı?

Dergideki “Türk Dış Politikası: Kötü Komşuluk” başlıklı yazı şöyle devam ediyor: Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, 2009 yılının güneşli bir Ekim gününde, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası olan Musul Konsolosluğu’nu açış konuşması, bu eylemden büyük bir gurur duyduğunu gösteriyordu. Sizi bizim parçamız olarak görüyoruz. Ben sizin bakanınızım! Bakan’ın sözleri, Türkiye’nin; Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya’da kendi liderliğinde Sünni İslam kuşak yaratmayı hedefleyen Yeni Osmanlıcı hayallerinin ipuçlarını veriyordu.

Türk Konsolosluğu, 5 yıl boyunca “Irak Şam İslam Devleti” olarak bilinen devletin karargâhı olarak hizmet verdi. Bu korkutucu zalim grup, 10 Haziran 2014’te Konsolosluğa saldırdı; Konsolos ve iki bebek de dâhil olmak üzere görevli 49 kişiyi rehin aldı. Ramazan Bayramında rehinelerin salıverilmesi umutları da boş çıktı. Cihadistlerin Türk rehineleri, “muhtemel bir Batı müdahalesine karşı canlı kalkan olarak kullanmayı düşündüğü” belirtiliyor. Musul’un eski valisinin Türk makamlarına yaptığı, “Konsolosluğunuzu tahliye edin çağrısı!” kulak ardı edilmişti. Vali, şimdi de “Türklerin kısa süre içinde serbest bırakılmayacağını!” ileri sürüyor.

Musul çıkmazı, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğinin düştüğünü gösteriyor. Şimdiye dek, NATO üyesi olan, AB ile müzakere süreci devam eden Türkiye, Müslüman ülkelerde İslam ve demokrasinin yan yana yaşayabileceğini gösteren parlak bir örnekti. Ama kibir, Sünni mezhepçilik, İslami eğilimli AKP’nin kötü muhakemesi (bad judgement) ülkenin elindeki yumuşak güç (soft power) unsurlarını tüketti. Sekiz Türk ve bir Amerikan asıllı Türk’ün öldüğü 2010’daki Mavi Marmara olayı İsrail ile ilişkileri bozdu. Müslüman Kardeşleri destekleyen Başbakan Erdoğan’la Mısırlı generaller arasında gerilim oldu. Ancak Suriye meselesi hepsinden baskın çıktı.

Başbakan Erdoğan, “Beşar Esad’ın 6 ay içinde devrileceğini”, Davutoğlu ise, “bu kadar bile dayanamayacağını” ileri sürdü. Türkiye; silahların, isyancıların ve hatta cihadistlerin sınırlarından Suriye’ye serbestçe girmesine izin verdi. (IŞİD’ın yabancı savaşçılarının büyük bölümünün Türkiye üzerinden Suriye’ye girdiğine inanılıyor.) IŞİD, Türkiye’nin Suriye ile olan iki sınır kapısını kontrol ediyor ve aynı zamanda şu anda Suriye Kürtlerinin denetimindeki bir kapıya da göz koydu. Kürtler, “kendilerine saldıran IŞİD savaşçılarına, Türkiye’nin topraklarını geri üs (Bir tür lojistik üs S.P.) olarak tahsis ettiğini” ileri sürüyor.

Türkiye bu iddiaları inkâr ediyor ama Türkiye’nin cihatçılarla ilişkisi söylemlerinden kaygı duyan Washington da konuyu inceliyor. Bir ABD’li yetkili “Başbakan Erdoğan’a yönelik derin bir güvensizlik olduğunu” belirtti. Başbakan Erdoğan’ın, “İsrail’e yönelik sert söylemleri ve İsraillileri Hitler ile mukayese etmesinin işe yaramayacağını” ilave ediyorlar. Ancak ABD’nin konuya müdahale seçenekleri giderek zayıflıyor. Henri Barkey (“Türk ordusunu kafesledik!” diyen eski CIA mensubu S.P.), “bizzat Başkan Obama’dan gelmedikçe, Erdoğan’ın eleştirilere kulak asmayacağını” belirtiyor.

Amerikan baskısı nedeniyle Türkiye, IŞİD ve El Nusra (El Kaide’nin Suriye kolu) örgütlerinin terörist olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Ancak Türk yetkililer sınırları tam olarak denetleyemediklerini itiraf ediyorlar. Bazıları, özel olarak “Türkiye’nin IŞİD’in bir sonraki hedefi olabileceğini” söylüyor. Türkiye’deki cihatçılara övgüler yağdıran bir internet portalı (Takvahaber.net) Türkleri, küresel cihadı desteklemeye davet ediyor.

Son dönemlerdeki sıkıntılara rağmen Sayın Davutoğlu’nun görevden alınacağına dair hiçbir emare yok. Londra merkezli düşünce kuruluşu RUSI’ye göre, AKP iktidarı sürdükçe, Davutoğlu da görevine devam edecek! Ayrıca oldukça yaygın söylentilere göre, 10 Ağustos 2014’te yapılacak ilk tur seçimde Cumhurbaşkanlığı rotasına giren Sayın Erdoğan, kendi yerine Davutoğlu’nu Başbakan atayacak! Allah’tan Musul faciası, O’nun Osmanlı fantezilerinin önüne set çekti!

Her şey açık ve orta yerde duruyor. Yorum katmaya bile gerek yok! Bu nedenle yazımıza Nâbizâde Nâzım’ın (1864-1893) “Valide Ninnisi” adlı şiiri ile son verelim. //Yavrucuğum! Uykuya dal naz ile/Cümbüş-i gehvâre-i i’zâz ile (güzel beşiğinde eğlenerek)//Yat uyu ey tıfl-ı safâ- perverim! (mutluluk veren çocuğum)/Zevkine dünyayı fedâ eylerim.//Sen de büyürsün çocuğum bir zaman/Sen de bilirsin ne yamanmış cihan.//

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

dünya her şeyin farkında Bu nedenle 039