Çetin Ünsalan
Çetin Ünsalan Köşe Yazısı

Bize zaten her gün bayram mı?

Ülke ruh halinin normal olduğunu savunmak, çok iddialı bir görüş olur.

Öylesine siyah beyaz bir hayat yaşıyoruz ve o kadar gazla gündem belirliyoruz ve birden o gündemle birlikte ruh halimizi değiştiriyoruz ki, bu normal değil.

Bir ülke ancak aklını tatile çıkarşsa, günlük duygu gelgitleriyle böylesine çelişkili yaşayabilir. Örnek mi? Birkaç tane misal paylaşalım. İki gün öncesine kadar Rus uçağı düştü ve ilişkiler kopma noktasına geldi.

O süreçte söylenenleri ve atılan manşetleri hatırlıyorum. Nazire yapmak bir kenara, her gün Ruslar’ın ne kadar büyük zararlar yaşadığını, bizim yüzümüzden ölüp bittiğini haberleştiriyordu, adına medya denilen yapı. Sonra da Tevfik Fikret’in Süleyman Nazif’e yazdığı mektuptaki jurnalcileri gölgede bırakırcasına övgüler övgüler övgüler…

Sonra bir özür meselesi gündeme geldi ki sormayın gitsin. Turizmcilerimizden sanayicilerimize, esnaftan siyasetçilere herkes bayram yaptı. Hani biz zarar değildik? Hani Ruslar ölüp bitmişti? O zaman bu sevinç niye? ‘Biz aslında…’ diyerek başlayan cümlelerle yılın U dönüşlerini en tepeden vatandaşa dile getirmeye başladık.

Merkel ülkeyi komşu kapısı yapmıştı. Bizi o kadar çok seviyordu ki, vizeden paraya her şeyi ayağımıza seriyor, AB üyeliği için adım adım giden bir yolculuğun kapısını açıyordu. Sonra sözde soykırım tasarısı gündeme geldi; okumadığımız bela kalmadı. Ve bunların hepsi birkaç hafta içerisinde oldu.

İki gün öncesine kadar kanka Merkel; ‘Ey Avrupa’ haline dönüştü. One minute, Mavi Marmara, İran ile ilişkiler, Mısır, ABD ile diyalog, Çin ile yapılan görüşmeler, Yunanistan ile rekabet, finans piyasalarıyla ilişki gibi birçok örnek sıralayabilirim.

Sadece yurtdışında mı? Yurtiçine de baktığınızda da dünün ortakları bugünün düşmanları, iki gün önce açılıma imza atanların, kahramanlık türküleri söylemesi, bankacıların kapısında yattıkları vatandaşı, iki gün sonra sorunun kendisi ilan etmesi, kapalı kapılar ardında iktidardan yakınanların, bir mensubunu gördüklerinde el pençe divan durmaları, iki gün önce ölenlerine ağlarken, ertesi gün köprü açıp, göbek atmak vs vs vs…

Ben buna bir anlam bulamayınca tıp literatürüne başvurdum. Karşıma çıkan rahatsızlığın önce belirtilerinden bazılarını paylaşayım:

“- Olağandışı şekilde iyimser ve mutlu ya da aşırı boyutta sinirli ve düşmanca duygular hissetme

- Yetenek ve gücü hakkında gerçek dışı, abartılmış inanışlar

- Benlik saygısında abartılı bir biçimde artma ya da büyüklük düşünceleri (kimsenin yapamayacağı işleri yapacak şekilde güçlü, herkesten daha üstün ve yetenekli olduğunu hissetme)

- Sıklıkla öfke ve olaylar karşında başkalarını suçlayarak tepki gösterme

- Bir düşünceden diğerine hızlı atlamalar

- Konsantre olamama, aşırı dikkat dağınıklığı; dikkati belli bir noktada toplayamama ve dikkatin bir uyarandan diğerine kolaylıkla kayması

- Zayıf muhakeme, düşünmeden hareket etme

- Sanrı ve halüsinasyonlar (ağır vakalarda)”

Bu belirtilerin teşhisi ne biliyor musunuz? Manik depresif bozukluk… Daha ilginç olanı ise bu ruh halinin, farklı olaylarda, farklı görüşlerde ortaya çıkıyor olması. Bir ülkenin kimyası ancak böyle bozulabilir.

Çoğu şaka yaptığımı sanıyor, ama ısrarla ve tüm ciddiyetimle tekrar edeceğim. Bu ülkenin SGK tarafından bedeli karşılanmak ve seans sayısı uzmanlar tarafından belirlenecek ölçüde tüm nüfusunun psikolojik tedaviye alınması gerekir. Çünkü aslında bu bir mutsuzluk hali ve mutsuz insanlarla, mutlu bir yarın çıkaramazsınız.

Oysa bu insanlar ki, bayram geldiğinde büyüklerini ziyaret eder, küçüklere mendil verir, komşuları yardıma ihtiyacı olduğunda hesap yapmadan koşardı. Bu insanlar mahallelerde herkesi kendi insanı sayar, birinin derdi ya da sevinci hepsinin ortak duygusu olurdu.

Şimdi bu bayram biraz bunları düşünelim derim. Biz neden bu hale geldik? İyi bayramlar Türkiye…

bayram her Bize zaten gün