Biz bu gençlere ne yaptık?
Türkiye’nin yaş ortalaması açıklandı: 30,9... Yani halen dünya ortalamasına baktığınızda genç bir ülkeyiz. Bu bir takım avantajlar sunduğu gibi bazı ödevleri de önümüze koyuyor. Şayet değişen dünya koşullarında iyi yetişmiş, ama aynı zamanda hayatı da anlayan gençler yaratmazsak, elimizde sadece kalabalık kalacak.
Biraz eskilere gidelim. O yıllarda insanlar okula gider, okumakta başarısız ya da isteksiz olanlar da bir esnafın yanına meslek öğrenmesi için verilirdi. Sadece bu mu? Ekonomik olarak sıkıntı yaşamayanlar dahi, çocuklarını yaz tatillerinde bir terzinin, kuyumcunun ya da bakkalın yanına çıkar vermez miydi?
Süreç içinde ne meslek öğrenmek adına istekli çocuklar, ne de onlara haftalık verecek esnaf ortada kaldı. Bunun etkisi ise zannedildiğinden çok daha büyük oldu. İçeriksiz bir eğitime sıkıştırılan, sınav ve diploma odaklı insanlardan oluşan, ezberci ve analitik düşünce yeteneğini gereksiz gören, ama buna karşılık her şeyi bildiğini zanneden bir toplum yapısı ortaya çıktı.
Takdir edersiniz ki bir şeyi yarım yamalak bilen ya da bildiğini zannedenler, hiç bilmeyenlerden daha tehlikelidir. Şu an sadece para kazanmaya odaklanmış insanlar kadar, onların yetiştirdiği başarıyı parada ve işte gören çocuklarla çok tehlikeli bir fotoğraf veriyoruz.
Şüphesiz bir istisna grup var. Çağın değişen gerçekçiliğinin içinde, eski değerlerini de unutmayan, bunu da inanışına, hayata bakışına, siyasi görüşüne bağlamayan bir bölüm de yetişiyor. Ama ne yazık ki azınlıkta. İnanmıyorsanız çevrenizde sabahları selamlaşan ya da hata yaptığında özür dileyebilen insan sayısıyla ölçümü yapabilirsiniz.
Ne yazık ki genel fotoğraf para kazanmak duygusu üzerine kurgulanmış ve amaca giden her yolu mubah sayan bir zihniyetin yansıması olarak tatsız bir görüntü veriyor. Mesele sadece bununla da sınırlı kalsa iyi.
Tüm hayatını ‘para’ eksenine çevrilmiş ve çocuklarını da bu doğrultuda yetiştiren insanlara gerçeği göstermek lazım. Çünkü boşa uğraşmışlar. Bankalararası Kart Merkezi’nin son araştırması dramatik bir sonucu ortaya koydu. Kriz ve geçim derdi nedeniyle son derece popüler bir gündem olan, ne yazık ki tüm amacın da para kazanmak üzerine kurgulandığı Türkiye’de işte gençlerin verdiği fotoğraf şu:
“Türkiye’de gençlerin yüzde 80’i ülke ekonomisini takip etmiyor, yüzde 84’ü para ve finansal konularda bilgi sahibi değil, 4 gençten 3’ü enflasyon kelimesinin anlamını bilmiyor.”
Şimdi bu bir tespit. Daha korkuncu ne biliyor musunuz? Bu kadar bilgisizliğin içinde her iki gençten biri para harcama ve para yönetiminde başarılı olduğunu düşünüyor. İşte bunun literatürdeki tam karşılığı cehalettir.
Herhangi bir bilgi sahibi olmadığınız konuda, son derece başarılı bir yönetici olduğunuzu düşünüyorsanız, büyük bir yanılgı içindesiniz demektir. Peki buna şaşırıyor muyuz? Ne demişti Uğur Mumcu? “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.”
Biz her şeyi bildiğini düşünen, değerlere önem vermeyen, hayatının odağına koyduğu parayı, hiçbir konuda bilgisi olmadan yönettiğini düşünebilecek kadar kendini kaybeden bir gençlik yarattık. Yani geleceğe bir saatli bomba koyduk.
Zira son bir yılda 1,8 milyon kişinin ilk kez kredi kartı kullandığı ve bunun da yüzde 80’ini reşit gençlerin oluşturduğu bir tablo ile karşı karşıyayız. Yine Bilgi Üniversitesi’nin yaptığı araştırma da gösteriyor ki yüzde 87’sinin para biriktirme alışkanlığı yok; yüzde 83’ü harcama planı yapmıyor.
Yani biz yeni kuşaklara ekonomik okur yazarlığı kazandıramadık. Bunu yapmadığımız gibi geleneksel alışkanlıkları yok ettik. Sonra da hayatın amacının para kazanmak olduğunu öğrettik. Bir kuşak, gelecek kuşak adına daha ne kadar büyük bir kötülük yapabilir?