Bu öyle bir millet ki...
Bir istiklâl mücadelesinin başlangıcının üzerinden 95 yıl geçti… Yoksul, yorgun bir milletin küllerinden doğarak sarı saçlı, mavi gözlü adamın ardına düşmesinin, ona ve samimiyetine inanmasının hikâyesidir aslında bu.
Bakın bugün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı… Bu bayramı Soma’nın ateşi içimize düştüğü günlerde yaşıyoruz. Borca batmış, geleceği ipotek altına alınmış, insanları ölmüş, iktidar sahiplerinin hırstan gözünün döndüğü bir fotoğrafın tam ortasında…
Fakat bu millet öyle bir millet ki, acısını yaşarken bile hakkaniyetten uzaklaşmıyor. Evet, belki yoksul, belki yorgun, belki tehdit ve baskı altında ama her zaman neden büyük olduğunu kanıtlıyor.
Soma’ya gelenlerin protesto edildiği herkesin malûmu… Özellikle iktidar mensuplarının, Başbakan başta olmak üzere ne büyük tepkilere muhatap olduğu gözler önünde yaşandı. Onların tavrı, tokatların, dayakların, tehditlerin nasıl havada ucuştuğu da acınacak düzeyde şahit olduğumuz olaylar olarak tarihe geçti.
Ama kimse şunun üzerinde durmadı. Soma’da yaşananların birinci dereceden sorumlularından biri kimdir? Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız… Yetki ve sorumluluk taşıyanlardan biri olduğu için en az Başbakan kadar tepkiyi hak etmiyor mu?
Fakat bu öyle bir millet ki, birinci dereceden sorumlu olduğunu bildiği halde, olayın en başından beri orada olan, oradaki insanlarla sabahlayan Bakan’a, diğer gelenlerle aynı tepkiyi göstermedi.
Hiç göstermedi demiyorum. Aynı tepkiyi göstermedi. Millet suçlu da görse, kendileriyle birlikte ortada duran, kaybolmayan, caka satmayan, insanı ayırt edebiliyor. Yanlış anlaşılmasın burada anlatmaya çalıştığım Taner Yıldız’ın değil, milletin erdemli tavrıdır.
Bir bakan elbette de durum ne olursa olsun ortada olmalı, kaçmamalıdır. Taner Yıldız, bu iktidarın diğer mensuplarının aksine, geçmişte Zonguldak’taki olayda tavrıyla ne kadar yanlış yapmışsa burada da ortada durarak doğrusunu yapmıştır.
Ve elbet bu tavrı onu sorumluluğundan kurtarmaz. Dedikodunun bini bir para… Onlar ayrıca araştırılır. Fakat sıcak andan gösterilen tepkiden bahsediyorum. Her gelen dersini aldı; iyi ya da kötü… Her gelen de orada sınavını verdi. İyi ya da kötü… Ama millet de o ayrımı her zamanki duyarlılığını sergileyerek ortaya koydu.
İşte bu nedenle çok büyük bir millet olma özelliğindedir. Bu çaresiz gözüken günlerde 1919 pırıl pırıl Samsun’dan Ankara’ya yürüyen genci yetiştirebildiği için özeldir.
Kimi zekâsına, kimi erdemine hakaret etse de, kendi içinde küllerinden doğma özelliğini sergilediği için de büyüktür. Bir eşin feryadı vardı mezar başında: “Bize niye oy verdiniz diyorlar. Bizi tehdit ettiler. Nasıl vermeyecektik?”
Doğru ya da yanlış bulabilirsiniz. Ama bir ihbar niteliğindeki bu ifade üzerine ülkede YSK, savcılar, Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu harekete geçmiyorsa, hatanın çoğunu halkta bulamazsınız. Siz azmettiriciyi ve tetikçiyi bırakmış; vurulana kızıyorsunuz.
Bu öyle bir millet ki elini uzatana yüreğini açacak kadar büyük bir özelliktedir. Ve korkmayın, yılmayın. Bu öyle bir millet ki en büyük tokadını hep en yoksul, en yorgun ve en çaresiz gözüktüğü anlarda atmıştır.
Tavrıyla, hareketiyle, gerektiğinde karasabanıyla, ama hep atmıştır. Dünyanın anlayamadığı ve çözemediği sır da bu… Çünkü bu millet, her ne kadar seri hakarete uğrasa da, değişmeyen gerçeğiyle milletleri millet yapmıştır.
Ve bu millet kim yasaklarsa yasaklasın Atatürk’ünü anmış, gençliğiyle yarına sahip çıkmıştır… Ve küçümseyen herkes, ama herkes tarih boyunca bundan dersini almıştır. Er ya da geç…
Çetin Ünsalan