Murat İnce
Murat İnce Köşe Yazısı

TKP (M-L) kurucularından Muzaffer Oruçoğlu'nun Afganistan değerlendirmesi

Muzaffer Oruçoğlu renkli bir kişilik. Kritik anlarda doğru karar vermede zorluk çektiğini o çevrenin önde gelenlerinden dinlemiştik. Oruçoğlu hapishaneden tahliye olduktan sonra yurt dışına çıktı. İlk yıllar TKP (M-L)'nin farklı kanatlarının düzenlediği etkinliklere katıldı. Pek çok kez kendini dinleme olanağımız oldu. Muzaffer Oruçoğlu yazar ve ressam olarak Avustralya'ya giderek yaşamını orada sürdürüyor. Sayın Oruçoğlu TKP (M-L)'nin ilk kurucuları arasında yer alır ve o çevrenin arenasında eğreti olarak duruyor. Örgüt sayısız kez bölündü ama onların içinde 1981 ve 1987 bölünmesi sonrası darmadağın oldu.

Türkiye Komünist Partisi Marksist-Leninist (TKP (M-L) ) 24 Nisan 1972 yılında Malatya'nın Akçadağ ilçesinin Kürecik nahiyesine yakın bir köyde İbrahim Kaypakkaya, Ali Taşyapan ve Ali Mercan tarafından kuruldu. İbrahim Kaypakkaya'nın liderliğinde oluşan TKP (M-L) önderliği Koordinasyon Komitesi (KK) Arslan Kılıç, Muzaffer Oruçoğlu, Cem Somel ve Almanyalı Kadir’inde katılımıyla 7 kişiden oluştu. Örgüt 1978 yılında 1. Konferansını yaparak Genel Sekreterliğe Süleyman Cihan'ı getirdi. Örgüt Haziran 1978'de "Çıkarken Partizan" broşürü çıkardı. 1 Temmuz 1978 yılında "Partizan" isimli 12 sayı çıkan dergiyi yayınladı ve daha sonra farklı isimlerle dergilerle yayın hayatına devam etti. Partizan dergisi'nin ilk sayısı Mao Zedung'un "Üç Dünya Teorisi"ni eleştiriye ayırmıştı. TKP (M-L) 1978 sonrasında sayısız defa bölündü ve marjinal bir grup haline dönüştü. Örgütle ilgili şimdilik bu kısa not yeterlidir.

Geçerken bir anımızı paylaşalım. Genel Başkan Doğu Perinçek beni arayarak Muzaffer Oruçoğlu ile görüşmemi istedi. Kendisini Frankfurt'ta eylemde gördüm ve Başkan Doğu Perinçek'in selamlarını getirdiğimi ve konuşmak istediğimi söyledim. Kendisine, "TKP (M-L)'nin zamanını doldurduğunu ve hayatta kalan ilk kurucuların (Arslan Kılıç, Muzaffer Oruçoğlu, Ali Mercan, Ali Taşyapan ve Cem Somel) ortak bir bildiriyle bunu kamuoyuna deklare etmeleri" önerisini ilettim. Muzaffer Oruçoğlu hayır demedi, "Murat kardeşim sağol, Başkana selamlarımı ilet üzerine düşüneceğim" dedi. Ali Taşyapan'a ise ulaşamadık.

AFGANİSTAN'DA ABD YENİLDİ

Sol Parti, EMEP, TKP, TKH (TKP'den kopan grup) ortak açıklamada bulunarak "Ne Sam Ne Saddam" tavrında ısrarlı olduklarını açıkladılar. Yine değişik solumsu oluşumlar, dönekler ve neoliberallerde aynı teraneyi tekrarladılar. Kısacası o tür solun cephesinde değişen yeni bir şey yok! Lafta antiemperyalist fiiliyatta emperyalizmin örgütleriyle saf tutma alışkanlıklarını devam ettiriyorlar. Ufukta değişim ise görünmüyor!

Muzaffer Oruçoğlu ise o kesimden farklı bir analizde bulundu. Bulundu bulunmasına da o andan itibaren hem kendi eski yoldaşlarından ve hem de değişik solumsu çevrelerden ağır eleştiriler aldı. Oruçoğlu kendi facebook sayfasından yaptığı paylaşımda şöyle diyordu: "Taliban, Afgan ticaret burjuvazisinin en üst kesiminin ve toprak ağalarının şeriatçı bir hareketidir. Amerikan emperyalizmi tarafından devrilen bu hareketin Amerikan işgaline ve işbirlikçilerine karşı yürüttüğü savaş, haklı bir savaştır. Sosyalizm kisvesi altında yapılan dokuz yıllık Sovyet işgaline karşı, çeşitli sınıf ve tabakaların önderliğindeki direnişler de haklıydı. Kısa aralıklarla birbirini izleyen bu işgaller, Afgan sömürücü sınıflarına ve onların bir kanadının şeriatçı sistemine güç verdi. Fransız devriminin ateşini ordularıyla Avrupa mutlakiyetinin bağrına taşıyan Napolyon, Kutuzov’dan daha ileri bir kafaya sahipti. Kutuzov, Avrupa mutlakiyetinin kalesi durumunda olan çarlığın baş generaliydi. Ama İşgale karşı direniyordu. Haklıydı. Kaldı ki, emperyalist kapitalizm, Napolyon kapitalizmi değildir. Daha korkunçtur."

Muzaffer Oruçoğlu Gazete Patika'da "İt Dalaşı" başlıklı ayrıntılı bir yazı kaleme aldı. Orada da esas olarak aynı görüşlerini tekrar etti. Bunun üzerine yüzlerce tepki paylaşımı oldu ve hakarete varan sözlere maruz kaldı. Ayrıca Oruçoğlu'nu Doğu Perinçek ile aynı yerde buluştuğunu söyleyenler şu paylaşımlarda bulundular: "Sen siyasete girme artık amca ya git öykü yaz roman karala ama siyasete girme! Bize bir tane Doğu Perinçek yetiyor", "Adam Talibana meşruiyet tanıyor. Tıpkı eski yoldaşı Perinçek gibi siz de bu delirme halini savunuyorsunuz öyle mi?", "Muzaffer Perinçek iş başında", "Helal olsun sana Oruçoğlu Talibanı da destekledin ya aslında sen ve Perinçek siyam ikizleri gibisiniz"

Muzaffer Oruçoğlu 1979 yılında Niğde cezaevinde arkadaşlarının da katkısıyla Sovyet sosyal emperyalizminin Afganistan'ı işgaline karşı kitap yazmış ve bunu Süleyman Cihan'a vererek basılmasını istemişti.

HAKLI BİR DİRENİŞ

Muzaffer Oruçoğlu "İt Dalaşı" başlıklı yazısının girişinde: "Küreselleşen teoriler ne derse desin mevcut dünya, hala uluslardan, devletlerden, ülkelerden, sınırlardan oluşuyor. Bu devletlerin bir bölümü çok uluslu devletlerdir. Bir bölümü modern bir yaşam sürdürürken bir başka bölümü orta çağ karanlığından tam çıkamamanın sancısını yaşıyor" doğru tespitinde bulunuyor. Yazısında katılmakta güçlük çekeceğimiz tahlillerin bulunması esası göz ardı etmemizi gerektirmiyor.

Yazının ayrıntısına ve yorumlara girmek yerine aşağıda Sayın Oruçoğlu'nun görüşlerinden özet sunuyoruz.

"Bir devletin bir başka devleti işgal etmesi durumu, işgale uğrayan ulusun tüm sınıf ve kategorilerini infial içine sokar. Bu bir kartalın tavuğa ve civcivlerine saldırması gibidir. Aniden parlayan bu infial giderek bir savunma savaşına yol açar. Bu savaşa da o anda hazır olan güçler önderlik ederler. Bu hazır güçler Asya’da genellikle burjuvazi ile toprak ağalarının en üst kesimleridir. Türkiye’de Mustafa Kemal, Afganistan’da Emanullah Han ve Hindistan’da Gandhi önderliğinde yürütülen işgal karşıtı savaşları örnek gösterebiliriz buna. Taliban’ın zaferiyle sonuçlanan bu son savaşı da örnek gösterebiliriz."

"Bu savaşlarda bizim tavrımızı belirleyen asıl unsur, ulusların bağımsız yaşama ve kendi kaderlerini tayin etme hakkı ilkesidir. Bu ilke, bağımsız yaşamın ve sağlıklı gelişmenin yolunu açan, sınıf mücadelesini öncelikli hale getiren, ona güç ve imkan veren bir ilkedir. Direniş, işgale karşı önderlik eden sınıfın niteliğine bağlı olarak, anti-emperyalist, anti-sömürgeci veya anti-işgalci niteliğinde ortaya çıkabilir. Hangi nitelikte ortaya çıkarsa çıksın, özünde haklı bir direniştir. Yeter ki ulusun kendi kaderini tayin hakkını çiğneyen güce yönelmiş olsun."

"Taliban’ın yirmi yıllık Amerika ve NATO işgaline karşı yürüttüğü direniş, anti-emperyalist değil, ama emperyalizme darbe vuran, işgali defetmeye matuf, anti-işgalci bir direniştir. "

"Bugünkü devrimci güçlerin ezici çoğunluğu Taliban’ın Amerikan işgaline karşı 20 yıldır sürdürdüğü savaş noktasında haklı olmadığını söylüyor. Onu, ortaya çıktığı topraklar üzerindeki ezilen inançları ve milliyetleri hedef alan IŞİD ile aynılaştırıyor. Bu çoğunluğa göre, Amerika'da, Taliban’da haksızdır ve bu savaş, 20 yıllık danışıklı bir savaştır, bir it dalaşıdır. Keyhüsrev’in satraplarına, İskender’in ve Timur’un güçlü ordularına, ve ayrıca İngiliz, Çarlık ve Sovyet ordularına karşı verilen savaşlarda mı danışıklıydı, birer it dalaşı mıydı acaba diye düşünmeden edemiyor insan."

"Peki Amerika ne yaptı? Dokuz yıllık bir işgal ve iç savaştan yeni çıkmış yoksul bir ülkenin yönetimini, “benim ikiz kulelerimi yıkan teröristi bana teslim etmiyorsun,” diye, komik bir gerekçeyle, bir vuruşta yıktı ve NATO’yu da yanına alarak, Rusya ile Çin’in yumuşak böğrüne yerleşiverdi. Nasıl bir dönemdi bu? Amerika’nın rakipsiz kaldığı, zayıflayan hakimiyet alanlarını tahkim etmek istediği, Asya’da ve Ortadoğu’da yeni hakimiyet alanları arayışı içine girdiği ve önüne çıkanı tepelediği bir dönemdi."

"Bir dev, diğer devleri de yedeğine alarak, bir cücenin evine saldırıyor. Cüceyi 20 yıl boyunca işgal ettiği evin içinde çevire çevire dövüyor. Ve biz bu durumu uzaktan seyrederken şöyle diyoruz: Bu bir it dalaşıdır."

"Modern, ileri düşüncelerle değil de orta çağ düşünce ve değerleriyle donanan bir üst sınıf hareketi, bağımsız yaşama şiarıyla emperyalist bir işgale karşı direndiğinde, biz bu direnişe neden haklı bir direniş diyemiyoruz? Böylesi bir dünyada, ülkesini işgal eden bir emperyalist güce karşı direnirken, emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanmayan, işgalci emperyaliste karşı diğer emperyalist güçlerin şu veya bu şekilde desteğini almayan bir milli hareket var mı? Bunların üzerinde düşünmemiz gerekiyor."

"Uluslar da insanlar gibidirler; onların bağımsız yaşama hakkı, düşüncelerine, tarihlerine, inançlarına ve yaşam tarzlarına bakılarak tayin edilecek bir hak değildir. Tüm bunları aşan bir haktır. Bizim anlamakta zorlandığımız şey de budur sanırım."

Yirmi Yıllık işgal sürecinde Afgan halkının baş düşmanı merkezi iktidarı ele geçiren Amerikan emperyalizmi idi. Bu işgale karşı yönelen direnişler haklı ve meşruydu."

SONUÇ YERİNE

Muzaffer Oruçoğlu "İt Dalaşı" başlıklı yazısının pek çok yerinde "erken hüküm" vermektedir. Taliban'ın iktidarı almasının üzerinden fazla zaman geçmeden "baş düşman" ilan etmesi gibi yanlışları kabul etmek mümkün değildir. Biz bu yazımızda daha çok Sayın Oruçoğlu'nun her şeye rağmen ve bazı eleştirileri göze alarak Taliban önderliğinde dünya halklarının baş düşmanı ABD emperyalizmini yenmesi ve kovmasını esas olarak doğru analiz etmesini önemsediğimizi belirtelim.

ABD emperyalizminin Afganistan yenilgisi üzerine yazı döşenenlerin önemli bir kısmının sol maskesi altında bol "ama"lı tahlillere girişmeleri unutulmayacak ve günü geldiğinde suratlarına çarpılacaktır.

abd Afganistan emperyalizm Murat İnce