Çin ne anlatıyor?
Dünyada merkez bankaları üzerinden faiz tartışması yapılıp, hasır altından parasal genişleme söylentileriyle beklenti yönetilirken, Çin ile ilgili ortaya çıkan bir rapor çok şeyi deşifre ediyor.
Her fırsatta gerek FED’in gerekse de Avrupa Merkez Bankası’nın faiz artırımı konusunda kararlarından çok gerekçelerin etkili olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Çünkü kimse gerekçeyi okumayıp, başlıklar üzerinden kendine özgü bir sonuç çıkarmaya çalışıyor.
Oysa dünya ekonomisi rahatsız. Büyük bir talep problemi yaşayan ekonominin arz noktasında problemlerinin ayyuka çıktığını ve bunun şişkin türev piyasaları da patlama noktasına getirdiği biliniyor.
Bununla birlikte dünyanın üretmeyi tekrar hatırladığı, üretimi ve işsizlik problemini çözmek için endüstri 4.0’dan korumacılığa kadar bir çok önlemi eş zamanlı yürüttüğü görmek isteyenler için ayan beyan ortada.
Bir işsizin iktisadi ve sosyolojik maliyetinin, bir ürünün birim maliyetinden çok daha anlamlı hale geldiği günümüzde, eğitimle birlikte insan kaynağının dönüştürüldüğünü, karanlık fabrikalarla da mevcut durumu farklılaştırma çabası içinde olunduğunu görüyoruz.
Şiddetini arttıran ticaret savaşlarını da bu pencere okumaz, bunu sadece ülkelerin birbirleriyle anlamsız siyasi rekabeti olarak görürseniz, filmi eksik seyretmiş olursunuz. Nitekim bizim ekonomi yönetimimizdeki en büyük hastalığın da, biraz da çaresizlikten ve ne yapacağını şaşırmaktan dolayı bu olduğu açık.
Oysa McKinsey’in Çin raporu, dünyanın en önemli iktisadi aktörlerinden birinin bu geçiş döneminde iç piyasaya yöneldiğini ortaya koyuyor. Rapor, Çin ekonomisinde ağırlığın ihracattan iç piyasaya doğru kaydığını bizlere anlatıyor.
Esasen eğilim ilkesel olarak zaten önce iç piyasasında hakim olan bir ülkenin, daha sonra komşularıyla, daha sonra doğal ticaret pazarlarıyla ve en son alternatif pazarlarıyla ilgili bir güçlenme politikası uygulaması gerektiğini anlamlı kılıyor.
Bizde ise iç piyasayı tamamen ithalata teslim eder bir fotoğraf içerisinde, ihracat odaklı bir plan üzerine uygulamaya geçileceğini görüyoruz. Dış ticareti sırf ihracat odaklı gören ve ithalat faktörünü göz ardı eden bu yaklaşımın sürdürülebilir bir tarafı yok.
Çin bize anlatıyor ki, ihracat pazarlarında büyük bir sorun yaşanacak. Herkes kendi pazarını korurken, dışarıya mal satmanın, mal satarken de katma değerli ürünlerle para kazanmanın, bu aşamada da diğer katma değerli ürün yapan ülkelerle kavga etmenin önünün açıldığı ve tavırların sertleşeceği bir sürece girdik.
Çin ile ilgili bu rapor ve ülkenin eğilimi açık açık dünya ekonomisindeki resesyonu, sıkıntıyı bağırırken, bizim akıl karışıklıklarımız, taraf seçmeye çalışırken de kendi tarafımızı unutuyor fotoğrafımız, ders çalışmaya muhtaç bir görüntü veriyor. Devir envanter, planlama, iç pazara hakim olma dönemi ama, kime anlatacaksınız?