Güle güle Aytunç hocam
Türk düşün dünyasının belki de en renkli simasıydı. Ülkesini seven, milli olmaya inanan, doğru düzgün bir adamdı Aytunç Altındal… Artık yok…
Bazıları onun anlattıklarını komplo teorisi olarak nitelendiriyordu. Dünyadaki, Türkiye’deki olayların perde arkasını anlatıyordu. Aslında o kadar muzip bir kişiliği vardı ki, buna kızmak yerine, bununla dalga geçmeyi tercih ediyordu.
Çünkü bir süre sonra komplo olarak nitelendirilen her şeyin gerçekleştiğini görüyordu insanlar… Elbette görmek isteyenler… Çok iyi biliyorum ki, anlattıklarının hiçbir komplo teorisi değildi.
Zira her yayın öncesinde sohbetlerimizde belgeleri ortaya döker; anlattıklarının ve anlatacaklarının belgesini ya da kaynağını gösterirdi. Aytunç Hoca’yı herkes nasıl hatırlamak isteyecekse, öyle hatırlayacak belki de…
Ama ben Aytunç Hocam’ı hayat dolu, neşeli, güleç haliyle anımsayacağım. En çatık kaşlı konuları bile mizah unsuru katarak anlatan, vefalı, iyi bir dost olarak anımsayacağım…
Ülkesi için canı yanan, milli olmanın önemini her fırsatta dile getiren, bu ülke topraklarından asla ümidini yitirmeyen, ama hep güleç, bir çocuk gibi muzip, esprili diliyle hatırlayacağım anlattıklarını…
Onun anlattıkları bu ülkede yeterince karşılık buldu mu, şüpheliyim. Zira ‘komplo teorisi’ deyip işin içinden sıyrılmak bazı yetkin ve etkin kişilerin işine geliyordu. Oysa Çiller’in yanındaki ajan danışmanları anlatırken isimler veriyor, 28 Şubat’ta cüppeli adamların Başbakanlık’tan içeri girdiği o görüntüleri ‘kimse bizim karşımıza o haliyle gelmedi’ diyerek anlatıyordu.
Vitrinlik süslü lafların peşinde koşanlar ise hiç bu tarafıyla ilgilenmeyi tercih etmiyordu. Çünkü her olayın araştırılmış halini ve buldukları sorumluyu, bilgi kıskanmayacak kadar cesurca paylaşıyordu ülkesiyle…
Aytunç Altındal’ı kaybettik… O bu ülke için çok önemli bir düşünen adamdı. Dinler tarihi uzmanıydı. Her zaman ‘kral çıplak’ sözlerin adamıydı. Anlattıkları bazen birilerinin hoşuna gitti, bazen aynı birilerinin tepkisini çekti. Ama hep ne biliyorsa, neyi belgelediyse onu anlattı.
Dedim ya; herkes onu nasıl hatırlamak istiyorsa öyle anımsayacak. Ama ben sadece bir konuk olarak değil, ‘Sana İsviçre’den çikolata getirdim. Bak bakalım adamların yeni araştırma geliştirme ürünü’ dediği çikolatalarıyla, dostluğu, sohbeti ve mizah duygusuyla anımsayacağım.
Anlattıklarıyla, düşünürlüğüyle, memleket sevdasıyla ama en çok da adamlığı, sevecenliği, içtenliğiyle anacağım. Oysa iyi olacaktın, gelecektin. Yine mizah arası ekopolitik konuşacaktık. Olmadı… Güle güle hocam… Gülü güle güzel adam… Dostlukla kal…