Kuşak devri, şirketlerin sonu olmasın
Türkiye’deki işletmelerin yüzde 99’unu oluşturan küçük ve orta boy işletmeler için kritik dönemlerden geçiyoruz. Biliyorum finansmandan iş hacmine, kur riskinden borç / alacak kırılmasına kadar bir dizi sorunları var.
Fakat bugün hemen her gün duyduğunuz bu riskten söz etmeyeceğim. Uzmanların paylaşımlarını esas alırsak, ülkemizdeki KOBİ’lerin yaklaşık yüzde 60’ı kuşak devrine hazırlanıyor.
Şirket ömür ortalaması 24 yıl olan ülkemiz için ekonominin dinamosu olan bu şirketler için bence bugün bundan daha büyük bir problem yok. Bu süreci atlatmaları, en az dijitalleşmeyi yakalamaları kadar kritik bir önem taşıyor.
Çünkü çoğu zaman bin bir güçlükle bugüne getirilen işletmelerimizin, yeni kuşaklara devrinden sonra çatırdadığını biliyoruz. Bunda farklı nedenler olmakla birlikte, en belirleyici olan kardeşler arasındaki ‘adaletsizlik’ duygusu ve öz aileleri tarafından tetiklenen bu yumuşak karın.
Ne olacak demeyin. Üstadımız sayılan Rüştü Bozkurt yıllarca bu ülkede şirketlerin elti kavgaları yüzünden nasıl yıkıldığını tek tek anlattı. Bunun gelişmeye zaman bulmak şöyle dursun; mevcut yapıyı bile kemirdiğine defalarca şahit olduk.
Bu arada kızları olan bazı şirket sahiplerinin, salt kızlarına bırakmamak için damatlarını alternatif olarak düşünmeye başlaması da, kendi için ayrı bir dram ve anlaşılmaz bir başlık olarak ortada duruyor.
Elbette kardeşlerden hangisine verilirse verilsin, şirket sarsılıyor; hatta çoğu zaman da tartışmalardan gelişmeleri yakalamaya fırsat bulamadığı için, piyasanın gerisine düşüyor. İşte bu riskin temelinde yatan tek bir kavram var: Adalet ya da adaletsizlik...
Peki bu sorun nasıl halledilir? Özellikle dijital dönüşümün, şirketlerin yapısının hızla değişmek zorunda olduğu konuşmaların yapıldığı bu süreçte boşa vakit kaybetmemek için bilimi kullanmamız gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde televizyonda konuğum olan bir isim sözlerinin arasında bir ifade kullandı. Doğru işe doğru çalışan ya da terfiler konusunda ortaya koydukları çözümlerin kuşak devrinde de kullanılmaya uygun olduğunu söyledi.
İfadenin sahibi Assessment Systems Genel Müdür Yardımcısı Ebru Bağran’dı. Uyguladıkları metotla yetkinlikleri belirlerken terfilerin sorunsuz yapılmasını ve doğru yerde doğru insanın kullanılmasını ve yeteneklerini ortaya çıkarmasını sağlıyorlarsa, bence TOBB, KOSGEB başta olmak üzere kamu kurumları kendilerini çağırıp yöntemi sormalıdır.
Çünkü herkesin gerekçeli bir biçimde raporlandığı ve sonuçların kendisine anlatıldığı bu sistemde adalet duygusu tatmin olacağından şirketler de işlerine ve önlerine bakmayı başarabilecektir. Aksi takdirde dijitalleşmeyi anlatırken, anlattıklarımız yok olacak. Türkiye çeyrek asrı bulmayan şirketler sorununa neşter vurmalıdır. Aksi durumda ne yapsak boş.