Soner Polat
Soner Polat Köşe Yazısı

Günümüzün kınalı Alileri, Kınalı Fatmaları Ankara'ya koşuyor...

Hikâye kısa ve anlamlıdır. İçinde bu toprakları vatan yapan değerleri gizler. Yuvasındaki yavrusunu korumak için kartala saldıran kırlangıcın öyküsüne benzer. Asil, sade, çıkarsız ve onurludur. Vatana saldırı olduğunda, hesap kitap biter. Strateji, taktik iflas eder. Düşmanın çelik dişleri kaybolur. Çünkü gözlere perde iner. Artık, ne pahasına olursa olsun, sonu nereye giderse gitsin, sadece yürekler görür; yürekler konuşur! Bedenler siper olur; diş, tırnak, taş, sopa, elde ne varsa onunla mücadele verilir. Yürekler yükselince, teknoloji harikası silahların sesi duyulmaz…

Çanakkale’de Kınalı Ali’nin hikâyesi, ülkemizin örf ve adetlerinin vatan sevgisi ile yoğrulunca nasıl yenilmez bir güce dönüştüğünü gösteren bir Anadolu destanıdır.

“Üsteğmen sorar:

-Adın ne senin evladım?

-Ali...

-Nerelisin?

-Tokat - Zile'liyim.

-Peki, evladım bu kafanın hali ne?

-Anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım!

O günden sonra Ali’nin adı “Kınalı Ali” kalır. Herkes kafasındaki kınayla alay eder. Bir gün Ali ailesine mektup yazmak ister. Okuma yazması da yoktur, arkadaşlarından yardım ister; hep beraber başlarlar yazmaya.

Ali söyler, arkadaşları yazar:

“Sevgili anne ve babacığım, ellerinizden öperim; ben burada çok iyiyim; beni merak etmeyin...”

Mektup biterken aklına gelir ve en sona şöyle yazdırır:

“Anacığım kafama kına yaktın; burada komutanlarım ve arkadaşlarım benle hep dalga geçtiler. Sakın kardeşim Ahmet’e de yakma, onunla da dalga geçmesinler. Ellerinden öptüm.”

Aradan zaman geçer. İngilizler kesin sonuç almak için tüm güçleriyle Gelibolu’ya yüklenmektedir. Bu cepheyi savunanlar ve giden takviyeler şehit düşer. Gelibolu düşmek üzeredir.

Kınalı Ali’nin Komutanı yerinde duramaz haldedir. Zira bölüğü acemi askerlerden teşkil edildiği için henüz sıcak temasa hazır değildir. Komutanların düşünceli halini gören ve durumun vahametini bilen Kınalı Ali ve arkadaşları yalvar yakar cepheye gitmek istediklerini söylerler. Ve Komutanları onları çaresiz ölüme gönderir.

Elbette Kınalı Ali’nin bölüğünden giden kimse geri dönmemiştir. Aradan zaman geçer. Kınalı Ali’nin anasına yazdığı mektuba cevap gelir. Komutanlar açar ve okur. Babası anlatıyordur Ali’nin:

“Oğlum Ali nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim. Öküzü sattık paranın yarısını sana, yarısını da cepheye gidecek kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum, zaten artık zahireye de fazla ihtiyacımız olmadığı için yorulmuyorum da siz sakın bizi merak etmeyin, bizi düşünmeyin…”

Mektubun sonunda şöyle der:

“Ali, ananın da sana diyeceği bir şey var:

Oğlum Ali, yazmışsın ki ‘Kafamdaki kınayla alay ettiler!’ ‘Kardeşime de yakma!’ demişsin. Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle, seninle dalga geçmesinler. Biz de üç şeye kına yakarlar:

Gelinlik kıza; gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye...

Kurbanlık koça; Allah’a kurban olsun diye...

Askere giden yiğitlerimize; vatana kurban olsunlar diye...

Gözlerinden öper selam ederim. Allah’a emanet olun!”

Mektubun aslı Çanakkale Müzesi’nde! Yolu düşenlere tavsiye ederim. İnsanı rahatlatır; içinizi açıklayamadığınız huzur ve gurur duyguları doldurur. Nasıl büyük bir Milletin mensubu olduğunuzu anlarsınız. Müze’den çıktığınızda, içinizden “toprakları, çamurları, taşları, yaprakları, deniz sularını ceplerinize doldurmak” geçer. Hiçbir değer yaratamayan zavallı yaratıklar, niçin Türk kimliğine saldırıyorlar? Cevabı oradadır. Emperyalizm ve onun içimizdeki her kesimden yardakçısının korktuğu Türk’ün o ruhudur! O ruh ölmez, ölümsüzdür, öldüremezler! Cesetlerimizi çiğneyebilirler. Ama o ruhun uzağından bile geçemezler…

Günümüzün Kınalı Ali’leri, Kınalı Mehmet’leri, Kınalı Fatma’ları, Kınalı Ayşe’leri bugünlerde akın akın Ankara’ya koşuyorlar. Mevki, makam, para, şan, şöhret almaya değil, “neleri var neleri yok” ülkeye vermek için koşuyorlar. Acılar içinde kıvranan nazlı yurdumuzun yaralarına merhem olmak için koşuyorlar. Düşmanın bağrımıza dayadığı hançere göğüslerini siper etmek için koşuyorlar.

Kurucu Atalarımız İstiklal Savaşı’nda çıkardıkları kanunla, iki öküzü olandan birisini almıştı! Kınalı Kuzular tüm dünya varlıklarının üstüne iki kolunu, iki bacağını, iki gözünü vermek için koşuyorlar. Gökyüzünde aradığımız adalet ve mutluluğu yeryüzüne indirmek için koşuyorlar. Ağaçları kesilen, dereleri kurutulan, suları siyanürle zehirlenen vatanın gözyaşlarını dindirmek için koşuyorlar. Tarihten önce bile var olan asil Türk Milleti’nin onur ve itibarını iade etmek için koşuyorlar. Milletimize iftira atan emperyalist çeteyi tarih ve hukuk önünde mahkûm etmek için koşuyorlar.

Bir lokma ekmeğe muhtaç edilen insanlarımızın sofralarına bereket getirmek için koşuyorlar. Tarım ve hayvancılığı yok edilen Türkiye’yi dünyanın en zengin sofrası yapmak için koşuyorlar. Aşağılan, itilen, horlanan kadınlarımızı başımızın tacı yapmak için koşuyorlar. Çarşafa ve türbana hapsedilen Cumhuriyet’i yükseltmek ve yüceltmek için koşuyorlar. Körpe evlatlarımızı örümcek kafalı gerici yobazın elinden kurtarmak için koşuyorlar.

Atamıza yapılan nankörlüğe ve saygısızlığa, “Dur!” demek için koşuyorlar. Yabancı ellerde PKK canileri karşısında iki büklüm duran devlet görevlileri devrine son vermek için koşuyorlar. Kamu otobüslerinden dövülerek atılan kahraman gazilerimizi sırtlarında taşımak için koşuyorlar. Kalleş PKK kurşunları ile şehit olan evlatlarımızın asil bedenlerine tabut olmak için koşuyorlar. Kelepçelenen demir yumruğu, düşmanlarımız için kâbus yapmak için koşuyorlar. Ciğerlerini ovalarımızın özgürlük havası ile şişirerek, bacaklarını dağlarımızın yalçın kayalıkları ile güçlendirerek koşuyorlar…

Daha mutlu, daha adil, daha özgür, daha zengin bir Türkiye için koşuyorlar. Karadeniz’den, Akdeniz’den, Ege’den, canımız ciğerimiz Doğu illerimizden güzel yurdumuza barış ve mutluluk rüzgârları estirmek için koşuyorlar. Kardeş kavgasına son vermek, özlemle kucaklaşan kardeşleri el ele, kol kola, gönül gönüle emperyalizmin karşısına birlikte dikmek için koşuyorlar.

Sadece ülkemiz için değil, Batı’nın kirli oyunlar ile cehenneme döndürdüğü komşularımıza cenneti geri vermek için koşuyorlar. Tarihi geri çevirerek, insanlığı Ortaçağ karanlığına hapsetmek isteyen küresel efendilere, “Yeter artık!” demek için koşuyorlar. Hiç durmadan, soluk almadan, arkalarına bakmadan koşuyorlar… Bulut, yağmur, rüzgâr, fırtına, şimşek, yıldırım olmak için koşuyorlar. Uçaklar gibi kanatlanıp uçmak için koşuyorlar… Yüreklerini kanat yaparak uçmak, Güneşi zapt etmek için koşuyorlar.

Kendilerini bu vatana kurban etmeye hazır Kınalı Fatma’lar, Ali’ler, Ayşe’ler, Ahmet’ler, Mehmet’ler, Hatice’ler 15 Şubat 2015 günü Ankara’nın caddelerini, sokaklarını, salonlarını hınca hınç dolduracak! Ellerimiz patlayıncaya kadar onları alkışlayalım. Geçtikleri yolları güllerle donatalım. Onlara kalplerimizin başköşelerinde yerler ayıralım. Kınalı Kuzularımıza inanalım ve sonuna kadar güvenelim. Yalnız olmadıklarını onlara güçlü bir şekilde hissettirelim!

Unutmayalım, ya Kınalı Kuzularımız yıldızlara hayatı götürecek ya da dünyamıza inecek ölüm!

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

ankara YA Günümüzün kınalı koşuyor