Hindistan, Kovid-19 ve eşitsizlik: Sokaklarda yakılan fakir ölüler ve özel jetlerle kaçan zenginler
Hindistan’da Kovid-19 vaka sayısı 18 milyona ulaştı. Şubat ayında ülkede günlük 10 bin civarında vaka görülürken, vaka sayısı Mart ayında yavaş yavaş artmaya başladı ve Nisan ayının başından itibaren hızla arttı. 25 Nisan 2021’de ülkedeki vaka sayısı 354 bine ulaştı.
Salgından dolayı hayatını kaybedenlerin sayısı ise 200 bine yaklaştı. Ölüm vakalarına göre bir sıralama yaptığımızda, Hindistan, ABD, Brezilya ve Meksika’dan sonra Kovid-19 salgınından en çok etkilenen dördüncü ülke durumunda.
Ülkede hastaneler dolu ve birçok insan oksijen yetersizliği nedeniyle hayatını kaybediyor. Şimdi tüm dünya Hindistan’ın nerede hata yaptığını tartışıyor. BBC Hindistan Muhabiri Soutik Biswas, 19 Nisan 2021’de BBC Türkçe çıkan haberinde Hindistan’daki Kovid-19 vaka sayılarının artışını eyalet seçimlerine ve kriket maçlarına bağlıyor.[1] Biswas, salgının ikinci dalgasının ortaya çıkmasındaki en önemli nedenler arasında kriket maçlarını izleyen 130 bin kişinin çoğunun maskesiz olmasını, seçim çalışmaları sırasında sosyal mesafeye dikkat edilmemesini, düğünlere ve toplantılara gidilmeye başlanmasını ve hükümeti dini toplanmalara izin vermesini gösteriyor.
Hindistan Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Dr. K. Srinath Reddy ise artışlar konusunda “Bir zafer havası vardı. Kimileri sürü bağışıklığının oluştuğunu düşündü. Herkes işine gücüne dönmek istiyordu. Zafer söylemine inanmak istediler ve az sayıdaki uyarıya da kimse kulak asmadı” diyor.
ÖZELLEŞTİRMELERİN AĞIR FATURASI
Koronavirüs vaka sayısındaki artışlarda toplumların hata yapması kaçınılmaz, ancak açıklanan gerekçeler Hindistan’daki hikayenin sadece bir kısmını anlatıyor. Hindistan’ın küresel salgınla mücadeledeki başarısızlığını sadece halkın yaptığı yanlışlara bağlamak, ülkedeki ekonomik yapısal sorunları görmemizin önüne geçiyor.
Marksist tarihçi ve gazeteci Vijay Prashad, “Hindistan'daki Kovid-19 Felaketi Büyümeye Devam Ediyor” adlı yazısında Hindistan’ın başarısızlığının ekonomik nedenlerini çok iyi açıklıyor:
“Sağlık hizmetlerini özel sektöre devretmenin ve kamu sağlığını yetersiz finanse etmenin sonuçları çok kötü olmuştur. Jan Swasthya Abhiyan gibi kamu sağlığı hizmetlerinin savunucuları, yıllardır, kamu sağlığına daha fazla hükümet harcaması ve kar odaklı sağlık hizmetlerine daha az güvenilmesi çağrısında bulunmaktadır. Bu çağrılara duymazdan gelindi.
Hindistan hükümetleri sağlığa çok düşük tutarlar harcamaktadır – 2018’de GSYİH’nin yüzde 3,5'ine denk gelen bir rakam on yıllardır aynı kalmaktadır. Hindistan'ın satın alma gücü paritesine göre kişi başına cari sağlık harcaması, 2018'de Kiribati, Myanmar ve Sierra Leone’nin rakamlarının civarında 275,13 dolardı. Bu, Hindistan gibi endüstriyel kapasiteye ve zenginliğe sahip bir ülke için çok düşük bir rakam.
2020'nin sonlarında, Hindistan hükümeti her 1.000 Hintin 0,8 tıp doktoruna ve 1,7 hemşireye sahip olduğunu itiraf etti. Hindistan'ın büyüklüğünde ve zenginliğinde olan hiçbir ülkede bu kadar düşük sağlık personeli yoktur. Bu daha da kötüleşiyor. Örneğin Çin her 10.000 kişi için 43,1 yatağa sahipken, Hindistan her 10.000 kişi için 5,3 yatağa sahiptir. Hindistan, 100.000 kişi için yalnızca 2,3 yoğun bakım yatağına sahip (Çin'deki 3,6 yatağa kıyasla) ve yalnızca 48.000 ventilatöre sahip (Çin yalnızca Wuhan'da 70.000 ventilatöre sahipti).
Tıbbi altyapının zayıflığı tamamen özelleştirmeden, sistemlerini en yüksek kapasite ilkesiyle çalıştıran ve en üst sınırdaki yüklenmelerle başa çıkma kabiliyetine sahip olmayan özel sektör hastanelerinden kaynaklanmaktadır. Optimizasyon teorisi, normal zamanlarda hastanelerin kapasite fazlasına sahip olacağı anlamına geleceği için, sistemin ani artışlarla başa çıkmasına izin vermemektedir. Hiçbir özel sektör gönüllü olarak fazla yatak veya fazla vantilatör geliştirmeyecektir. Bir küresel salgında krize kaçınılmaz olarak neden olan budur.
Düşük sağlık harcaması, tıbbi altyapıya düşük harcama ve sağlık çalışanları için düşük ücret anlamına gelir. Bu, modern bir toplumu yönetmenin kötü bir yoludur”.[2]
HİNT-ÇİN REKABETİNİN OLUMSUZ ETKİLERİ
Batı dünyası tarafından “dünyanın en büyük demokrasisi” diye göklere çıkarılan Hindistan, diğer Batılı ülkeler gibi neoliberal ekonomiye bağlılığının bedelini ödüyor. Hindistan’ın ilaç endüstrisinde dünyanın en büyük üçüncü üretici olması ve küresel aşı üretiminin yüzde 60’ını gerçekleştirmesi yaşadığı Kovid-19 krizini çözmek için yeterli değil.
Emekli Hint diplomat Bhadrakumar, temel sorunun Hint hükümetinin Çin karşısındaki takıntılı bir rekabet ve üstünlük sağlama çabası olduğunu belirtiyor ve “Narendra Modi Hindistan’ı “dünyanın eczanesi” olarak ilan ederek büyük bir hata yaptı” diyor.[3] Bhadrakumar, salgının kötüye gitmesinin ardından Hindistan’ın dünya eczanesi olmaktan çıktığını ve çaresizce aşı arayan bir ülke haline geldiğini belirtiyor.
Modi’nin bu başarısızlıktaki payı açık ancak Hint dış politikası da ülkenin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir çizgide değil. Ülkede durum kötüye giderken Çin Hindistan’a yardım etmek istedi ancak Hindistan başlarda bunu kabul etmedi.[4] Sri Lanka Çin Büyükelçiliği daha sonra Twitter’dan yaptığı açıklamada Hong Kong’tan Hindistan’a 800 oksijen yoğunlaştırıcısının gönderildiğini ve bir hafta içinde 1.000 tane daha gönderileceğini açıkladı.[5]
Hindistan Batı sistemi içinde yer aldığı için Çin ve Rusya gibi Asya ülkelerinin yaklaşımlarına hep şüpheyle yaklaşıyor. Çin karşıtı uluslararası siyasetin en önemli aktörlerinden biri olan Hindistan için Çin’in insani yardım teklifini kabul etmemesi bu açıdan şaşırtıcı değil. Hindistan, uzun yıllar Batı’nın sömürgesi olarak kaldı ancak bağımsız olduktan sonra bile Batı hegemonyasının etkisi altında varlığını sürdürmeye devam etti.
Batı hegemonyasından bağımsız bir Hint dış politika anlayışının yokluğu, Hint seçkinlerini tatmin edebilir ama bu Hint halkı için pahalıya patlıyor. Bu yüzden, Hindistan’ın en zengin kesimleri salgın koşullarının ağırlaşmasının ardından özel jetleri ile Dubai’ye kaçıyor.[6] Hindistan’ın tarifesiz havayolu şirketi “Air Charter Service” sözcüsü “Yarın Dubai'ye 12 uçuşumuz var ve her uçuş tamamen dolu” diyor.[7] Ülke nüfusunun yüzde 28’ini oluşturan 364 milyon insanın ise yurt dışına kaçacak jetleri yok ve kaderleriyle baş başa kalmış durumda.
Hindistan’ın Çin karşıtlığı ve yükselen Asya ülkeleriyle bütünleşmeyi reddetmesi Hint halkına zarar veriyor. Hindistan’ın mevcut ekonomi ve dış politikaları ne Kovid-19 salgını ile başa çıkabilir ne de Hint halkı için parlak bir gelecek sağlayabilir. Bir tarafta kamucu sağlık sistemi ile koronavirüs salgınını kısa sürede kontrol altına alan ve birçok ülkeye yardım eli uzatan Çin pratiği var, diğer tarafta ise para ve kar merkezli sağlık sistemini uygulayan ve vatandaşlarını insan onuruna yakışmayan bir durumda yaşamaya zorlayan Hint pratiği var.
Hindistan, Çin’in 850 milyon insanı yoksulluktan kurtaran kalkınma ve büyüme stratejisinden ilham alması ve Avrasya ile bütünleşmesi gerekirken Batı’nın Çin’i çevreleme politikasına dahil olarak sahip olduğu sorunları daha da derinleştiriyor. Kovid-19 salgını sırasında Hint zenginler özel jetlerle yurt dışına kaçarken binlerce fakir insan yetersiz sağlık sisteminden dolayı hayatını kaybediyor ve cesetler sokaklarda yakılıyor. Bu iki uç örnek ülkedeki ekonomik eşitsizliğin en çarpıcı örneği. Hindistan’ın bu köklü sorunlarının çaresi Avrasya’da ama Hint yönetici sınıflarının Avrasya’ya yönelme ihtimali çok düşük.
[1] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56802705
[2] https://www.counterpunch.org/2021/04/26/the-covid-19-catastrophe-in-india-keeps-growing/
[5] https://twitter.com/ChinaEmbSL/status/1386365020292804610