Mustafa Mersinoğlu
Mustafa Mersinoğlu Köşe Yazısı

İngiltere nereye koşuyor?

İNGİLTERE Mİ? BİRLEŞİK KRALLIK MI? BÜYÜK BRİTANYA MI? YOKSA GÜNEŞİ BATAN İMPARATORLUK MU?

Türkiye’de ve bir çok ülkede genellikle İngiltere denince bir ülke adlandırılır ama aslında İngiltere, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı’nın sınırları belli bir bölgesidir. Bunu biraz açalım. Aslında dört ayrı ülkedir. Bunlar İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda. Kendine has bir tarihsel oluşumu vardır. Aşağı yukarı milattan sonra 925 yılında İngiltere Krallığı kurulmuş. 1536 yılında şu meşhur erkek veliat bulacağım diye karısından ayrılmak için Katolik kilisesine baş kaldırıp İngiliz, ‘Angilican’ kilisesini kuran ve altı eş değiştiren, bunların ikisinin de kellesini uçuran Henry VIII, İngiltere ve Galleri birleştirince,‘İngiltere ve Galler Krallığı’ adını almış. 1707’de Birlik Anlaşması ile İskoçya’da katılınca ‘Büyük Britanya Krallığı’ adını almış. Yine bir Birlik Anlaşması ile 1801 yılında İrlanda katılınca yine adı değişmiş ve ‘Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı’ adını almış. 1922 yılında İrlanda Cumhuriyet kurulunca sadece Kuzey İrlanda birlikte kalmış ve bugün pasaportların üstünde de yazan ‘Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı’ adını almışlar. Avrupa’dan çıkmadan önce pasaportlarda bir de Avrupa Birliği yazıyordu. ‘Britain’ Türkçemizde ‘Britanya’ adı Roma dönemindeki adı Britannia’dan kalma. ‘Büyük Britanya’ demelerini de Kral James I’in egosuna borçlular kendisini sadece eski Roma Britannia’sının kapsadığı küçük alanın değil koskoca adanın bütününün kralı görmesinden ülkesini öyle adlandırmış. Ayrıca Fransa’daki ‘Brittany’ bölgesinden de ayrı tutmak içinmiş. Britanya İmparatorluğu ‘Güneş Batmayan İmparatorluk’ lakabını dünyanın her yanındaki kolonilerinin birinin üzerinde güneş batarken ötekinin üzerinde doğmasından almış. Daha önce Avrupa kralları Charles V ve İkinci Philip’in İmparatorluklarına da güneş batmayan imparatorluk deniyormuş çünkü ilk onların dünyanın her yöresinde kolonileri olmuş. O dönemde gururla söyledikleri "Rule, Britannia" yani ‘Yönet Britanya’ adlı James Thomson’un şiirinin Thomas Arne tarafından 1740'ta bestelenen Kraliyet donanması ile kuvvetli bir bağı olan Britanya Ordusunun da söyledikleri bir marşları var. Bu marşın her bendinin sonunda şu beyit vardır:

"Rule, Britannia! rule the waves:

"Britons never will be slaves."

‘Yönet Britanya! Dalgaları yönet:

‘Britanyalılar hiç bir zaman köle olmazlar’

İNGİLİZLER, İSKOÇLAR, GALLİLER VE KUZEY İRLANDALILAR

Yukarıdaki beyitteki Britons da çoğul olarak antik Celtic dönemden kalma bir sözcük olarak Britanya'nın yerlisi demek. Bu yazıda artık bizim Türkçemizde genelde ‘İngiltere’ dediğimiz ‘Britanya’ diyeceğiz. Yukarıda bu sözcüğün kökenini anlattık bir de bu kökenden türemiş ‘British’ var. Bu Britanya’da yaşanlara deniliyor. Burada bizim ‘Yerli Malı Türk Malı’ gibi ‘Buy British’ yani ‘Britanya malı al ‘demek ve ‘Ne Mutlu Türküm Diyenenin’ karşılığı da ‘Proud to be British’ yani ‘Britanya vatandaşı olmakla gurur duyuyorum’ demek gibi deyişler var. Britanya’da yukarıdaki verdiğimiz tarihe göre hep ayrı milletler olmuş bunlar sonradan kısmen savaşla kısmen anlaşmalarla birleşmişler ama asırlardır sınırları kesinkes belli ve bir çok bakımdan hala çok farklılar. Ayrı dillerinde hep okulları ve resmi kurumları olmuş. Örneğin İskoç hukuku, İngiliz hukukundan farklı. İskoçların ve Kuzey İrlanda'nın kendi para birimleri var. Zaten ülkenin tam ve resmi adı bile bu ayrılığı gösteriyor,‘Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı’.Bu yüzden bir çokları günlük dilde ben İngilizim, İskoçum ve Galliyim vs diyorlar bazı göçmenler dışında pek ‘ben Britishim’ demiyorlar bunu genelde yurt dışındayken kullanıyorlar yada kısaltılmış olarak ‘Brit’ diyorlar. Burada İskoçlar, İngilizler, Galliler ve İrlandalılar bir millet olarak hiç bir zaman tamamen kaynaşmamışlar.İskoçya’da Eylül 2014’te yapılan Birleşik Krallıktan ayrılma halk oylamasında sadece yüzde 55.3 oyla ucu ucuna ayrılmadılar. Ancak İskoçlar arasında Brexit’ten sonra ayrılma isteği gitgide yükseliyor çünkü tüm diğer ayrılma sebepleri dışında bir de Avrupa Birliğinden ayrılmak istemeyenler yüzde 62 idiler.Tekrar ayrılma halk oylaması isteyenler çoğaldı ve bu sefer ayrılma olasılıklarının oldukça yüksek olduğu söyleniyor. Kuzey İrlanda’ya gelince zaten İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA), İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmek ve Birleşik Krallıktan ayrılmak için yıllarca terör dahil bir çok method kullandı. Brexit, İrlanda Cumhuriyeti ile Kuzey İrlanda arasında kaldırılan sınırı tekrar gerektirdi ve bu sorunu tekrar su yüzüne çıkardı.Daha yeni Britanya Hükümeti, Kuzey İrlanda sınırının tekrar konmasını gerektiren Brexit anlaşması yüzünden kanunları çiğnediğini itiraf etti. [i] İrlanda Cumhuriyeti hükümeti bunun 10 Nisan 1998 Hayırlı Cuma gününde Belfast'a imzalanan barışı tehlikeye soktuğun söyledi. Eski başbakan Theresa May ise Britanya’nın bu kanunları çiğnemesinin uluslararası itibarını zedeleyeceğini söyledi. Galler’de ise yakın zamanlara kadar İngilizlerin yazlıklarını ve bazı Galler dışında yaşayan Gallilerin evleri çeşitli örgütler protesto için yakıyorlardı. Son yıllarda yatışsa da Gal milliyetçiliği de yükselişte. Bütün bu ayrılma ve bağımsızlık istekleri merkezi Britanya devleti, İskoçya ve Galleri Birleşik Krallıkta tutmak için kendi parlamentolarını ve Kuzey İrlanda'da buna benzer bir kurultayın açılmasını sağlayan tavizler vermek durumunda bıraktı.Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı’nın toplam nüfusu 67.886 milyon ve 242.495 km2 yüzölçümüne sahip. Bunlardan İngiltere 55.98 milyon nüfusla toplam nüfusun %87.3, yüzölçümü ise130.279km2, İskoçya’nın nüfusun 5.454 milyon toplam nüfusun %8.2 yüzölçümü 77.933 km2, Galler nüfusu 3.063 milyon toplam nüfusun %4.7, yüzölçümü 20.779 km2 ve Kuzey İrlanda nüfusu 1.810 milyon toplamın %2.8 ve yüz ölçümü 14.130 km2. Doksan yılları sonlarında yıllardır görüşülen geriye devir diyeceğimiz ‘devolution’ uygulamaya girdi. Ancak ayrılma istekleri yatışmadı yani Birleşik Krallık o kadar da birleşik değil ve dağılabilir.

MAJESTELERİNİN ORDUSU

İngiltere İmparatorluğunun güneşi18 Mart 1915’te Çanakkale’de batmaya başladı ancak hala yer yer bu güneşin tamamen batmaması için Hong Kong gibi eski kolonilerinde ve Arjantinlilerin Malvinas, İngilizlerin Falklands adaları dedikleri bir çok yerde çırpınıyorlar ve stratejik üstünlüklerini korumaya çalışıyorlar. Bunu bir çok şekilde sağlıyorlar. Bunlardan biri ‘Commonwealth’ yani sözüm ona ‘ortak zenginlik’ dedikleri 50 küsür eski koloniyi kapsayan uluslararası bir örgüt kurmuşlar bu ülkeleri hala ekonomik sosyal ve yumuşak güç diye moda olan kültür emperyalist bağlar, ‘British Council’ , BBC, fonlanan çeşitli STK ve öğrencilere ve başkalarına verilen burslarla ellerinde tutuyorlar.Kolonilerden hala 16’tısını Kraliyet Ailesine bağlı devlet kurumları ile çeşitli şekillerde direkt yönetir. Bir de Beş Göz denilen beş İngilizce konuşan ABD, Yeni Zellanda, Avustralya, Kanada ve Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığının beraber çalıştığı istihbarat örgütü vardır bunlar da güneşin batmaması Büyük Britanya’ya her yerde gizli açık çalışırlar. Dünyanın 80 ülkesinde bir şekilde, kiminde NATO adına askeri varlığı var. Kıbrıs, Bahrain, Almanya, Brunei, Oman, Kenya, Sierra Leone, Belize, Falkland Adaları, Ascension Adası, Cebelitarık, Malezya, Singapore,Kanada ve ayrıca ABD’ye üs olarak tahsis ettiği Diego Garcia adası gibi yerlerde Britanya’nın üstleri var. 1644’te iç savaş sırasında ilk düzenli orduyu kuran General Oliver Cromwell20 Nisan 1653 günü 40 tüfekli askerle Parlamentoyu basıp meşhur hararetli ve hakaret dolu konuşması ile meclistekileri kovmuş ve Cumhuriyet ilan edip ölene kadar yönetmiş. Kurduğu orduya Yeni Modern Ordu denmiş.Sayıları o zaman 68 bin askere ulaşmış. Son yıllarda gazeteler ordunun asker sayısının Cromwell’in zamanından daha düşük seviyeye düşebileceğini ve son yılların en düşük askere sayısı benzeri telaşlı haberlerle dolu. Asker olmak isteyen genç bulamıyorlar.İhale ile özel taşeron firmalara asker bulma yetkisi veriyorlar, onlarda çeşitli reklamlarla hatta LTGB yürüyüşlerinde asker adayı arıyorlar.‘Seflie tiryakileri’, ‘Millenials’, ‘Telefon zonbileri’ ‘Bilgisayar oyunu oburları‘ ve ‘kar tanesi’ gençler arıyoruz diye tuhaf afişlerle ve ayrıca dünyayı gezeceksiniz, meslek edineceksiniz vaatleri ile harıl harıl asker olacak gençleri kandırmaya çalışıyorlar. Aslında ‘kar tanesi’ argo ve aşağılayıcı olarak kendini kar tanesi gibi benzersiz her şeye hakkı olduğunu sanan bencillere deniliyor. Asker bulmakta o kadar zorlanıyorlar ki asker bulmada bu tip şaşırtıcı afişlerin çok konuşulup ilgi çekip gençleri etkileyeceğini düşünüyorlar. Çanakkale’de savaşan ve Kıbrıs Barış Harekatı sırasında İngiliz üstlerini korumak için Nepal’den getirilen Gurkhalar 1817’den beri İngiliz ordusundalar. 2019’dabu Gurkha Birliğinde 3,430 askerleri varmış ama bunlara İngiltere’de oturum iznini bile daha yeni bir çok mücadeleden sonra verdiler. Kuzey İrlanda’daki üstlerinde 2 bin askerleri var.Bu yukarıda bahsettiğimiz ‘ortak zenginlik’ ülkelerinden de asker devşiriyorlar.Daily Maverick adlı yayında Phil Miller’in yazısına göre orduda on askerden biri 43 ayrı ülkeden yabancı uyrukluymuş ve orduda ırkçılık çok yüksek boyutlardaymış. 23 Mart 2021’de parlamentoda savunma bakanı Ben Wallace ordunun geçen on yılın ortalaması olan 82.000 askerden şu an olan 76.500 askeri 2025’te 72.500 indirileceğini bildirdi.[ii]

PROF GEOFFREY SLOAN VESTRATFOR’UN BAŞKANI GEORGE FRİEDMAN’DAN BREXIT SONRASI BRITANYA JEOPOLİTİĞİ

2013’te İngiltere Dışarı Türkiye İçeri diye Avrupa Birliği ile ilgili bir yazı yazmıştım. Türkiye’yi almayacakları belli idi ancak İngiltere yani Britanya’nın çıkacağı pek beklenmiyordu. Ancak 2016’da Avrupa Birliğinden halk oylaması ile çıkmaya karar verdiler. Bu Brexit adı ile meşhur oldu. Hem parlamento içinde hem Avrupa ile bir çok çekişmeli pazarlıktan sonra hatta kanunsuz olarak hükümetin parlamentoyu kapatmasından ve anayasa mahkemesinin tekrar açmasından bir de hem muhalefet partilerinden hem hükümet partisinden bir çok istifadan seçimle yenilenen parlamentodan sonra resmen 31 Ocak 2020’de kesin olarak AB’den çıktılar.

PROF GEOFFREY SLOAN’UN YORUMU

Uluslararası ilişkiler profesörü Geoffrey Sloan’a göre 2016 AB referandumunda iki tarafında anlamadığı Britanya’nın Avrupa ile jeopolitik ilişkisiydi.[iii] Prof Sloan ‘Jeopolitikle bugünlerde kast edilen basit uluslararası ilişki rekabetini kast etmiyorum,ben klasik jeopolitiğin üç ayağı olan coğrafya, tarih ve stratejiden bahsediyorum’ diyor ve ekliyor, ‘Klasik jeopolitiğin farkı kendini yapay sınırlara kısıtlamaz sorunlara sentez yöntemi ile bakar’.Britanya’nın Avrupa ile jeopolitik ilişkisiniilk formüle eden Britanyalı Sir Halafor Mackinder’i tanıtıyor ve tezini anlatıyor. ‘Çok değişik çok yönlü hazerfen bir kamu görevlisiydi’ diyor. İnönü’nün Lozan’da mat ettiği İngiliz Dış İşleri Bakanı Lord Curzon, Mackinder’i 1919 Güney Rusya’ya Britanya Yüksek Komiseri olarak atıyor,sonra Oxford Üniveristesi'nde Coğrafya bölümünü ve Reading Üniversitesini kuruyor. London School of Economics’in ikinci rektörü oluyor. 12 yılda İskoç Birlik Partisi milletvekilliği yapıyor. 1902 yılında ‘Britanya ve Britanya Denizleri’ adlı kitabını yayınlıyor. Bu ufuk açıcı kitap Britanya Adaları ile Avrupa arasındaki jeopolitik ilişkiyi irdeliyor. Bu kitaptaki tez 2016 Brexit referandumunu ilgilendiriyor. Mackinder, bu ilişkinin coğrafyasının İngiltere’nin Güneybatı sahillerinden başladığını belirtiyor. Bu alana‘Avrupa’nın dil sınırı’ adı veriyor.Bu sınırda Cermen yani İndo-Avrupa dilleri ve Latin dilleri konuşan halklar buluşuyor.Bunların yaşadıkları alan ise Rhine nehri ile Seine nehirleri ve deltaları. Bunlar Britanya’nın yapısına şekil verdiler. İngiltere sivil kurumlarını ve dilini Cermenlere ve Norveçlilere borcu. Batı ve Güneyindeki halklara da Hristiyanlığını ve eğitimsel sistemlerini borçlu. Mackinder siyasi tarihin coğrafyasını şöyle tespit eder: ‘Britanya Avrupa’nın parçası ama içinde değil’. Özetle söylenirse bu‘ilişki coğrafi bir paradoks’. Bu durumu çok daha detaylı da izah etmiş: ‘Britanya adalar grubu okyanusun üstünde ama koskoca bir kıtanın sahillerinden de çok uzakta değil veba ikisinin karşılıklı sahilleri iç içe’.‘İki tarihi ırk bu boğazın en yakın yerinde,biri ana kıtada biri adada.’ Bu analiz 119 yıldır hala geçerli. Fransa ve Almanya gibi zengin Kuzey ve borç batağındaki Güneydeki İtalya, İspanya ve Yunanistan,Mackinder’in Cermen ve Latin halkların jeopolitiği dediği, hala geçerli. Elbe, Rhine, Scheldt ve Seine nehirlerinin çevreleri ve Britanya takımadaları karşılıklı birbirini hala derinden etkiliyor. Prof Sloan, ‘Mackinder bugün yaşasa 1902’den bu yana Britanya ile Avrupa arasından çok sular aktığını kabul ederdi, ancak bu büyük ortak pazarın ekonomik bir gerçek olduğunu da göz ardı etmezdi’ diyor. Ancak bu real jeopolitiği yukarıda belirtilen ‘hem ayrılık hem bütünsellik paradoksunu’ hala Başbakan Boris Johnson kavrayamadığını belirtmiş Prof Sloan.

Yine Prof Sloan’a dönersek ‘Tarih, ilişkinin değişkenliğini aydınlatır. İngiliz Kanalı, Tudor dönemine kadar etkili bir stratejik sınır haline gelmedi. O zamandan önce, Mackinder’in tezine göre: "Londra, İskoçya, İrlanda veya Galler'den çok Paris, Flanders ve Hansa şehirleriyle daha yakından bağlantılıydı." . Coğrafya değişmez bir fenomen değildir. Bazı durumlarda, diğer faktörleri koşullandırabilir.Siyasi ve stratejik anlamda anlamı değişebilir. İngiliz ve İskoç ticareti Atlantik olmadan önce Avrupalıydı ve dinamiği Atlantik olduğunda bile önemli ölçüde Avrupalı ​​olarak kaldı.

Ekonomik değişim coğrafyanın önemini ortadan kaldırmaz. Önemli olan ticaretin akışıdır. 1890'da yazan Mackinder, “Siyasetin gidişatı, ikna edici ve yol gösterici olmak üzere iki grup gücün ürünüdür. İtici güç geçmişte, bir halkın karakteri ve geleneğine gömülü tarihin içindedir. Şimdiki durum, harekete ekonomik çıkarlara ve coğrafi fırsatlara rehberlik ediyor. Devlet adamları ve diplomatlar, bu güçlerin karşı konulamaz gücünü tanıdıkları kadar başarılı ve başarısız oluyorlar. " diyor.

Kritik soru, Britanya karar vericilerinin bu jeopolitik gerçekleri anlayıp anlamayacaklarına bağlı. Anlamalarının olasılığı son derecede düşüktür. Bunun yerine, stratejik sorunlardan bi haber sadece kısa vadeli karlar için mücadele eden tüccar kafasıyla pazarlık yapıyorlar. Bu yeni bir şey değil 1932 den 1943’e kadar Birleşik Krallıkta Sovyet Büyükelçiliği yapan Ivan Maisky’nin anılarında Britanya Başbakanı Neville Chamberlain’in 1939’da Almanlarla sanki at pazarlığında kötü bir at kakalar gibi davrandığını tabii ki de bunun çalışmadığını belirtmiş. Tarih tekerrür etmez ama bir benzerlik var.

Brexit hakkında Birleşik Krallık'ı oluşturan dört ülke arasında çok az siyasi fikir birliği var. Bununla birlikte, jeopolitik gerçeklik devam ediyor: bu ülkeleri birbirine hem bağlayan hem de ayıran bir tarih ve coğrafya var ayrıca da ister istemez hepsi bir Avrupa devletiler. Bu tarih ortadan kalkmıyor. Barış ve refahın güvence altına alınabilmesi için Avrupa ile büyük değişikliklerin, Mackinder'ın "coğrafi gerçekler" olarak adlandırdığı şeye dayanması gerekiyor.

Brexit’in “coğrafi gerçekliklerin” antitezini temsil eden bir boyutu, Britanya hükümetinin Kuzey İrlanda'ya karşı tutumu olmuştur. Brexit, coğrafi determinizmi doğurdu. Avrupa Birliği, İrlanda hükümeti ve Sinn Fein, coğrafyanın siyasi kader olduğu yanılsamasına inanıyor. Boris Johnson, İrlanda Denizi'nde bir ticaret sınırına rıza göstererek aynı anda iki şey yaptı. Birincisi, Westminster'ı İngiliz devletinin bütünlüğünü koruma mücadelesinden uzaklaştırdı. İkincisi, devlet adamlığının gerekliliği olan yönettiğini devletin birliğini ve bütünlüğünü korumak için devamlı yapılması gereken mücadeleyi bıraktı. Ocak 2021 gibi erken bir tarihte, İngiliz devletinin bir bölümü Avrupa Birliği ile ortak olarak yönetilecek.’

Prof Sloane’un yukarıda yer yer direk alıntı yer yer özetleyerek aktardığımız bilhassa Kuzey İrlanda boyutuna eğildiği 20 Haziran 2020 de yaptığı jeopolitik irdelemesi bugünlerde Kuzey İrlanda konusunda yukarıda anlattığımız sınır sorunu ile tamamen Prof Sloane’i haklı çıkardı. Zaten daha yeni Mart 2021’in ortasında Başbakan Boris Johnson’nın AB liderlerini tek tek arayıp Kovid-19 aşılarının ülkesine ithalinin yasaklamamaları için ricacı olması da Britanya ve AB ne kadar resmi olarak ayrılsa da ekonomik ve jeopolitik gerçeklerden kaçışları ya da çıkışları yok. [iv]

STRATFOR’UN KURUSU GEORGE FRİEDMAN’IN YORUMU

15 Temmuz darbe gecesi Erdoğan’ın rotasını yayımlayan [v] ve28 Kasım 2019 tarihinde İstanbul’da yapılan “Dijital Gelecek” seminerinde Gölge CIA olarak kabul edilen düşünce kuruluşu STRATFOR’un Başkanı George Friedman da yaptığı konuşmada şunları söylüyordu:

“On yıl önce saçma bir şey yazdım, yani Türkiye büyük bir güç olarak ortaya çıkıyor dedim... İnsanlar bana bunun mümkün olmadığını, özellikle de Türkler bunun mümkün olmadığını söylediler. Ancak bu mümkün ve gerçekleşiyor... On yıl önce Türkiye’nin Rusya ile, ABD ile, tüm bu ülkelerle aynı masada oturacağı ve eşit olarak konuşacağı fikri... bu pek olası değildi.” [vi]

Türkiye’de tanınan ve ilginç tespitler yapan George Friedman’ın Britanya üzerine yazdığı jeopolitik irdelemeye kısaca bakalım.[vii]

‘Britanya için temel sorun her zaman kıta Avrupası olmuştur. İngiltere için tehlike, iki şeyi yapabilecek tek ve güçlü bir varlığın ortaya çıkmasıydı. Birincisi, karada İngiltere'ye karşı savaş açmak için İskoç seçkinleriyle ittifak kurabilirdi. İkincisi, İngiliz donanmasını yenebilecek ve Manş Denizi'nin İngiliz kıyıları boyunca istilacı bir güç indirebilecek bir deniz kuvveti inşa edebilirdi. Normanlar gibi bunu Romalılar da yaptı.

Avrupa'da İngiltere'yi ve daha sonra Britanya'yı yenme fırsatı gören güçler ortaya çıktı. İspanyollar 16. yüzyılda bir istila girişiminde bulundular; 19. yüzyılda Fransızlar; 20. yüzyılda Almanlar. Her biri hain sular ve Kraliyet Donanması tarafından mağlup edildi. Donanmalar olmadığı için diğer birçok potansiyel istila asla başlatılmadı. Bunlar, en yakın kara kütlesinin, kıta Avrupası'nın İngiltere'yi her zaman bir savaşta demografik dezavantajlı konuma getireceği İngiliz büyük stratejisi nedeniyle var olmadılar. Avrupa'nın nüfusu, Britanya'nın sahaya çıkabileceğinden çok daha büyük orduların üssüydü. Bu nedenle, temel strateji, böyle bir gücün Britanya'ya inmesini önlemekti.’

Bu girişten sonra Friedman Britanya’nın Büyük Stratejisini inceliyor:

‘İngiliz büyük stratejisi, büyük bir deniz kuvvetini sürdürmektir, ancak bunun ötesinde, koalisyonların oluşmasını önleyerek veya rekabeti körükleyerek, Avrupa kıtasında hegemonya oluşmasını caydırmak için elinden geleni yapmaktır. Diğer bir deyişle, Britanya'nın büyük stratejisi, deniz kalkınmasına odaklanan herhangi bir ulusu başka yöne çevirmek olan, Avrupa kıtasına sürekli dahil olmaktı.Britanya, örneğin Napolyon savaşlarına ve Viyana Kongresi'ne katılımı gibi her zaman Avrupa'nın bir parçasıydı. Aynı zamanda, coğrafyası Britanya'ya üzerinde durması için başka bir üs sağladığından Avrupa'dan uzak durdu.

Avrupa gerçeği, Sanayi Devrimi'ndeki İngiliz liderliğini de kolaylaştırdı. Kıta insan gücü, kaynakları ve yaratıcılığı İngilizlerinkinden daha az değildi. Ancak İngilizler, işletmeleri için çok daha fazla güvenliğe, askeri üretime daha az gereksinimleri vardı ve sanayileşmeyi desteklemek için dinamik ve büyüyen bir imparatorluğa sahipti. Sonuç olarak Britanya, kıtayı yönetmek için başka bir güçlü araç geliştirdi: imal edilmiş malların ve teknolojilerin ihracatı.

Nihayetinde İngiliz büyük stratejisinin altını oyan şey, Almanya'nın birleşmesi ve ABD'nin yükselişiydi. Alman birleşmesi, İngiltere'ye ticari olarak rakip olabilecek ve kıtaya askeri olarak hakim olabilecek bir endüstriyel güç yarattı. Birinci Dünya Savaşı'nda Britanya, Almanya'nın kıtasal bir hegemonya empoze etmesini engellemek için kara kuvvetleriyle müdahale ederek, büyük stratejisinden kaynaklanan bir strateji izledi.

Birleşik Devletler'in Avrupa'da bir milyon insanı sahaya sürüp Britanya'nın ardından ikinci sırada olan bir deniz kuvveti yaratabilecek bir güç olarak ortaya çıkması da Britanya'yı zayıflattı. Birinci Dünya Savaşını sona erdiren ateşkes Britanya’nın sorunlarını sona erdirmedi; sadece onları geciktirdi. Yirmi yıl içinde, yeniden ortaya çıkan Almanya, bir kez daha Avrupa hegemonyası için meydan okudu ve Britanya'nın hayatta kalması, ABD'nin müdahalesine bağlı hale geldi. II.Dünya Savaşı'nda ABD desteği karşılığında Britanya, Batı Yarımküre'deki neredeyse tüm deniz üslerini terk etmek zorunda kaldığında imparatorluğundan tamamen vazgeçti. Yapamayacağı tek şeyde iki kez tuzağa düşürülen - Avrupa kara savaşı - Britanya, şimdi anti-Sovyet koalisyonunun küçük bir üyesi olan Amerika Birleşik Devletleri'ne rehin oldu.’

George Friedman Britanya’nın Soğuk Savaşla birlikte yeni bir strateji geliştirdiğini anlatıyor:

Amerika Birleşik Devletleri daha sonra küresel temelde Britanya’nın rolünü üstlendi. Britanya artık satranç ustası değildi, tahtadaki bir taştı - önemli bir taştı, ancak manevra alanını kaybetmiş bir taştı. Britanya, eskisinin enkazından yeni bir büyük strateji oluşturmak zorunda kaldı. Bununla birlikte, güç dengesi doktrini olan yerinde kalan bir çekirdek vardı. Şimdi, diğer ülkeler arasında en büyük dengeleyici güç olmak yerine, Britanya kendi gücünü iki daha güçlü varlık arasında dengelemeye çalıştı: Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği.

Britanya'nın yeni konumu nedeniyle tecrit seçeneği yoktu. Ekonomik sistemi pazarlara ve ürünlere erişim gerektiriyordu ve stratejik konumu Avrupa kıtasında kaldıraç gerektiriyordu. Böylece 1973'te Britanya Avrupa Ekonomik Topluluğu'na katıldı ve 1991'de Avrupa Birliği'ne katılmayı kabul etti. Ancak Britanya her zaman AB'ye tam entegrasyona direndi. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonraki dönemde, İngiliz stratejisinin iki kutbu vardı: Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri. Her ikisine de tam bağımlılık felakete yol açabilirdi. Avrupa, eski düşmanı Almanya tarafından yönetiliyordu. Birleşik Devletler de bir düşmandı. Britanya, ancak her ikisiyle de ilişki kurarak kendine yer bulabilirdi. İkisi farklı şeyler istedi. AB, siyasi olanın unsurları ile tanımlanmış bir ekonomik ilişki istiyordu. Amerika Birleşik Devletleri ekonomik ilişkilere açıktı, ancak özellikle Britanya’nın savaşlarına katılmasını istiyordu. Britanya her ikisini de tatmin edebilir, her iki kutba da tutunabilir ve böylece kendi alanını bulabilirdi.’

Sonuç olarak George Friedman Britanya’nın kendini içinde bulduğu ikilemi yorumluyor:

Alman jeopolitik zorunluluğu ve Amerika'nın Kuzey Atlantik'e hükmetme ihtiyacı, eski jeopolitik gerçekliği aldı ve Britanya büyük stratejisini radikal bir şekilde değiştirdi. Avrupa tarihsel bölünmüşlüğüne ve sınıf savaşlarına doğru ilerliyor. Avrupa'ya bağlı olmak zordur. Amerika Birleşik Devletleri'ne güvenmek mümkündür, ancak ABD muhtemelen bir kez daha bir fiyat belirleyecektir. Ancak bu fiyatın ne olduğu belirsizdir. Diğer tek alternatif, Britanya'nın Avrupa'nın enkazından alternatif bir ekonomik bloğu yönetmeye çalışmasıdır. Avrupa'nın en büyük ikinci ekonomisi olarak bu imkansız değil.

Ama sonuçta Britanya bir adadır ve İskoçya huzursuzdur. Almanlar birleşmiş ve tamamen tahmin edilemez. ABD hem dost canlısı hem de hırslı ve zevkleri kararsız. Ne kadar parçalanmış olsa da Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri arasında bir denge bulmak en iyi seçenek gibi görünebilir, ancak jeopolitik ülkeler üzerinde beklenmedik seçimleri zorlama eğilimindedir.’

REKABETÇİ BİR ÇAĞDA KÜRESEL BRİTANYA: ENTEGRE GÜVENLİK, SAVUNMA, KALKINMA VE DIŞ POLİTİKA İNCELEMESİ 2021[viii]

18 Mart 2021 Aydınlık gazetesinde 8. sayfada ‘İngiltere yeni strateji belgesini açıkladı’ başlığında bir haber çıktı. Bu haberde Britanya Başbakanı Boris Johnson’un Britanya Parlamentosunda 16 Mart 2020’de adı ‘Rekabetçi Bir Çağda Küresel Britanya: Entegre Güvenlik, Savunma, Kalkınma ve Dış Politika İncelemesi 2021’ olan belge hakkındaki konuşmasının ana noktaları gayet güzel aktarılmış. Biz Britanya Başbakanı Boris Johnson’un sunuş yazısına ve incelemenin içeriğine www.gov.uk adresli Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı devleti sitesinden yukarıdaki tarih, coğrafya ve jeopolitik hakkında yazdıklarımız ışığında kısaca bakacağız. Ayrıca bu konuşmadan altı gün sonra 22 Mart 2020 yukarıda Majestelerinin Ordusu bölümünde bahsettiğimiz savunma bakanının ordunun asker sayısını düşürmesi konuşması ve sonuçlarını da irdeleyeceğiz.

Bu incelemenin hedefi sitede özetle şöyle tanıtılmış:

“Bu ‘Entegre İnceleme’, hükümetin 2025'e kadarki kapsamlı ulusal güvenliği ve uluslararası politika hedeflerini ortaya koymaktadır. Bunlar, tüm devlet daireleri için gelecekteki politika oluşturma konusunda bilgi sağlayacaktır. Ayrıca, uzun vadede kaynakları hırsla uyumlu hale getirmek için daha fazla fırsat sunarak gelecekteki ‘Harcama İncelemelerini’ bilgilendirecekler. Hedeflerimize ulaşmak için, hükümetin tüm araçlarının merkezde gelişmiş stratejik yeteneklerle koordine edilerek birlikte çalışmasını sağlayacağız.”

Anlayacağınız bu çok önemli bir büyük dönemsel plan, program ve jeopolitik strateji incelemesi. Bu Entegre İncelemeyi dört ana bölüme ayırmışlar:

Bu bağlamda, Entegre İnceleme dört kapsayıcı hedefi belirler özetleyerek veriyoruz:

Bilim ve teknoloji yoluyla stratejik avantajı sürdürmek, ulusal güvenliğin ve uluslararası politikanın ayrılmaz bir unsuru olarak Birleşik Krallığı küresel siber güç yapmak.

Birleşik Krallık gibi açık toplumların ve ekonomilerin gelişmesini sağlayan uluslararası kurumları, yasaları ve normları yeniden canlandırmak için ortaklarla birlikte çalışarak geleceğin açık uluslararası düzenini şekillendirmek.

Yurtiçinde ve yurtdışında güvenliği ve savunmayı güçlendirmek açık toplumun faydalarını en üst düzeye çıkarmak, bir dizi artan tehdide karşı korumak için müttefikler ve ortaklarla birlikte çalışmak. Bunlara devlet tehditleri, radikalleşme ve terörizm, ciddi ve organize suçlar ve silahların yayılması dahildir.

Yurtiçinde ve yurtdışında dayanıklılık oluşturmak,aşırı hava koşullarından siber saldırılara kadar çeşitli riskleri tahmin etme, önleme, bunlara hazırlık yapma ve bunlara yanıt verme becerimizi geliştirme. Bu, risklerin kaynağında ele alınmasını da içerecektir - özellikle iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybı.

Başbakan Boris Johnson Entegre İncelemeye sunuş yazısında vizyonunu 2025le yetinmemiş 2030’a kadar belirlemiş:

‘2030'daki Birleşik Krallık vizyonum, bu ülkenin başarabilecekleri konusunda büyük hedefler belirlemektedir. İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda arasındaki Birlik, bu salgın da dahil olmak üzere değerini defalarca kanıtladı. Yurtiçi ve yurtdışındaki en büyük güç kaynağımızdır. Ülkemiz sanat ve bilimdeki yaratıcılıkla dolup taşıyor: tüm dünyaya yayılan benzersiz yumuşak gücün kaynakları.’

Krallığın dört bölümüne çok olumlu ve birleştirici gönderme yapmış ama yukarıda incelediğimiz gibi Birleşik Krallığın bu konuda çok sorunları var bir kısmının tarihini biz yazdık ayrıca iki jeopolitikçinin irdelemelerini gözden geçirdik. Bu bilgileri göz önüne alırsak Başbakan aşırı iyimser yukarıda belirttikleri gibi gerçek jeopolitiğin ya farkında değil ya da siyasi sebeplerden görmemezliğe geliyor.

Sunuşunun ‘2021’de Britanya’nın Dünya Liderliği’ ara alt başlıklı bölümünde ise şunu belirtmiş:

‘2021’de G7 başkanlığımız ve Haziran ayındaki Cornwall zirvesi, Kenya ile birlikte ev sahipliği yapacağımız, Britanya'nın önümüzdeki on yıldaki uluslararası angajmanının tonunu belirleyen bir İngiliz liderliği yılı olacak. Temmuz ve Kasım ayında Glasgow'da İtalya ile ortaklaşa yapılan 26. BM İklim Değişikliği Konferansı olumlu sonuçlandı.

Kraliyet Donanması için şimdiye kadar yapılmış en büyük iki savaş gemisinden biri olan uçak gemisi HMS Queen Elizabeth, 2021'de Akdeniz'i, Orta Doğu'yu ziyaret ederek Britanya'nın en iddialı küresel konuşlandırmasında müttefiklerinin olduğu bir görev grubuna liderlik edecek ayrıca Hint-Pasifik okyanuslarında özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte çalışabilirliğimizi, NATO ve uluslararası deniz güvenliğini desteklemek için en son askeri gücü projelendirme yeteneğimizi gösterecek. Onun konuşlandırılması, hükümetin dünya çapındaki müttefikler ve ortaklarla diplomatik ve refah bağlarımızı derinleştirmesine de yardımcı olacaktır.

Birleşik Krallık’ın dünyadaki yeri ve önümüzdeki fırsatları yakalama becerimiz konusunda son derece iyimserim. Vatandaşlarımızın yaratıcılığı ve Birliğimizin gücü, uluslararası ortaklıklarımız, modernize edilmiş silahlı kuvvetler ve yeni bir yeşil gündemle birleşerek, geleceğin dünyasını şekillendirirken geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacak.’

Başbakan Boris Johnson hala bir dev uçak gemisi ile üstünde güneş batmayan imparatorluk hayalleri ve ‘gun boat’ yani kaba deniz gücü ile dünyaya hükmedeceğini sanıyor. Yönet Britannia Yönet marşını ABD ve Nato ile beraber söyleme hayalleri kuruyor. Bütün bunları yeşil çevreci pakete sarıyor. Sadece o dev uçak gemisinin çevreye zararı bile bunun ne kadar boş bir söylem olduğunu gösteriyor.

Entegre İncelemenin ‘Jeopolitik ve jeoekonomik değişimler: çok kutuplu bir dünyaya doğru ilerleme’ bölümünde ise:

‘2020'lerde önemli jeopolitik ve jeoekonomik süreklilik alanları olacak: ABD ekonomik, askeri ve diplomatik bir süper güç ve Britanya'nın en önemli stratejik müttefiki olmaya devam edecek. Avrupa-Atlantik bölgesi, Britanya’nın güvenliği ve refahı açısından kritik olmaya devam edecek; Yakın Avrupa mahallesinin ötesindeki ortaklıklar da önemli olmaya devam edecek. Rusya, Britanya'ya yönelik en şiddetli doğrudan tehdit olmaya devam edecek ve ABD, toplu güvenliğin yükünü paylaşmak için Avrupa'daki müttefiklerinden daha fazlasını istemeye devam edecek.

Bununla birlikte, genel olarak, küresel siyasi ve ekonomik gücün dağılımı - hem ülkeler içinde hem de bölgeler arasında Britanya çıkarları için doğrudan ve dolaylı etkilerle değişmeye devam edecektir. 2030'a gelindiğinde, jeopolitik ve ekonomik ağırlık merkezinin doğuya, Hint-Pasifik'e doğru hareket etmesiyle dünyanın çok kutupluluğa doğru ilerlemesi muhtemeldir.

Sistemik bir rakip olarak Çin.

Çin’in artan gücü ve uluslararası iddialılığı muhtemelen 2020’lerin en önemli jeopolitik faktörü olacak. Çin ekonomisinin ölçeği ve erişimi, nüfusunun büyüklüğü, teknolojik ilerlemesi ve etkisini küresel sahnede, örneğin Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla yansıtma arzusunun artması, dünya çapında derin etkilere sahip olacaktır. İngiltere gibi açık ticaret ekonomilerinin Çin ile ilişki kurması ve Çin ticaretine ve yatırımına açık kalması gerekecek, ancak aynı zamanda refah ve güvenlik üzerinde olumsuz etkisi olan uygulamalara karşı da kendilerini korumaları gerekiyor. Çin ile işbirliği, özellikle iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi ulus ötesi zorluklarla mücadelede hayati önem taşıyacak.

Utangaç süslü nostalji dolu bu tür ciddi bir konu için oldukça kısa olan savunma bakanı Ben Wallace’ın yukarıda bahsettiğimiz asker sayısını kısıtlama parlamento konuşmasına bakalım.

Savunma Bakanı: ‘Otuz yıl önce hemen hemen günü gününe aynı tarihte bana yüksek sesle o zamanki hükümetin savunma incelemesinin ana noktaları okuma görevi verilmişti’ diye söze başlıyor ve son otuz yılda olanları anlatıyor. ‘Sovyetler dağıldı, Çin yükseldi, internet dünyayı sardı, El Kaide ortaya çıktı’ diyor ve kendinin Almanya’da askeri görevde olduğunu ve o zaman‘Almanya’da kağıt üstünde üç zırhlı birliğimiz olduğu yazsa bile gerçekte içi boş bir kuvvetti’ diyor. ‘Sayıları bazı arkadaşlar büyütmeyi seviyor ama bunlarla gururlanmak yersiz hele bu insanları Snatch Land Roverlerle savaşa yollarsanız.’[ix] (Bu Snatch Land Rover marka sözüm ona zırhlı cipler ‘gezgin tabut’ adını almış çünkü zırhı çürükmüş ve bir çok askerlerin gereksiz yere ölümüne sebep vermiş.) Bakan,bakın ben acı gerçekleri bilen ama saklamayan doğruları konuşmaktan sakınmayan havasında bu ciplerden bahsederek sempati toplamaya çalışmış. Bakanımız devam ediyor ‘Biz bu yüzden Savunma Yönetim Belgesinin merkezine gelecekteki tehditleri koyduk ve bunları yenmek için nerelere yatırım yapmamız gerekiyor onları tespit ettik’ diyor. Sayıların önemi yok dercesine. Konuşmanın tek alıcı kısmı Deniz, Hava ve Kara Kuvvetleri bazında nokta nokta neler yapacakları alacakları silahlar gemiler ve uçaklar konmuş. Buradaki bilgilerden belli ki Britanya denizlerin dalgalarını yönetmeyi tarihsel görevleri olarak görüyorlar en çokta ona yatırım yapıyorlar. Hava Kuvvetleri kısmında Bakan, F35’lerien iyi savaş uçağı olarak övüyor ama tüm Britanya gazetelerinin yazdığı F35’lerle ilgili sorunları göz ardı ediyor. [x]Kara Kuvvetleri kısmındaysa bir çok madde arasına gizlenmiş olarak şunları söylüyor Bakan Ben Wallace ‘Ordunun artan konuşlandırılabilirliği ve teknolojik avantajı, daha az insan tarafından daha fazla etkinin sağlanabileceği anlamına gelecektir. Bu nedenle, Ordunun bugünkü gücü olan 76.500 personelden 2025 yılına kadar 72.500'e düşürme kararını aldım. Ordu, son on yılın ortasından bu yana zaten daha önce yıllardır olan82.000'lik gücünde değil.’ Bu asker sayısı azaltması ne kadar arada kaynatılmaya çalışıldıysa da ne basının ve ne de muhalefetin gözünden kaçmadı.

Henry Jackson Society adlı düşünce kuruluşunun [xi] Jeopolitik Ülkeler İncelemesine göre Britanya’ya dünya güçleri arasında Küresel güç olarak ikinci olarak yer veriyorlar birinci ABD ise Süper Güç . Başkada küresel güç yok listelerinde. Bunu şöyle izah etmişler:

SIRA2 - Mütevazı bir ulusal üsse sahip bu kadar küçük bir ada kümesi için, Birleşik Krallık müthiş bir yumruk atacak güçleri ve araçları geliştirdi. Şimdilik dünyanın en güçlü ikinci gücü olmaya devam ediyor, konumu giderek yükselen bir Çin tarafından daha fazla tehdit altında. "Küresel Britanya"nın olarak görünümü devam ettirmek için. ‘AB'den çekilirken, Birleşik Krallık ulusal yapılarını korumalı ve askeri gücünü daha stratejik düşünmesi gerekiyor.

Burada ‘Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı’nın adının açılımına, genel jeopolitik askeri yapısına baktık, iç siyasetine çok az değindik ilerideki yazılarımızda daha detaylı olarak tarihine, anayasal düzenine, devlet yapısına, siyasi partilerine, düşünce kuruluşlarına, akademik çalışmalara, sınıfsal yapısına, finans kapitalin çalışmalarına, sosyal hizmetlerine, kültürün eve Türk göçmenleri gibi bir çok konuyu inceleyip sizlerle paylaşacağız.