Sıradaki gelsin
İktidarımız nezdinde ‘anamız ağladı’ diyerek durumu anlatan çiftçiye hakaretle başlayıp, marketçileri hatta onlara üretim yapan üreticiyi suçlayacak pozisyona kadar geldik. Bu süreç içinde yıllarca sıcak parayı oya tahvil edip sonra para kesilince faiz lobisi olarak nitelendirdiler.
One minute diye çıkış yapıp takip eden yılda İsrail’den ithalat patlaması yarattılar. İşsizlik konusunda her yere inşaat dikip, ülkede baskılı kur rejimiyle imalatçıyı üretim yapamaz noktaya getirip, sonra bunların yanlarına adam almamasını eleştirdiler.
Alışverişmerkezlerine ve bağlantılı olarak gıda marketlerine, hatta discount dediğimiz indirim marketlerine yol verip, sonra da bunların esnafı öldürdüğünden şikayete ettiler. İş isteyene gözünü toprak doyurması temennisinde bulunup, Soma’da ölenleri fıtratın sonucu olarak yorumladılar.
Gıda fiyatlarından yakınıp, üreteni daha çok yok edecek ve fiyatların böylece kontrol edilemez hale gelmesine neden olarak ithalatı desteklediler. Sonra kur kontrolden çıkınca bunları ülkeyi köşe sıkıştırmak için operasyon yapmakla suçladılar.
Konu başlığı değişti; terörden adalete, ekonomiden dış siyasete kadar hep birileri suçlandı. Dış güçlerimiz, lobicilerimiz, fırsatçılarımız, spekülatörlerimiz, hainlerimiz oldu ama bir türlü yaptığının sorumluluğunu üstlenen iktidarımız olmadı.
Gerçi hakkını yemeyelim. Ülkeyi bir beton mezarlığına çevirip, milyarlarca dolarlık borcu toprağa gömdükten sonra, başta İstanbul olmak üzere bu katliamın bir sorumlusunun da kendileri olduğunu belirtip af dilediler. Hatta bu konuşma 16 – 9 binasını örnek gösterip, kırgınlıklarını dile getirdiler; ama yıkım kararı veremediler.
Soğan baskınları düzenlediler; fırsatçı aradılar; bir baktılar soğan üretimini katletmişler; stokçu diye bir öcü yarattılar. Patateste kötü niyetlileri aradılar sonra, harap vaziyetteki Suriye’den patates ithal etme başarısını gösterdiler.
Ruslar’ın uçağını kim düşürdü halen belli değil. Tekel işçileri de kötüydü, atama isteyen öğretmenler de... Deprem sonrası toplanma alanlarının binalaşmasına karşı çıkanlar da art niyetliydi, emeklilikte yaşa takılanlar da...
Arka arkaya dizdiğinizde örneklerin sonu gelmiyor. Oysa halen 1999 depreminin ekonomik yıkımının ardından 2001 krizine sürüklenmiş ülkedeki atılan kasayı anlatıyorlar. Fakat buradaki onlarca örneğin her birinin bir kasa niteliğinde olduğunu görmüyorlar.
Hep başkaları suçlu. Ekonomi yönetimi bu konuda sütten çıkmış ak kaşık. Oysa ne diyor Mevlana? “Sütten çıkınca bütün kaşıklar aktır; önemli olan içinden çıktığın sütü ak bırakmaktır.”
Şimdi dizginlenemeyen fiyat artışlarında ve enflasyona etkisinde marketçiler var. Hatta bunlara üretim yapan 135 üretici firma da mercek altında. Ülkede bir tek yöneticiler hatasız. Sorumluluk taşımadan yetki sahibi olmak ne güzel? Sorun mu var? Sıradaki gelsin. Ne güzel dünya?
Çetin Ünsalan