Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

IMF’nin bu kararı, sert rüzgarın habercisi

Türkiye baskın seçimle, kendi içinde oyun oynarken başımıza uluslararası arenada sıkıntı yaratacak bir davanın karar tarihi yaklaşıyor. Israrla belirtiyorum ki, bu sürecin hakkınca yönetildiğini düşünmüyorum.

7 Mayıs 2018 günü Atilla Davası’nda karar açıklanacak. Kim haklı, kim haksız meselesinden ayrı düşünün. Çünkü buradaki yaptırımların sonuçlarını 80 milyon olarak ödeyeceğiz. Türkiye’nin bu süreci yönetmesi gerekiyor.

Ortada katılırsınız ya da katılmazsınız bir hapis kararı var. Bunun resmiyet kazanmasının ardından da yeni dosyaların gelebileceği konuşuluyor. Katar ile Arap ülkelerinin kavgasını hatırlayın. Orada Katar’ın bir Truva atı olduğunu ısrarla belirtmiştim. Ardından sözde oylama ile devre dışı bırakılan Barzani ve tek figüran PKK uzantısı PYD’nin başımıza bela açacağını vurgulamıştım.

Nitekim olan da buydu. Ardından Afrin ile başlayan harekat, bölge ülkeleriyle olan eksik bacaklı siyaset, son Rusya – ABD tartışmasında bizi köşeye sıkıştırdı. Sonra ABD’nin bu ülkeyi bombalamasını memnuniyetle karşıladığımızı açıklayan yetkililerimizi gördük. Şüphesiz bu işten Rusya’nın hoşnut olduğu söylenemez.

Ama burada halen bilmece özelliği taşıyan bir PYD meselesi var. İran- Türkiye – Rusya’dan oluşan üçlü zirvede bile bu örgüt terörle birlikte anılmadı; yani belgelere geçmedi. Hemen ardından da ABD ve Rusya Suriye’de karşı karşıya geldi. Geldi mi acaba, onu da bilmiyoruz.

Tekrar dönersek Katar ve Atilla Davası’na... Birinde terör örgütlerine finans suçlaması vardı; diğerinde ise İran’a müdahalenin bahanesini yaratmaya çalışan bir ihlal iddiası. Tekrar altını çiziyorum. Burada ne yaşanmıştır bilemeyiz. Ama söylenenlerin, söyleneceklerden az olduğu ve sümen altında bekleyen bir şeyler olduğu görülüyor.

Nitekim 7 mayıs yaklaşırken, IMF’den ilginç bir düzenleme haberi geldi. Uluslararası Para Fonu, tüm üyelerin yolsuzluk açısından denetlenmesini ve sonuçların borç verme kriteri olarak esas alınmasını kara bağladı.

Bize ne IMF’den deyip işin içinden çıkamazsınız. Birincisi söylendiği gibi IMF’ye parasını ödeyerek kurtulamadık. Uluslararası finans çevreleri, IMF’nin yılda 2 defa yaptığı 4. Madde gözetim raporlarını esas alıyor. Yani IMF kefaleti olmadan finans bulamazsınız. Bulmadınız diyelim.

Ama iş burada bitmiyor. IMF’nin bu düzenlemesi çok dürüstlük esas alan bir uygulamaya benzemiyor. Sanki bir Ali Cengiz Oyunu’nun parçası gibi. Çünkü alt maddelerde para aklama ve terörizmin finansmanı gibi kriterler de belirleniyor.

Şayet Katar üzerinden bir suçlama gelir, Atilla Davası’nın tahmin edilen süreci başka dosyalarla devam eder, IMF’den de bu tarz bir rapor çıkarsa sıkıntı büyür. Zira haklı ya da haksız bir terörizmi finanse etme suçlaması, Birleşmiş Milletler Kararı doğrultusunda ambargo ile sonuçlanır.

Orada ambargo yersek, döneriz doğuya diyebilirsiniz. Fakat burada da Suriye’nin bombalanması sırasında yapılan açıklama, tekrar bir güven zedelenmesine yol açıyor. Bu tebrik, ABD’ye sus payı ise, bu sefer de kavgalı olduğumuz dönemde söylenen ve daha sonra üstü kapatılan Lavrov’un Suriye dosyası gündeme gelir. Yani tam bir kıskaç altına giriyoruz.

Ne yazık ki haklı ya da haksız olmanız bir anlam ifade etmiyor. Adım adım kapana itiliyoruz ve bu süreci de yönetmek bir yana, kendi iç politik gelişmelerimize odaklanıyoruz. Türkiye’nin danışmanları çöpe atıp, gerçek Dışişleri kadrolarıyla bu meseleye el koyması ve süreç yönetmesi gerekiyor.

Üstelik elimizde iki taraf açısından da kullanabileceğimiz bir PKK uzantılı PYD/YPG gerçeği var. Bir an önce uluslararası hukuk arenasında hamlemizi yapıp, doğru düzgün takip edip bu meseleyi gündeme getirmeliyiz. Aksi takdirde her karambolde yeni bir gelişmeyle adım adım bizi köşeye sıkıştırmanın hamlelerini yapıyorlar.

Davalar ile gerçekler mi? O mesele Türkiye içinde bir gün hukuk tesis olunca görülür. Ama uluslararası mahkemelere düşmeyelim. Sonuçlarını 80 milyon olarak öderiz.

nin imf kararı Bu Rüzgarın sert habercisi