Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Ne bakanlar var

Milletin dişiyle tırnağıyla oluşturduğu fabrikaları, arazileri ‘babalar gibi satma’ anlayışıyla övünen, üretmenin şart olmadığını, daha ucuzsa ithal edilebileceğini söyleyen siyasilere sahibiz. Her ne kadar özelleştirme ile gurur duymamız isteniyorsa da, henüz 38 milyar doların nereye harcandığını bulabilmiş değiliz.

Zaten bu kafayla bağımlılıkta tepe noktaya vardık. Teknolojik olarak bağımlıyız. Sanayi, üretim ve ihracata bakıyorsun ara malı, hammadde bağımlılığı ortada. Tüm ihracat gelirimizi harcayarak hammadde tedarikimizin yüzde 77’sini karşılayabiliyoruz.

Tarım desen tohum dışarıdan geliyor. Pamuk üretmemek için her şeyi yaptığımız için onu da ithal ediyoruz. İplik fabrikalarının kapısına nasıl kilit vurduğumuz sanırım herkesin hafızasındadır. Bu ülke mercimeği, kurbanlık hayvanını bile ithal eder noktaya geldi.

Enerjiye geçiyorsun felaket üstüne felaket. Oran yüzde 74’lere varmış durumda. Elektrik üretebilmek için bile yüzde 44 oranında Rus’tan aldığımız doğalgazı kullanıyoruz. Bitmiş ürünlere bakıyoruz, raftan ithalat ülke ekonomisinin literatürüne girdi. Şimdi bir de nükleer çıkardılar başımıza. Bizim memlekette üretip, bize satıp, teknolojiyi vermeyecekler, ama atıkları bizim olacak. Ne güzel iş…

Oysa bu ülkede Nejat Veziroğlu sayesinde Uluslararası Hidrojen Enstitüsü kurulmuştu. Veziroğlu Hoca, kendilerine bu taleple gelen Amerikalılar’a Türkiye’de kurulması konusunda şart koşmuştu ve istenen gerçekleşmişti. Biz ne yaptık? Veziroğlu’nu kaçırmakla kalmadık, ondan sonra işin başına geçen Engin Türe’yi de saf dışı edip, birilerinin kendi adamını atamasına seyirci kaldık.

Sonuç: Hidrojen enerjisi romantik bir iş olarak algılanır oldu. Dünya devi otomobil firmaları bu konuda seri üretime geçmeye hazırlanırken. Üstelik bu öyle bir alan ki, dünyada her şeyin alternatif enerjisini buluyorsunuz, petrol tükendiğinde uçakları hidrojen olmadan kaldıramıyorsunuz. Hidrojen enerjisini en güvenli depolayan yakıt tankı ise bordan üretiliyor. Ne garip değil mi? Burada da dünya rezervinin önemli bir kısmı bizde, ama satmaya çalışıyoruz.

Peki elin bakanı ne yapıyor? Rus Tarım Bakanı Fyodorov gerçekleştirdiği bir ziyarette, sera sanayini inceleyip şu açıklamayı yapıyor: “Sera tesislerine ve sanayisine destek vererek, bu konudaki Türk ve Çin bağımlılığından kurtulmalıyız.” Dış ticaret fazlası veren, enerji kaynağı zengini bir ülkenin bakanının yaklaşımına bak.

Demek ki sadece para ile iş bitmiyor. Bu bir zihniyet meselesi… Peki bu zihniyet mevcut yapıdaki gibi çarpık olursa ne oluyor? Krize girmemek için tavizler vermek pahasına, yurtdışından borcunuzu çevirecek sıcak para peşine düşüyorsunuz. Yetmedi ormanları, arsaları, organik tarım alanlarını, borç parayla yaptığınız köprü ve otoyolları, bankalarınızı satmak için hazırlanıyorsunuz.

Üretmediğiniz, katma değer yaratmadığınız ve aslında para kazanamadığınız için ekonominin finansmanında da göbekten dışa bağımlı hale geliyorsunuz. Birileri size para satacak, faizini, kâr transferini göze alıp, borçlanarak ekonomi yöneteceksiniz. Ne büyük başarı değil mi?

Çetin Ünsalan

ulusalkanal.com.tr

Ne bakanlar var