Galatasaray'da hüzünlü sonbahara doğru
Fenerbahçe ile oynanan Süper Kupa maçında Galatasaray’ın ortaya koyduğu futbol, taraftarları arasında büyük bir hayal kırıklığı yarattı. 120 dakika süren uzun maç süresince tek bir organize atak bile yapamayan Galatasaray’da yaprak dökümü erken başladı. Üç yönetici istifa etti; camia ise endişeli bir bekleyiş içinde.
Aslında perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Geçen dönem iyi bir takım kurulmadan sezona başlanmıştı. Fatih Terim, alınan başarısız sonuçlardan sonra tehlikeyi görmüş, kendine özgü taktiklerle milli takıma kapağı atmıştı. Avrupa’daki büyük kulüp takımlarında önemli başarılar elde eden RobertoMancini gibi marka bir isim de hastalığa ilaç olamadı! Çünkü birbirleri ile uyum sorunu olan ve zamanını tamamlayan futbolcularla kötü bir takım kurulmuştu. Bu takımın ligi ikinci bitirip, Türkiye Kupası’nı kazanması bile bana göre büyük bir başarıydı.
Başarı için her alanda ilk koşul, önce kendini tanımaktır. Bu gerçeği Çinli strateji dehası General Sun Tzu MÖ 500’lü yıllarda görmüş ve “Harp Sanatı” adlı ölümsüz eserinde bu konuya geniş yer vermişti. Mancini, aslında Galatasaray’ın dışarıdan görüldüğü ya da gösterildiği gibi çok güçlü bir takım olmadığını, aksine ömrünü tamamlamak üzere olan yaşlı bir ekip olduğunu, yeterli olmayan oyuncuların çoğunlukta olduğunuanlamıştı. Kulübün gelecek on yıllarını kurtaracak genç ve yetenekli oyuncu transferi için adeta bir seferberlik başlattı. Yeni ve genç oyunculara tereddüt etmeden forma verdi.Ancak aşı tutmadı!
Mancini, aynı zamanda takımın bir sistemi olmadığını, rastgele oynadığını, bu nedenle bir gün harikalar yaratan takımın ertesi gün döküldüğünü görüyordu. Galatasaray kanatları olmayan kuşa benziyordu; uçamıyordu. Milyonlarca dolar harcanmış ama yine de kanatlar boş kalmıştı.Yere göğe konulamayan orta saha, uzun paslar atmak dışında oyun kuramıyordu. Uzun paslı oyun da sürekli top kayıplarına neden oluyor, yeniden topu kapmak için mücadele eden takım erken yoruluyordu.
Takım iyi mücadele ediyor ama oyun oynayamıyordu. Mancini, gördüğü bu sorunları çözmek için sürekli bir arayış içerisindeydi. Bu nedenle, neredeyse her hafta değişik bir on bir sahaya sürdü. Ama mevcut kadro ile takıma iyi bir oyun oynatması mümkün değildi. Sezon sonunda, Galatasaray’ın kafayı kuma gömme politikasını sürdüreceğini anlayınca istifa etti.
Futbol sanıldığı gibi, basit bir oyun değildir. Satranç oyununu göz önüne getirelim. Tüm taşlar sabit iken, bırakalım şahı, veziri, bir piyonu bile ileri sürmek için dakikalarca düşünürüz. Futbolda ise kaleciler dışında 20 kişinin sürekli yer değiştirmesi söz konusudur. Bu ise yeşil çimler üzerinde neredeyse sonsuz sayıda kombinasyon ortaya çıkarır. Bu sonsuz sayıdaki tercihler arasından rasyonel çözümler üretmek, en azından vizyon gerektirir.
Futbol; teknik, taktik (sistem ve sistem içindeki ver kaç, duran top organizasyonu gibi alt unsurlar), tempo, sürat, kondisyon, yardımlaşma, topun olduğu yerde çoğalma, ruhsal dayanıklılık gibi faktörlerin tatlı bir bileşkesidir. Bu faktörleri en yüksek oranda takımlarına şırınga edebilen teknik direktörler, meslektaşları arasında sivrilirler.
Geçen sezonun neredeyse tamamında sahada dökülen, oyun kuramadığı gibi attığı uzun pasların çoğunu rakibe teslim eden ünlü bir oyuncumuz, formasını fırlatıp attıktan sonra seyirciye de el kol hareketleri yaparak sahadan çıktı. Yönetim, bu davranışı duygusal bularak, duygusal yöntemlerle (!), “fiyat artışı” ile bu oyuncumuzu pohpohladı.
Pohpohlanan bu oyuncu yeniden sahaya sürüldü. Bu kez daha da kötü oynayarak 4-0’lık bir mağlubiyetin baş sorumlularından birisi oldu. Maçın sonlarına doğru haklı olarak oyundan alındı. Çıkarken hocasını alkışlayarak protesto etti!
Yağmur eken, fırtına biçer! Yöneticilerin, penaltı vuruşunu bile dağlara taşlara atan bu oyuncuyu eleştirme hakkı olabilir mi? 29 yaşında ve form grafiği bariz bir şekilde düşen bir oyuncu ile hem de fiyat artışı yapılarak beş senelik bir mukavele imzalanabilir mi? 2019 yılında 35 yaşına gelen futbolcularla mı Galatasaray geleceğe güvenle bakacak? Yöneticiler, şirketlerinin geleceğini bu şekilde mi plânlıyor?
Galatasaray, Beşiktaş’ın maddi, Fenerbahçe’nin de bilinen sorunları nedeniyle dikensiz gül bahçesinde iki sene üst üste şampiyon oldu. Bu iki şampiyonluk takımın güçlü olduğu yönünde bir yanılsamaya sebep oldu. Bu takım oturmuş ve iyi yönetilen bir rakip ile yarışamazdı! İki şampiyonluktan sonra berbat bir transfer politikası izlendi. Takım yürüyemiyordu. Terim ayrıldığında, takımın durumu ortadaydı. İstanbul’da Real Madrit altı atmıştı.
Tüm bu faktörleri unutarak sadece Mancini’ye yüklenirsek, kendimizi tatmin eder, yapılan diğer hataları örter ve gerçeğe ulaşamayız. Mancini’nin hataları diğer herkesten daha fazla değildir. Zincirleme yapılan hatalar bu sonucu doğurmuştur.
Galatasaray geçen transfer döneminde, maç seçen, kendisi için oynayan kaprisli oyunculardan ekonomik kayba uğramadan kurtulmalıydı. Yıldız değil, sistem içi yıldız yani takımı için oynayan iyi oyuncular alınmalıydı. Galatasaray, 3-4 oyuncu dışında, ilk 11’e giren tüm oyuncularını elden çıkarmalıydı. Genç ve umut vadeden oyuncular elde tutulmalı, yeni bir takım kurulmalıydı. Zamanın ruhunun dışına çıkan oyuncular ve ekonomik ömrünü doldurmuş bir takımla büyük hedeflere doğru koşulamazdı!
Son Fenerbahçe maçı Galatasaray için, aslında geçen sezonun bir ortalaması, bir özetidir. Galatasaray buydu ve sadece Olcan Adın’ın katkısı ile daha fazlasını yapamazdı. Her iki kanat, geçen dönem olduğu gibi, ne savunmada ne de hücumda vardı. Orta saha, alıştığımız gibi oyun kuramıyor, bol bol top kaptırıyor ve sadece uzun toplar atıyordu. Uzun topların bir ikisi hariç tamamını Fenerbahçe defansı topladı. Forvet, geleneksel top tutamama, geriden gelen oyuncularla iletişim kuramama alışkanlığını sürdürdü. İki stoper ve kalecinin güzel oyunu hezimeti önledi!
Eğer penaltılar tribünlere gönderilmeseydi ve Galatasaray kazansaydı, bu kötü oyunu hiç kimse konuşmayacak ve Galatasaray’ın yanılsaması devam edecekti. Sakın İtalyan Hoca’ya yüklenmeyin! Bu takım; Galatasaray’ın marka değeri, tribünlerin gücü, Galatasaray kamuoyu ve bireysel yeteneklerle bir yerlere gelebilir. İtalyan Hoca da bu takımın kolay mağlup edilmesini engeller. Ama hiç koşulda büyük hedeflere koşamaz!
Saha içindeki skorlar, başarılar, şampiyonluklar, yenilgiler zaman zaman bizleri sevindirir, zaman zaman üzer. Ama kulüp sevgisi bu skorların dışında, çok daha ötesindedir. Bu yazıyı kızıp yazdığımı düşünmeyin! Sadece amatörce bir gözlem olarak değerlendirin. Fenerbahçe’yi tebrik ederken, yıllar önce İzmir’de bir kafede duvarda yazılı olarak gördüğüm ve hafızama kazıdığım şu şiirle sizlere veda etmek istiyorum:
Cihana bir daha gelsem yine,
Yine Galatasaraylı olmak isterim…
Emeklerim, dileklerim,
Gene aynı kapıda seni beklerim…
Bir elimde sarı, diğerinde kırmızı güllerim,
Hey…gelmiş, gelecek, geçen günlerim…
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr