Gözümüz aydın turistler geliyor ama...
Her ne kadar İsveç gibi bazı ülkeler resmen Türkiye’ye turist olarak gitmemeyi tavsiye etse de İsveç’ten, Avrupa’dan ve özellikle Rusya’dan ülkemize gelen turistlerin sayısı her gün artıyor. Bu ülkemiz turizmi için sevindirici, çünkü turizm başlı başına ekonomik değeri yüksek bir sektör. Albenisi de yüksek. Ancak birçok halkadan oluşan bir zincir gibi kırılgan bir sektör. Tek bir halkanın kopması kolayca tüm zinciri kullanılamaz hale getirebilir.
Biz aslında Türkiye olarak çok şanslıyız. Çok güzel bir doğamız ve iklimimiz var. Aynı şehirde kıyıda denize girerken dağa çıkıp kayak yapabiliyoruz. Bin bir çeşit meyvemiz, sebzemiz ve dünyaca ünlü mutfağımız var. Çok önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir coğrafyamız, geniş ve çok eski bir tarihimiz, müthiş bir arkeolojik zenginliğimiz var. Tüm hoyratlığımıza rağmen büyüleyici bir flora ve faunamız var.
Ancak hep hatırlamamız gereken gerçek, dünyanın güzelliklerle, türlü meyvelerle süslenmiş, zengin tarihi ve coğrafyasıyla ünlü birçok köşesinin olduğu. Üstelik bunların bazıları tertemiz, yemyeşil ve tek bir çöp dahi göremeyeceğiniz büyüleyici yerler. Yani her alanda olduğu gibi dünya turizm sektörü de para kazanmayı sürdürebilmek için hep daha iyiye ve ileriye gitmek, yenilikleri daha güzel biçimde sunmak ve gelen misafirleri memnun etmek için bir arayışta. Oyunun kuralı bu!
Turist emek ister
Sözlük anlamıyla turist dinlenmek, görmek ve tanımak gibi amaçlarla geziye çıkan kimse, gezgin, seyyah demek. Dinlenmek isteyen turist sakin bir köşede kitabını okuyup dinlenebileceği, yılın yorgunluğunu atabileceği, kuş cıvıltıları ve rengarenk bir doğanın olduğu yerleri tercih eder. Gümbür gümbür ve birbirine karışan müzik sesleri, bağırış ve çağırış dolu ortamlardan kaçar. Görmek ve tanımak isteyen turist deneyimlidir, meraklı olur, her gördüğüyle ilgilenir, gezer dolaşır, daha önce gezdiği yerler ile karşılaştırır. Halkla yakınlaşır, konuşmak ister, sorar. Duyduğu cevapları ülkesinde duyduklarıyla, okuduklarıyla değerlendirir. Sonuçta turist olan kişi tatilini gıda zehirlenmesi nedeniyle hastane köşelerinde yatmadan, havuz ve sulardan enfeksiyon kapmadan, tacize uğramadan ve alışverişlerinde kandırılmadan tamamlamak ister. Hepimiz öyle isteriz.
Dünyanın farklı coğrafyalarına seyahat etmiş, pansiyondan beş yıldızlı otellere, ücra köy çadırlarından her şey dahil tatil köylerine kadar değişik şartlarda konaklamış bir turist olarak, deneyimler kazanmış bir kadın turist olarak, Türkiye turizmi beni çok ilgilendiriyor.
Turizm sektörü insanlar üzerinde yükselir. Daha havaalanı veya gümrük kapısında not vermeye başlarsınız. Pasaport polisinin davranışı, bekleme süreniz, havaalanının havalandırması, tuvaletleri, bavullarınızı taşımak için alanda bulundurulan bagaj arabalarından başlayan ilk gözlemleriniz konaklayacağınız yere varana kadar devam eder. Konakladığınız yer isterse toplu bir koğuş olsun, resepsiyonda size nasıl davranıldığını unutmazsınız. Personelin temizliği ve sizinle ilişkisindeki tutumu konakladığınız yerin temizliği kadar önemlidir. Kısacası çevrenizde olan biten her şeyi turist olarak bulunduğunuz ülkenin hanesine olumlu veya olumsuz not olarak yazarsınız.
Belediye hizmetleri turizmin yine en önemli halkalarındandır. Zaten belediye hizmetleri de insanlar tarafından insanlar için yapılmaz mı? Su ve kanalizasyon hizmetleri, elektrik, yolların kalitesi, ağaç ve çiçeklendirme, park ve bahçeler, çöpler ve genel olarak çevre temizliği hemen göze çarpar. Nepal Katmandu’da belediye temizlik işçilerinin grevi varken değil sokağa çıkmak otelin civarında dolaşmak dahi o kadar zordu ki. Koku bir yana çöp yığınları arasında yol bulmaya çalışmak yorucuydu. Hindistan’da Jaipur’un köylerinde aynı çöp yığını üzerinde gördüğüm bebekleri, köpekleri ve maymunları unutmam mümkün değil. Kochi’de o sıcakta açıkta akan lağım kanalları gibi kutsal şehir Varanasi de gördüklerim de olumsuz notlar arasına yerini almıştı. Buna karşılık Patagonya’da buzullar parkında, yerlerde ve otoparklarda, lokanta kenarlarında izmarit dahil tek bir çöp dahi görmemek, yolların temiz ve bakımlı olması olumlu gözlemlerimden olmuştu.
Halk pazarları da turistleri ilgilendiren diğer belediye hizmetlerinden. Gezdiğimiz her ülkede gündüz pazarlarına da gece pazarlarına da gittik. Bali’de en ufak bir memnuniyet belirttiğimizde önümüzde ellerini göğsünde kavuşturarak saygıyla eğilen insanlar, Beijing’de pazarlığı dahi bir eğlenceye çeviren güler yüzlü satıcılar, Bangkok’daki yorgun ama minnet dolu sokak lokantacıları, Louang Prabang gece pazarındaki sempatik satıcılar, Lima’daki saygılı işportacılar bu ülkelerle ilgili olumlu gözlemlerim.
Peki ya Türkiye’de nasıl? Yıllardır en iyi bildiğim yeri Bodrum, Turgutreis’teki durumu kısaca anlatayım. Turgutreis yerli turistlerin bol olduğu, her sınıftan yabancı turistin de konaklayabildiği, hatta salgın öncesi Yunan adası Kos’tan turistlerin teknelerle gelerek günübirlik ziyaret ettiği güzel bir beldemiz. O kadar! Gelişi güzel atılmış naylon poşetler her yerde, denizde ve karada. Yerler maskelerle, ıvır zıvır çöplerle dolu. Bin bir emekle yapılan kordon boyu ve yürüme yolu bakımsız, minicik bir toprak parçasına tutunarak hayat bulan palmiye ve zakkum fideleri yollardaki taşları, kaldırımları bozmakla meşguller. Yeni yapılmış beton iskelelerin üzerindeki kırılmış şişeler, teneke içecek kutuları, boş pet şişeleri, çekirdek kabukları çocuklar ve dört ayaklı can dostlarımız için tehlikeli. Çöp kamyonları sadece çöp konteynerlerini boşaltıyor ama yanına bırakılmış çöpleri almıyor. Yani çöp kamyonu geçtikten sonra da ortalık çöp dolu, şehir merkezinde de sahil boyunda da bir temizlik sorunu var.
Ünlü Turgutreis Pazarı’nda da durum farklı değil. Birini kandırınca kendini akıllı zanneden, saygısız, turist veya müşteri ile mesafesini koruyamayan, ulu orta küfür eden, vıcık vıcık insan tipleri sarmış pazarları ve çarşıları. Öyle ki bazıları turist kadınları taciz etmekten çekinmiyor. Yalnız veya kocalarının, sevgililerinin yanında olan kadınları pervasızca rahatsız ediliyor. Kim böyle yerlerde alışveriş yapmak ister? Kim bu tür satıcılara bir yıl boyunca bin bir güçlükle kazanıp tatilde harcamak için ayırdığı parasını kaptırmak ister? Siz kendi eşlerinizin, kızlarınızın turist olarak gittiği ülkelerde böyle durumlarla karşılaşmasını ister misiniz? Siz böyle karşılandığınız bir ülkeye yeniden turist olarak gelmek ister misiniz?
Hedef turizmde hep daha iyiye ulaşmaksa öncelikle belediyecilik hizmetleri kusursuz olmalı. Daha sonra da turistlerle karşılaşan kişiler temiz, saygılı, seviyeli olmalı. Tacizci, laubali, yapışkan bir samimiyeti iyi bir şey zanneden kişiler turistleri kaçırmak bir yana koca bir ülkenin insanlarını karalamaya yeter de artar bile.
Bizim halkımız sevecen, buyur etmeyi seven, bir lokma aşını paylaşan, karşısındakinin gözlerine bakarak dahi konuşamayan, hep saygılı ve hep yardımseverdir. Kaybolursunuz işini gücünü bırakır, sorup soruşturur sizi gideceğiniz yere ulaştırır. Paranız yetişmez “canın sağ olsun, bugünkü rızkımız buymuş” der, “tanrı misafiri” der evine kabul eder bir bardak çayını, ayranını ikram etmeden göndermez. Bahçede pişirdiği, mis gibi kokusu tüm mahalleyi saran ekmeği mutlaka paylaşır. Vermek için zorlasanız da paranızı da kabul etmez. İşte bu insanlar turizmimizin de yüz akları.
Turizm sektöründen gelir bekliyorsak önceliklerimiz çevre, temizlik, hizmet ve saygı, haksız kazançtan uzak durmak olmalı. Bu konuda herkes ve her kurum elinden geleni yapmalı, çok daha duyarlı olmalı. Eğitim ve kontrole önem vermeli. Bir kişiden sadece yerli/yabancı turist olduğu için fazla para istenmemeli, kimsenin karısına kızına göz dikip taciz etmemeli. Çevre ağaçlandırılmalı, parklar ve bahçeler bakımlı olmalı. Çocuklar için yeterli sayıda ve bakımlı oyun alanları yapılmalı. Çöp gibi bir sorun asla olmamalı.
Başarabilir miyiz? Elbette!