İtalya AB enkazı altında
Roma’da askeri ataşelik yaptım. Bu güzel ülkede mutlu insanlar yaşıyordu. Refah kabul edilebilir bir seviyenin üstündeydi. Alt gelir grubundan olanlar bile gösterişli şekilde giyiniyordu. Fas asıllı olan kapıcımız Mustafa, haftada iki kez ailesini dışarıda yemeğe çıkarırdı.
MUTLU İNSANLARIN ÜLKESİYDİ…
Sanayisi, ara ürünleri, tekstili, tarım, ticaret ve turizmi ile ileriye doğru koşuyordu. Ama ölümcül bir hastalık virüsü olan AB yavaş yavaş vücudunu kemirmeye başladı. Roma’dan ayrıldığım gün ülke namusu, şerefi ve bağımsızlığının teminatı olan Liret’i bırakarak Avro’ya geçti. Türkiye’ye döneceğim için paralarımı değiştirmek zorundaydım. Yalın gerçek tokat gibi suratıma çarptı: O gün kambiyo oyunları ile İtalyan halkının cebindeki paranın yarısı resmen çalınmıştı. Ulusların da üstünde olan küresel sermaye (Finans Kapital) bir günde milletlerin yarattığı zenginliklere el koymuştu.
AB rüzgârları öylesine şiddetli esiyordu ki sokaktaki insanlar görünmez bir elin kısa sürede ceplerini dolduracağına yürekten inanıyordu. Oysaki görünmez el daha ilk gün ceplerindeki paranın yarısını almıştı. Geriye kalanı ise yavaş yavaş hissettirmeden çalacaktı. İtalyanlar hem uygar hem zengin hem de mutlu olacaklarını düşünüyordu. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı! İtalya ve İtalyan halkı her geçen gün biraz daha fakirleşerek bir önceki günü aradı.
ELE GÜNE MUHTAÇ OLDU!
Yıllar sonra bu kez turist olarak eşimle birlikte Roma’ya gittim. Oturduğum mahalleyi ziyaret ettim. İnsanların yüzü gülmüyordu. Alışveriş yaptığım mağazaların çoğu kapanmıştı. Mahallenin süpermarketi ucuz ve kalitesiz mallarla doluydu. Her zaman sabah kahvemi içtiğim kafeye gittim. Kumar makineleri göze çarpıyordu. Oysaki önceden bir tane bile yoktu. Önünde uzun kuyruk olan bir iş yeri gördüm. Merak edip yaklaştım. At yarışı, iddia gibi bahis oynatan bir yerdi. Ev sahibim davet etmişti; buluştuk; o da kasvetli bir tablo çizdi. Tolstoy der ki, “Tüm çarpıcı hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” İtalya’ya gelen yabancı AB idi ve hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktı.
Kendi ayakları üzerinde durabilen, Avrupa’nın üçüncü büyük ekonomisi İtalya’nın AB ağına yakalandıktan sonra düştüğü duruma bakın: 2,4 trilyon avro kamu borcu! Bu ise Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla’nın yüzde 138’ine denk geliyor… Bu durum her İtalyan’ın yaklaşık 40 bin avro borçlu olduğunu gösteriyor. İtalya siyasi ve ekonomik bir çıkış yolu arıyor. Ama AB ve IMF çetesi siyasi ve ekonomik darbelerle İtalya’nın önünü kapatıyor.
AB ÇIKIŞ YOLUNU DA KAPATIYOR…
Atılacak ilk adım Avro’dan çıkarak milli para birimine geçmek!Çünkü siyasi tavizler vermeden krizi başka türlü çözmek mümkün değil! Küresel düzeyde bir para imparatorluğu kuran Amschel Rothschild’in (1744-1812) bu konuda söyledikleri ilginç ve dikkat çekici: “Bir ülkenin para basma yetkisini bana verin, kanunlarını kim yaparsa yapsın!” Aynı konuda Abraham Lincoln (D:1809-Ö:1865, Başkanlık Dönemi: 1861-1865) şunu diyor: “Kendi parasını basma gücüne sahip bir devletin faizle borç para almaya ihtiyacı yoktur. Devletin en yaratıcı gücü para basma gücüdür.”
Ancak Avro’dan çıkma kararı alan partilere Cumhurbaşkanı Mattarella hükümet kurma izni vermedi. IMF Türkiye masası eski şefi, küresel sermayenin tasmalı elemanı Cottarelli’yi tarafsız bir hükümet kurmakla görevlendirdi. Daha sonra yapılan pazarlıklar sonucu, Avro’dan çıkmama sözü alınınca, Beş Yıldız Hareketi ve Lig partilerine hükümet kurma izni çıktı. Bu partilerin aşırı sağcı, aşırı milliyetçi damgası yediklerini herhalde söylemeye gerek bile yoktur. AB ve Avro’ya karşı çıkan her kişi ya da kurum ya aşırı sağcı ya aşırı milliyetçi ya da radikal bir fanatiktir.
KISSADAN HİSSE DE Mİ YOK!
Durum bu kadar açık ve ortadayken, iktidar ve ana muhalefet partilerive diğer tüm partiler, İnce’si ile Kalın’ı ile AB’nin gözüne girmek için at başı bir yarış içindedir: “Tüm vekillerimiz, delegelerimiz ve her şeyimizle emir ve görüşlerinize hazırız, arz ederiz, efendim…” Bir tek Vatan Partisi var. Vatan Partisi, bir siyasi parti olmanın ötesinde ülkenin namusu, onuru ve gururudur. Bu devletin ve bu milletin bütün kutsal değerleri için tek başına yedi düvele karşı savaş vermektedir.
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr