Tülin Uygur
Tülin Uygur Köşe Yazısı

Çevre için biz ne yapabiliriz...

Çevre nedir sorusuna birçok cevap verilebilir ama en basit biçimde dünyadaki tüm yaşayan ve yaşamayan şeylerden oluştuğunu söylemek yeterlidir. Kendimizi merkez alarak etrafımıza baktığımızda gördüğümüz canlı-cansız ne varsa bizim ilk çevre halkamızı oluşturur. Daha sonra bu halkaların sayısı bir anafor gibi artar. Benim, sizin, hepimizin, ülkemizin, ülkemizin bulunduğu coğrafyanın ve dünyamızın çevre halkaları etrafımızda güçlü bir etkileşim oluşturur. Çevre politikaları, çevre ekonomisi, çevre örgütü, çevre bilimi, çevre sorunları analiz ve sonuçları, yeşil çevre, sosyal çevre, psiko-sosyal çevre bu iletişimden doğar ve büyük çerçevede gündemimizde yer alır.

Dünyada onlarca büyük şehir gezdim, deniz ve okyanus kıyılarında plajlarda bulundum. Çok üzülerek söylemeliyim ki bizdeki gibi hoyratlığa ve rahatsız edici kirliliğe pek rastlamadım. Bizde, defalarca kullanılabilecek kese kağıtlarının yerini alan naylon poşetler etrafta uçuşuyor, ortalık parçalanmış, saçılmış poşetlerle dolu. Şehirlerde, köylerde, tarlalarda müthiş bir kirlilik! Sigara içicilerin filtreli izmaritleri caddelerin, sahillerin, kumsalların, orman patikalarının kâbusu, boş sigara paketleri de öyle. Kabuklu yemiş severlerin arkalarında bıraktıkları kabukları ve her yere rastgele atılmış pet su şişelerini görmemek imkânsız. Sahiller, kordon boyları içki şişeleri ve kırılmış şişe parçacıklarıyla dolu. Orada oynayan çocuklar ve can dostlarımız kediler ve köpekler için ne kadar tehlikeli. Yangınlara sebep olabilen bu şişe kırıkları dağlarda, orman ve göl kıyılarında kısaca olmamaları gereken her yerde karşımızda! Gazlı içeceklerin teneke kutuları, dondurma ambalajları da kaldırımlarda. Bunlar yetmezmiş gibi ortalık kullanılmış, mikrop yuvası maskeler, plastik eldivenlerle doldu.

En iyi tanıdığım ülkelerden biri İsveç. Birçok konuda kıyasıya eleştirdiğim, çifte standartlarına karşı çıktığım bir ülke. Konumuz çevre. İsveç halkı çevre konusunda çok duyarlı. Hatta iktidardan daha duyarlılar! Evlerdeki çöpler ayrıştırılır. Bahçesi olanlar gıda artıklarını doğal gübreye dönüştürür. Diğer atıklar sınıflandırılır ve herkes çöpünü atık istasyonlarına taşır hem de bazen yürüme mesafesinde bazen de birkaç kilometre uzakta olan istasyonlara! Plastikler, camlar, piller, kartonlar, gazeteler, metaller gibi atıklar itinayla farklı kutulara atılır. Depozit ödenmiş cam şişe, pet şişeler ve teneke kutular ise mutlaka büyük gıda marketlerindeki dönüşüm istasyonlarına götürülür. Burada tek tek makinalara atılarak depozit paraları geri alınır. Ne yazık ki evsel atıkların göçmen yoğun mahallelerde iyi bir şekilde ayrıştırıldığını söylemek zor. Sebepleri ise ayrı bir yazı konusu.

İsveç’te herkesin, özel mülkiyet olmadıkça, doğada bulunma, dolaşma, orman yemişlerini ve mantarlarını toplama hakkı vardır ama her hak kullanana sorumluluk da yükler. Temel kural kimseyi rahatsız etmemek, doğayı kirletip mahvetmemektir. Doğada nesli tükenmesin diye koparılması yasaklanmış çiçekleri herkes gözü gibi korur, çocuklara daha yuva çağında bu çiçeklerin koruma altında olduğu öğretilir.

İsveç halkı piknik yapmaya bayılır. Uygun giysiniz varsa kötü hava yoktur prensibiyle -20 derecede de piknik yapılır, doğada gezilir, + 30 derecede de. Buz tutmuş göller üzerinde de piknik yapılır, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında da. Bu piknikler asla “yeme içme” piknikleri olmaz. Doğayı özümseme, temiz havanın ve doğanın tadını çıkarma piknikleri olur. Herkes termosunda kahvesini/çayını alır, piknik sepetine yerleştirdiği sınırlı yiyecekle pikniğini yapar, kitabını okur, kulaklığıyla müziğini dinler ve sıfır çöple oradan ayrılır. Çöpünü ya en yakındaki çöp kutusuna atar ya da evine götürür! Büyük şehir olmasına rağmen Stockholm şehir merkezi dahi, bizim küçük şehirlerimizden çok daha temizdir.

Rengârenk çiçeklerle bezenmiş yemyeşil bir doğada yaşayan ve halen musluklardan akan suyun içildiği İsveç’te halk çiçekleri de çok sever. Herkesin minicik de olsa balkonu ve pencere kenarları bir çiçek bahçesi gibidir. Sokaklarda belediyelerin ya da ev şirketlerinin bakımını üstlendiği parklardan kimse çiçek koparmaz. Evine çiçek istiyorsa ya kırlardan kır çiçekleri toplar ya da marketlerden, çiçekçilerden alır çiçeğini, vazosuna yerleştirir. Arılar yok olmasın, su içsin diye bahçesine tabakla su koyar. Hatta Stockholm’de şehrin en mutena semtlerindeki balkonlarında arıcılık yapanlar var!

Önüne gelen silahı kapıp doğadaki canlıları avlayamaz. Önüne gelen istediği yerde oltasını atıp balık tutamaz. İzin almak ve lisans edinmek gerekir. İsveç dünyada devlet kontrolünün en fazla olduğu ülkelerden biridir, en fazla vergi alanlardan da biri. Yüksek vergiler sıkça tartışma konusu olsa da İsveç halkı vergisini verir. Karşılığında da eğitim, sağlık, temizlik gibi temel sektörlerde devletten alacağı hizmetin en iyi olmasını ister ve bunu talep eder.

İsveç bireylerin kendi sorumluluğunu en iyi bildiği ülkelerden biri. Orada insanlar “büyük siyasetler” yapmaktan ve konuşmaktan hiç hoşlanmaz. O işi dört yılda bir seçimle gelen iktidarlara ve seçilen politikacılara bırakırlar. Ne iki devlet TV kanalında ne de birkaç özel kanalda her gece “bilenlerin” katıldığı, saatler süren tartışma programları olmaz. Ama önemli konularda, özellikle toplumu ve ülkeyi ilgilendiren konularda son derece seviyeli tartışma programları yapılır. Bu programlara bazen partilerin başkanları bazen de sözcüleri katılır. Kimsenin kimseye hakaret etmediği, parmak kaldırarak söz istediği, tartışmadan çok partilerin ilgili konu hakkında kendi görüşlerini aktardığı programları halk ilgiyle izler, tavrını belirler, gerekirse kendi partisini de eleştirir. Çevre de bu tartışma konularından biri. Baltık Denizi’ndeki aşırı kirlenme ve oksijensizlik nedeniyle deniz dibindeki ölü alanların artması ve zehirli su yosunları “alg” ler uzun süredir İsveç’in başını ağrıtan çevre konuları. Nükleer santraller, ağır endüstriyel atıklar da önemli çevre sorunlarından. İsveçliler, belki de çevre eylemcisi İsveçli Greta Thunberg’nin protestolarından sonra, daha duyarlılar. Herkes çevre ile ilgili kendi elinden gelenin en iyisini yapmaya gayret ediyor.

Keşke bizde de herkes öncelikle kendine ve yakın çevresine bakıp “ben çevre için ne yapıyorum ne yapmıyorum” diye düşünmeye başlasa. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırsa. Sakızını, kağıdını yere atmasa; çekirdeği yerken kabuklarını bir küçük torbada toplasa ve çöp kutusuna atsa; içtiği bira, şarap şişelerini kırıp saçacağına çöp kutusuna ya da geri dönüşüm kutusuna atsa; evini süpürdüğü gibi kapısının önünü, sitesinin dışını da süpürse temiz tutsa; arabayla hızla giderken camını açıp pet su şişesini yola fırlatmasa; balkonunu, pencerelerini, kapısının önünü, sokağını çiçeklerle bezese. Bunların hepsi ve daha fazlası kısa sürede yapılabilecek şeyler, değiştirilebilecek davranışlar. Çocuklarımıza örnek olmak, çevremizi temiz tutmak adına birey olarak biz bunları yapalım, sonra gönül rahatlığıyla çevre için önlem almayan, çevreyi önemsemeyen tüm sorumluları eleştirelim, hesap soralım ve talepte bulunalım. Çuvaldızı başkalarına batırmadan kendimize bir iğne batıralım.

türkiye çevre isveç doğa Yeşil baltık denizi