Eğit donat besle kargayı, oysun gözünü!
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Türk devletinin bekası ve Türk milletinin güvenliği için vardır. Bu nedenle attığı her adımda bu iki ana görevi göz ardı edemez! Hükümetler gelir ve giderler ama devlet kalıcıdır. Seçimle de gelmiş olsa emperyalizmin çıkarları doğrultusunda gizli ve örtülü faaliyetler içinde bulunan iktidarlar bu girişimlerini TSK üzerinden aklayamaz, aklayamamalıdır!
Diğer taraftan TSK, koşullar ne olursa olsun hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk açısından meşru zeminin dışına çıkamaz, çıkmamalıdır! Çünkü herhangi bir iktidarın hesapsız kitapsız ihtirasları ve özel çıkarları için hukuki sınırların dışına çıkılırsa, büyük bir itibar kaybı yaşanır. Partiler günün birinde yok olup gider ama TSK kalıcıdır ve bu ağır etiketi üzerinde taşımak zorunda kalır.
Yıkılmaz denilen Anavatan Partisi (ANAP), bugün mazinin solan yaprakları arasında kalmıştır. TSK geçmişten gelip geleceğe uzanan kutsal bir değerler silsilesi üzerinde kurumsallaşmıştır. Bu nedenle hem ülke içindeki kutsiyetini hem de uluslararası arenadaki saygınlığını korumalıdır.
ABD ve kuyrukları dışında da bir dünya vardır. Tüm ülkeler Suriye’de yaşanan olayları büyük bir dikkatle izlemektedir. TSK’nın, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) denilen yasa dışı militan ve terörist grubun eğitiminde aktif rol üstlenmesi tarihsel bir kırılma anlamı taşır!
Rusya’da günlük olarak İngilizce yayımlanan “TheMoscow Times” adlı gazetede yer alan bilgiler bir ön ikaz olarak kabul edilmelidir. Gazeteye göre Putin, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Suriye’nin iç meselelerine daha fazla karışmaması için uyarmış, aksi halde bölgeyi ateşe açacak yıkıcı bir savaşı tetikleyeceğini” ifade etmiştir. Putin ayrıca, “Türkiye’den topraklarını cihadist teröristlere kapamasını” talep etmiştir.
Putin’in Soçi’de ITAR-TASS haber ajansına verdiği dikkat çekici demeçleri de hatırlatalım:
“Türkiye küresel terörizm için uluslararası bir merkez (internationalhub) oldu. Türkiye’deki rejim uluslararası güvenlik için ciddi bir tehdittir ve bölgesel istikrarı tehlikeye düşürmektedir. Rusya, Erdoğan’ın Ortadoğu’daki intihar macerasını engellemek için her türlü tedbiri alacaktır. Türkiye ve Katar’ın istihbarat örgütleri, Irak ve Suriye’de on binlerce günahsız sivil insanın canına mal olan bir mezhep savaşını kışkırttı. Eğer Türkiye sadece Beşar Esat’ı devirmek için müdahale ederse, Arap müttefikimize füze, silah ve cephane sevkiyatımızı daha da artıracağız.”
Hürriyet ve Aydınlık gazetelerinin haberlerine göre, ABD-AKP ortak projesi olan iki bin kadar ÖSO militanının eğitip donatılması faaliyeti Kırşehir’deki bir askeri tesiste gerçekleştirilecektir. Hayata geçirildiği takdirde böyle bir gelişmenin önünde hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk açısından çok sayıda bariyer mevcuttur.
İç hukuk açısından sakıncalar taşımaktadır; çünkü Türkiye Suriye’ye resmen savaş ilan etmemiştir. Bu tür faaliyet, hangi açıdan bakarsanız bakın düşmanca bir eylem olarak tanımlanır ve karşı tarafın mukabele hakkı doğar. Dolayısıyla bir savaşı tetikleyebilecek risk unsurlarını bünyesinde barındırmaktadır. İç hukukumuz kimseye bu tür girişimlerde bulunma hak ve yetkisi vermemektedir.
Uluslararası hukuk açısından ise bu inisiyatiftam bir fiyaskodur. Çünkü Birleşmiş Milletler ve Cenevre Sözleşmelerinin açık, kesin ve bariz bir ihlalidir. Uluslararası düzene karşı girişilen bir başkaldırıdır. ABD’nin işin içinde olması bu eylemi meşru kılmaz. Meşru olmayan bir eylemde bu konuda sicili bozuk bir büyük devletin peşine takılmak, kuyruğa girenleri dünya kamuoyu önünde ahlaken de yaralar.
Tüm hukuki kaygıları bir kenara bıraksak bile bu eylem, sonuçları itibarı ile Türk jeopolitiğine onarılması imkânsız hasarlar verebilecek tehlikelerle doludur. Suriye devletinin aradan çekilmesi, Kürtlerin denize çıkışını ve dolayışla devletleşme sürecini hızlandıracak, zaten kevgire dönen güney sınırlarımızda, PKK ve PYD de dâhil her türden terör örgütü cirit atacaktır.
Türkiyekendi jeopolitiğine darbe indirecek kadar gerçeklerden kopamaz, kopmamalıdır! Ayrıca bu girişim, Suriye, İran ve Rusya gibi ülkeleri “karşılık verme” arayışlarına itebilir ve ne gibi uğursuz sonuçlarla karşılaşabileceğimizi bugünden kimse kestiremez!
Tek yönlü olan emperyalizm trenine elinde valizle binenler acı, hüsran ve felaket dalgaları ile çevrelenmişdüşkünler garındabavulu olmadan trenden iner ve aynı zamanda da tarih ve insanlık önünde lekelenirler.
Kendi ülkesinde esir düşen subaylar olarak, TSK’nın bizden can simidini esirgemesini, kişisel bir mesele olarak görüp kabullenebiliriz ama bu yüce kurumun bilinmeyen bulanık sulara yelken açmasını kabullenemeyiz ve yüreğimizden bir parça kopar.
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr